27 Mayıs 1960 ihtilalinin Devlet Başkanı Cemal Gürsel, kendisine bir Sanayi Bakanı aramaktadır. İstanbul Ticaret Odası’na “Bana Sanayi Bakanlığı için üç isim önerin” der. Önerilir: Vehbi Koç, Nejad Eczacıbaşı ve Şahap Kocatopçu. İlki isim affını isteyince İstanbul burjuvazisi adına bakanlık görevini Türk Şişecam’ın Genel Müdürü olan Şahap Kocatopçu üstlenir.
Ne tesadüf ki12 Eylül’den sonra Kenan Evren de kendisine bir Sanayi Bakanı aradığında aklına yine İstanbul burjuvazisi ve yine tesadüfün böylesi aynı isim gelecektir.
Peki Türk burjuvazisinin devlete ve orduya bu mesafesizliğinin en çarpıcı örneği hangisi? Tabii ki TÜSİAD’ın kuruluş hikayesi.
“Anayasamızın öngördüğü karma ekonomi prensiplerine ve Atatürk ilkelerine uygun olarak, sanayi ve hizmet alanlarında çalışan meslek, bilim ve işadamlarının bilgi, tecrübe ve faaliyetlerini ahenkleştirerek değerlendirmek suretiyle, Türkiye'nin demokratik ve planlı yollarla kalkınmasına ve Batı uygarlık seviyesine çıkarılmasına yardımcı olmak amacıyla kurulan Türk Sanayicileri ve İşadamları Birliği'nin devamlılığını sağlamak ve görevlerini yürütmek üzere lüzumlu mali yardımları, mutabık kalınacak esaslar dâhilinde, müştereken yapacağımızı taahhüt ederiz.”
Tarihler 2 Nisan 1971’i göstermektedir. 12 Mart Muhtırası’ndan 20 gün sonrası. Nihat Erim başbakanlığında teknokrat ara rejim kabinesinin kurulmasından ise 5 gün sonra.
Karma ekonomiyi ve planlı kalkınmayı savunan 12 işadamının para vermeyi taahhüt ettikleri Türk Sanayici ve İşadamları Birliği’nin kuruluşunun zamanlaması manidar mı değil mi diye karar vermek için 2 Ağustos 1971’de bu kez altında Türk burjuvazisinin en önde gelen ailelerinin imzasıyla TÜSİAD’ın kuruluşunun müjdelendiği “Amaç ve Görüşlerimiz” ilanına bakmalı:
İlk cümlede yine aynı planlı vurgu var. Plan ve devlet seven bir sermaye bu: Türkiye’nin demokratik ve planlı yoldan kalkınmasına hizmet etmek amacıyla TÜSİAD’ı kurduk.
Ve en dikkat çekici ikinci madde: “Ülkemizin yeni bir devreye yöneldiği şu günlerde, biz bu yönelimin Yurdumuzun kaderini nesiller boyu etkileyeceği inancındayız.”
Peki nedir, burjuvaziyi bu kadar heyecanlandıran yeni devre, yönelim?
12 Mart muhtırası verilmiş. Demirel hükümeti istifa etmiş yerine askerlerin ısrarıyla Nihat Erim’e bir kabine kurdurulmuştur. Amerikaya hayranlık derecesinde bağlı, iyi eğitimli Erim’in yardımcılığına ise dünya bankasından “planlı kalkınmacı” Atilla Karaosmanoğlu getirilir.
71 darbecilerinin bu Amerika yanlısı, teknokrat hükümetle cevap verdikleri dünya çapındaki bir ekonomik dönüşümdür.
OPEC’in kurulmasıyla başlayan petrol kriziyle ABD, 1944’te Bretton Woods kasabasında kabul edilen Altın Kombiyo Sistemi’nden çekildiğini açıklar. Altın merkezli Bretton Woods sisteminin yıkılmasıyla, dolar merkezli Amerikan çağı açılır.
68’de solun, sendikal hareketlerin güçlendiği bir ülkede bu geçişi yapmak zordur. O yüzden 71 Muhtırası’nın ekonomi-politiğinin şifresi Başbakan Nihat Erim’in “Demokrasinin ve özgürlüklerin üzerine bir şal örtülmeli” sözleriydi. DP kurulduğunda hepsini İstiklal Mahkemeleri’nde yargılayıp asmayı teklif etmiş bir siyasetçi için beklenmeyecek sözler değildi bunlar. Balyoz Harekatıyla bu sözlerin gereğini de yapmıştı.
Tuhaf olanı Türk burjuvazisini heyecanlandıran da tam buydu: Dünyadaki yeni düzene ayak uydurmak için acil ve acılı ekonomik programı uygulamak gereklidir. Bunu da ancak arkasında askerlerin olduğu bir teknokrat hükümet yapabilir. Karma ve planlı ekonomi vurguları ise bu değişen, kötü ve cesur yeni dünyadan korkan burjuvazinin yine devletin şevkatli kollarına sığınmasıdır.
Yani şimdi hukuk ve demokrasi olmayan ülkeye yabancı sermaye gelmez diye hükümete ayar çeken TÜSİAD yabancı sermaye Türkiye’ye gelmesin diye hukuk ve demokrasinin üzerine şal örtülmesini savunarak kurulmuştu.
Daha kuruluş bildirisinde demokrasiye şalın kendince gereğini de yapmış ve gazetelere verdiği memleketteki tüm büyük reklam verenlerin imzasını taşıyan ilanla sol fikirlerin hakim olduğu basına şöyle gözdağı vermişti: “İnsan şeref ve haysiyetine tecavüz eden haberleri maksatlı olarak değiştiren yasalara gelmeyi teşvik eden ve kendi Basın Ahlak Yasası’na uymayan bir anlayış ve tutumun yanında olmayacağız. “
Sonrası malum.
Ecevit hükümetini devirdikleri, 12 Eylül’ün kapılarını açtıkları 1979’daki o paralı ilanları o tarihlerde İstanbul’un Sıkıyönetim Komutanı, kısa bir süre sonra da 12 Eylül’ün büyük başlarından biri olacak olan Nejdet Üruğ’un onayından geçiren aynı TÜSİAD’tır.
12 Eylül olunca çok mutlu olan da aynı TÜSİAD olacaktır. Başkanı Ali Koçman bu mutluluğunu “12 Eylül askeri harekatına şükran borçluyuz” diyerek ifade etmişti.
3 Ekim 19802de Kenan Evren’e mektup yazan Vehbi Koç ise daha açık sözlüdür:
“Sayın Kenan Evren,
Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir….
Komünist Parti'nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim."
Gerisini 44. TÜSİAD Genel Kurulu’nda konuşturulmayan İshak Alaton anlatmaya çalıştı.
1997’de Bülent Tanör’e hazırlatılan Demokratikleşme Raporu’nun,, 2010’da Ergun Özbudun’a hazırlattığı Anayasa taslağının, Doğu Raporu’nu açıkladığında Sabancı’nın arkasında durmayan TÜSİAD.
28 Şubat’ta askerlerin, beşli çetenin silahsız kuvvetlerin yanında duran, 2008’de AKP kapatma davasına hık mık eden, üniversitelerde başörtüsü düzenlemesine bile karşı çıkan, 2010 referandumunda hayırcı kanata savrulan TÜSİAD.
Bugün neredeyse tüm sosyalist teorisyenlere saç baş yolduracak şekilde TKP’yle, DİSK’le her konuda müttefik hale gelmiş, beş kat büyüdüklerini söyledikleri bir iktidardan deli gibi nefret eden TÜSİAD.
Atatürk’ün bir gülümsemesine bütün servetlerini feda edebilecek, demokrasiye, çözüm sürecine, Türkiye’nin gündemine Muz ve Ananas üreticileri birliği mesafesinde kalmış, Financial Times’ın içinde Sözcü okuyan eşine az rastlanan bir burjuva türü artık TÜSİAD.
Başkanlık seçimine tek adayla giden, 87 yaşındaki İshak Alaton’un konuşmasına bile tahammül edemeyen sonra da herkese demokrasi dersi vermeye kalkan bu muz Cumhuriyeti burjuvalarına bir 100 yıl daha kimseye demokrasi dersi vermemeleri, sıkıldıkça da ananas yemeleri şiddetle tavsiye edilir…
(Türkiye)
(Türkiye)