Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu en korkunç katliamının faili olarak olağan şüpheli mi arıyorsunuz?
Daha bundan iki yıl önce Reyhanlı şehir merkezinde iki bombalı araç patlatılmış 55 insan hayatını kaybetmişti, olayın zanlıları mahkemede yargılanıyor, savcının elinde katliamın emrini Suriye İstihbaratı’ndan ''Ebu Firas'' kod adlı Anas Asalieh'in verdiğine dair onlarca sayfalık tape, istihbarat notu, ifade var.
Suriye’nin Türkiye’ye düşmanlığı açık, muhaberatın yapıp edebildikleri dünyanın malumu…

Yetmezse 7 ay önceden geliyorum diyen saldırı için bütün uyarılara rağmen son ana kadar adım atmayan cemaatçi savcı ve polislerin apaçık ihmalleri de var.
Yine yetmezse, 40 yıldır Türkiye’de silahları, bombaları, canlı bombalarıyla yapmadığı eylem kalmamış, Kürt köylerini basıp, kendi adamlarını rahatça infaz etmiş, daha yeni Kürtlerin şehirlerini hendekler, mayınlar, roketlerle savaş alanına çevirmiş PKK var.

İzci örgütü olan değil, barış için yanıp tutuşan da değil. Devrimci halk savaşı ilan etmiş olan, salondaki kanepesinde otururken küçük kızları roketle vurup, askerî araç geçişi için koyduğu mayınlarla küçük erkek çocukların parçalandığı, yatağında uyuyan genç polisleri infaz edip, 3 yaşındaki kızının, balkonundan el sallayan karısının, sofrada otururken çocuklarının gözü önünde insanları infaz eden tanıdığımız, bildiğiniz terör örgütü olan, terör örgütü kalmaktan başka da bir derdi olamayan…

Daha yeni, 28 Eylül’de HPG’nin komutanı Karayılan “özgür basın susturulamaz” Özgür Gündem gazetesine verdiği röportajda şöyle tehdit etmişti Türkiye’yi:
''Ha yarın onlar (Türkiye devleti) şehirlerde daha fazla katliama yönelirlerse o zaman Ölümsüzler Taburu da metropollerde harekete geçer.”
Ateşkesi Suruç katliamıyla bitirmiş silahlı bir örgütü, tuhaf bir şekilde pazar gününe gün verdiği yeni ateşkesinden bir gün önce, 3 yaşındaki kızı ve hamile karısının yanında polis öldürmesinden ise bir gün sonra, başkentte bir katliam olunca hangi temiz kağıdı olağan şüpheliler listesinden çıkarıveriyor?
Hadi hepsinin ölümsüzler taburları, fedai eylemcileri olan silahlı küçük sol örgütleri saymayalım bu kez. PKK’yla kavgaları olan DHKP-C’yi, Türkiye’yi Suriye’ye çevirip intikam peşinde koşan Esad’ın Mihraç Ural’ını, PKK’nın çözüm ortağı MLKP’yi…

Peki ya PKK’nın biraz ilerimizde aylardır savaştığı IŞİD? Olağan şüpheliler listesinde neredeyse kimsenin aklına gelmeyen çifte bombalı saldırılarda mahir, kendini patlatacak fedaisi bol, dünyanın en acımasız terör örgütü nerede?
Sadece PKK değil Erdoğan ve AKP de IŞİD’in düşman listesinde. Türkçe çıkardığı Konstantiniyye dergisinin ikinci sayısında şöyle yazmışlardı:
"Erdoğan beslemesi bu ateist çete (PKK) sürekli olarak Tağut Erdoğan hükümetini, İslam devletine destek verdiğini iddia edip aslında kendilerine destek istemektedirler.”
Derginin yeni çıkan üçüncü sayısının kapağında ise açık çağrı ve tehdit vardı: "İştihadi (intihar eylemleri) operasyonların caizliği ve fazileti."
Boş tehditler de değildi bunlar. Diyarbakır HDP mitinginde Suruç’ta yapıldı da. Failler isimleriyle tespit edildi.
Suruç katliamını yapan IŞİD'çisinin ağabeyini arıyor emniyet uzun zamandır.

Benzer katliamları her gün Suriye’nin şehirlerinde,  Bağdat’ta, istediği an Fas’ta, istediği an Paris’te, Tayland’da yapabilen bir terör örgütünden de şüphelenen  kimse yok.
Yok, hayır hiçbiri yapmış olamaz bu korkunç katliamı. Bu eli silahlı, intihar eylemleri sicilleri kabarık terör örgütlerinin cirit attığı bir ülkede baş fail hiçbiri değil.
Seçime 20 gün kala, bir cumartesi günü, kendilerinin ve ailelerinin de yaşadığı, o an onların da oradan geçebilecekleri, başkentin orta yerinde 100’e yakın insanı öldüren bombaları gönderen ülkeyi 13 yıldır yöneten sivil iktidar ve seçimle gelmiş ilk Cumhurbaşkanı..

Böyle bir katliamdan sonra bir iktidar tabii ki eleştiri oklarının hedefi olur, güvenlik, istihbarat zaafı soruşturulur. İstifalar istenir.

Ama bu kadarı yetmiyor bunlara artık. Doğrudan “katil” diye uzatıyorlar parmaklarını. Israrla, patlamadan hemen beş dakika sonra, daha polis bile elini delillere sürmemişken, büyük bir utanmazlıkla yapıyorlar artık bunu…
Bir cemaat trollünün tweetleri, bir mafya liderinin böyle bir saldırı yapacak kudreti, uğruna kendini patlatacak fedaileri varsa ne diye yaptığı sorusu sorulacak mafyatik mitinginde ettiği bir tehditvari laf, hatta bazen sadece canlarının böyle çekmesi yetiyor bu yalancılığa, dayanılmaz alçaklığa, siyasi nebbaşlığa, akbabalığa…

Yaptıkları artık birlikte yaşadığımız ülkeye, günlük sıradan hayatlarımıza, aklımıza, demokrasimize açık bir saldırıya döndü..
O yüzden adlarını açıkça yazmak gerek artık…

Selahattin Demirtaş… Silahlı bir örgütün siyasi kanadı olan bir partinin genel başkanısın… Herhangi bir terör saldırısı olduğunda sana efelenmek değil, mahcubiyet düşer.
Daha bir yıl önce çağrınla gencecik çocukları linç etmiş ağzının içine bakan silahlı çeteler şehirlerde gezerken üstelik… Omuzunda yüzde 13’ün sorumluluğu, bir iç savaş çıkartacak kadar  gücün varken hangi bilgiyle, hangi istihbaratla ve hangi hakla “Katilsiniz! Eliniz kanlıdır, yüzünüzden, ağzınızdan, tırnağınıza kadar her yerinize kan sıçramıştır. En büyük terör destekçisi olduğunuz ortaya çıkmıştır” diyebiliyorsun?
Diyarbakır miting katliamı, Suruç katliamından sonra Saray Gladio’su deyip mahcup olmuşken üstelik.

İki ayda yüzden fazla insan öldürmüş bir silahlı örgütün siyasi kanadının lideri olarak halkı birbirine düşman edecek bu siyasi akbabalıktan utanmıyor musun?
Hasan Cemal... 71 yaşındasın. Ömrünün yarısı diğer yarısında yaptığın hatalarla ilgili özür kitapları yazmakla geçmiş. 80’lerin, 90’ların karanlık medyasında yöneticilik yapmışsın, suçlara ortak olmuşsun. Bütün bu sicil hep daha temkinli olmak, hep daha serinkanlık durmak, bir adım geriden gelmek için yeterliyken hangi bilgiyle, hangi ahlakla hangi gazetecilik duayenliğiyle bir katliamın birinci saatinde faili Erdoğan diye işaret eden bir yazı yazıp, 1 Kasım seçimlerinde oy çağrısı yapabilirsin? Ne için? Utanılacak ve daha sonra özür dilenecek yeni kitaplar yazmak için mi?

Can Dündar... “Fuat Avni 19 Eylül’de yazmıştı bunu 3 hafta önce: Yezid, salı günü Fidan’la görüştü. Terör olayları azdırılacak. Mitinglerin arefesinde şiddeti ve çatışmayı arttırmayı planlıyorlar” diye tweet attın.
Diyarbakır Mitingi’ndeki saldırı, Suruç katliamı sonrasında da bir saat sonra benzer tweetlerle faili AKP ilan etmiştin, IŞİD çıktı.
Şimdi hangi bilgiyle, hangi gazetecilik ahlakıyla bir trollün tweetinden böyle bir katliamın faili olarak iktidarı işaret edebiliyorsun? MİT tırları haberinde tek kelime IŞİD geçmeden IŞİD'e giden tırlar diye tweet atarkenki sorumsuzluk, intikam duygusuyla mı? Bu yaptığın gazetecilik değil, kullanışlı provokatörlüktür. İnşallah sadece kendin için yapıyorsundur...

“Ankara katliamına terör diyenler eksik tanımlıyor. Doğrusu devlet terörüdür. Katillerin, savunucuların adları adresleri bellidir” diye dakikasında büyük gazeteciliğini konuşturan Ahmet Şık!
Esad’ın katliamlarının aklayıcısı olarak gazetecilik kariyerini sürdürdüğünü unutup “O insanlar cesetlerini barış pankartlarıyla örttü, siz kanlı ellerinizi neyle örteceksiniz” diye tweet atabilen Fehim Taştekin!
Kötü bir şaka olarak isminin başında ombudsman yazarken ekranlardan “Bunun hesabı 1 Kasım’da sorulur” diyen Faruk Bildirici!

İzmaritlerin yerlere atılmadığı Kandil dağlarındaki komutanların uçağı olsa hep yan koltuğu şimdiden garantilemiş, Diyarbakır saldırısı açıkça AKP’yi eritip, HDP’ye yaramışken “550 millî ve yerli milletvekili için daha kaç bomba patlatmak, kaç kenti tankla topla basmak, daha kaç kişiyi öldürmek gerekiyor” diye yazacak kadar mantığın sınırlarına dayanmış Celal Başlangıç!

Bir gün önce kıytırık bir mitingle ertesi gün ne yapacağını duyurmuş mafya hikayesini “Sedat Peker reisine oluk oluk kan akacak sözü vermemiş miydi?” diye okurlarını kazıklamaya çalışan Yıldırım Türker!
Sadece mesleğinize ihanet etmiyorsunuz aynı zamanda bu apaçık yalancılıkla bu ülkenin birlikte yaşama kültürüne de saldırıyorsunuz.

Ve tabii akli melekelerini kendini ''mesih'' zanneden bir hocaya emanet etmişleri, siyasi nefretlerinden gözü hakikati göremeyecek kadar kararmışları sayamıyoruz...
Belki biz fazla safız sadece kör bir nefretle değil, bile isteye yapıyorsunuz bu yalancılığı, sahtekarlığı, nebbaşlığı, akbabalığı…

Belki bunlar ön peşrevlerdir ve günün sonunda sahneye Hülya Avşar’a bile “Lütfen biri gelip bizi kurtarsın artık” dedirten esas patronlar çıkacaktır.

Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamından dakikalar, saatler sonra yaptıklarınız, yazdıklarınız silinip gitmesin diye yazıldı bu yazı.
Bu gözü dönmüş nefretiniz tarihe geçsin diye…

Sayenizde yine “Birileri” bizi kurtarmaya gelirse, bu neden oldu diye arayanlar failleri kolay bulabilsin diye…

(Türkiye'den)