Bazılarımız Her gün aynı eserleri isterken, bazılarımız Kuytu köşede kalmış sakla türkülerimize yer vermemizi istiyorlar.
Her defasında arayı bulmaya çalışıyorum Her birimizin ayrı düşüncesi ayrı istekleri ayrı mesajları..
Ortak noktada buluşmak güzel bir şey...
Bazen isteklerde zorluyorsunuz işin ilginç yanı zorlarken keyif alıyorum, hiç düşünmezdim lakin her bir türkü; kendi anılarımıza, hatıralarımıza, hayal ve geleceğe bir umut ektiğinide hissediyorum.
Kader Mahkumlarınıda unutmamak gerek önceki köşe yazımda bahsetmiştim çok mutlu olmuşlar hatta gazete bulamayanlar mı dersiniz tek tek gazete bayilerini dolaşmayanlar mı bizden tekrar gazete isteyip cezaevine göndemeyen mi.. Selamlarınız Dualarınız başım gözüm üzerine.
Bazen ben de sizin gibi içimde Özgür kalmasını istediğim duygularımı türküleri listeye ekliyorum, ne iyi geliyor bir bilseniz..
Ezgileri ve sözleriyle kültürümüzün özünü oluşturan halk kültürümüzün en zengin, sanat yönünden en sevilesi türkülerin ilginç hikayeleri de bulunuyor, bir kaçını sizlerle buluşturmak istiyorum..
Okurken türkünün sözleri kulaklarınızda çınlarken bir yandan da türkülerin ardındaki o büyülü dünyanın kapılarını aralayıp sizleri hiç bilmediğiniz hikâyelerine dertleneceksiniz. Çoğu türkünün hangi sevda hikayesinin için için büyüyen feryadı olduğunu öğrendiğinizde belkide daha çok sahiplenip seveceksiniz türkülerimizi..
HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI
Sözlüsünü göstermeyen gencin yaktığı türkünün hikayesi şöyle: “Komşu kızıyla beşik kertmesi olan bir genç askerde vereme yakalanır.
Hava değişimi olarak Yozgat’ın Akdağmadeni’ne gelir. Sözlüsünün ailesi kızlarını göstermek istemez. Genç tedavi için İstanbul’da hastaneye yatar. Pencereden gördüğü incir ağacından ilham alarak, “Hastane önünde incir ağacı” türküsünü söyler.
Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan genç, hastane ölür ve İstanbul’da defnedilir.”
KIRMIZI GÜL DEMET DEMET
“Hikayeye göre, annesinin tek oğlu olan Memet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, bugünkü Ermenistan’ın başkenti, o dönemler önemli bir ticaret merkezi olan Revan’a kervan ile götürüp satıyor.
Karayağız, güçlü kuvvetli Memet, alışkanlığı üzere her akşam tarla dönüşü, bahçelerinden derlediği gül demetini getiriyor annesine. Ana-oğul arasında bir simge gibi gül demetleri. Sevgi, saygı simgesi olan gül demetini anne, duvara asıp kurutuyor, onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor, hala Mehmet kervandaysa...
Kar var, ayaz var, bir de Veba hastalığı kırıp geçiriyor adeta... Revan’da hastalığa yakalanan Memet ölüyor ve bir çalı dibine gömüyorlar. Bir Memet değildir ölen, kervanın çoğu da kurtulamıyor.
Ağır ağır Erzurum’a giren kervanı, meraklı gözlerle bekliyor, analar, babalar, yavuklular. Mehmet’in anası öğrenince durumu, deli olup dağlara düşüyor. Onu görenler, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde “Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet. Şol Revan’da balam kaldı. Yavrum kaldı...” diye haykırdığını söylemişler.”
AH BU ACILAR, BAKİ KILIYOR RUHUMUZU.