Her şeyden önce kimseye akıl vermek gibi bir niyetim olmadığını, yıllarca çözülemeyen bir soruna çözüm üretmek gibi bir iddiamın ise hiç bulunmadığını vurgulamak isterim

Amacım, sadece bazı soyut ilkeler ve somut olarak belirlenmiş hedefler çerçevesinde herkesin gözü önünde atılan adımlara dikkat çekmek, böylece ne yapılacağına değil ama en azından, ne yapılmaması gerektiğine işaret etmek

Bu nedenle önce herkesin gördüğü, bildiği gerçeklerden yola çıkacağım; önce bunları dile getireceğim:

1) Sorunun görünür hale gelmesinden, yani terör sorunu haline dönüşmesinden işe başlarsak, 1984 Eruh baskınından bu yana yaklaşık otuz yıl geçti.

Bu otuz yılın üçte biri, yani son on yılı, AKPnin mutlak egemenliğinde yaşandı.

2) AKPnin iktidara geldiği 2002 yılında terör çok gerilemiş, adeta durmuştu.

3) AKP bu on yılı, Çok Partili Düzene geçildiğinden beri hiçbir iktidara nasip olmayan, hatta ilk dört yıldan sonra, askeri yönetim dönemlerini bile aşan bir mutlak egemenlik ve tek adam yönetimiile kullandı.

4) Dolayısıyla Türkiyenin sorunu, bu on yıl içinde ülkeyi demir bir pençe ile yöneten AKP iktidarının ve onun tek adam konumundaki liderinin sorumluluğunda büyüdü.

AKPnin ve onu mutlak bir biçimde yöneten liderinin bu dönem politikalarına bakıldığında, çok kabaca dört alandaki hatalar dikkati çekmektedir:

1) Teröre ve onun ideolojisine, iddialarına bakıldığında, etnik köken ve kimlik sorunu öne çıkmaktadır

Bu durumda hem genel siyaseti hem de teröre karşı politikaları etnik köken ve kimlik sorunlarından kurtarmak, olayları ve çözümleri evrensel demokrasi ve insan hakları bağlamında ele almak gerektiği açıktır.

Oysa AKP iktidarı ve onun lideri, tam tersine, bir yandan genel demokrasi ve insan hakları bağlamında geri adımlar atarken, öte yandan etnik köken, din, mezhep vurgularına, hem genel siyaset hem de terörle mücadele açısından özel bir önem vermiştir.

Bu vurgu o kadar yaygın ve belirgindir ki, muhalefete karşı söylemlerde, toplumsal projelerin hayata geçirilmesinde genel siyasete tümüyle egemen olurken, son Suriye krizinde sınırlarımızı da aşmış, uluslararası düzeye dahi taşınmıştır.

Ayrıca sorunun çözümü için yine evrensel demokrasiye ve insan haklarına değil, din faktörüne başvurulmuş, Sünni İslamın birleştiriciliği öne çıkarılmış, üstelik Kürtlerin din ve mezhepleri Zerdüştlük tartışmalarına kadar indirgenmiştir.

2) Türkiyeyi yöneten mutlak AKP iktidarı, sorunun çözümü için radikal önlemleri uygulamaya koyduğunu iddia ettiği andan itibaren, politikalarını çok sık değiştirmiş, üstelik her değişen ve birbirine zıt nitelik taşıyan politikalarını eleştirenleri AKP karşıtlığı”, “hainlikgibi sıfatlarla damgalamaktan çekinmemiştir.

Bu senaryo önce Kürt Açılımıdenilen atılım çerçevesinde uygulamaya konmuş

Buna karşı çıkanlar AKP karşıtlığı”, “hainlikgibi sıfatlarla suçlanmış

Bu yanlış açılım zaten baştan belli olan fiyasko ile sonuçlanınca, yeniden tutuklamalara ve güvenlikçi politikalara geri dönülmüş

Bu kez de bu politikalara karşı çıkanlara aynı suçlamalar yöneltilmiştir.

Bu durum AKP iktidarının sorun çözme yeteneği ve samimiyeti konusunda hem kendi kamuoyunda hem de karşı tarafın kamuoyunda büyük bir güvensizlik yaratmıştır.

3) Türkiyenin, hem sorunun geneli hem de özel bir görüntüsü olan terör konusunda çözüm için kullanacağı en önemli iki kurum, silahlı kuvvetler ile adalet, büyük bir erozyona uğratılmış, bu durum uzun dönemli kalıcı çözüm beklentilerini büyük ölçüde yok etmiştir:

Bu konuda iki örnek yeter sanıyorum:

Haburda devlet tarafından karşılanan ve aralarında Kandil Dağından inenlerin de bulunduğu grup, kendi ifadelerine rağmen, büyük bir gösteriye dönüşen bir biçimde serbest bırakılmış, bir süre sonra ise aralarında seçilmiş belediye başkanlarının da bulunduğu sayısız politikacı ve hatta Büşra Ersanlı gibi bir profesör, tutuklanarak hapse atılmıştır.

İkinci örnek ise terörle mücadele için AKP tarafından kurulmuş olan Özel Yetkili Mahkemelerden verilebilir:

Terörle mücadele için kurulan bu mahkemeler, terörle mücadele eden silahlı kuvvetlerin, bizzat iktidar tarafından atanan ve yıllarca birlikte çalıştıkları genelkurmay başkanı da dahil olmak üzere pek çok komutanını terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla tutuklayarak hapse atmıştır.

4) Mutlak AKP iktidarı, sorunun ve onun bir görüntüsü ama çok önemli bir parçası da olan terör sorununun çözümünde, bir büyük dış gücün ABDnin denetim ve yönetimine girmiş bir görüntü içindedir.

Bu görüntü, hem sorunun genelinin çözümünde, hem de kaynağı sınırlarımızı aşan terör sorunuyla mücadelede çok önemli bir sınırlama ve kısıtlama getirmiştir.

Irak, Kuzey Irak, Kandil, Suriye krizleri de bu sınırlama ve kısıtlamaların konusu olurken, hem sorunun genelini çözmekte hem de terörü önlemekte Türkiyenin anlamlı adımlar atmasını engellemektedir.

***

Elbette Türkiyenin sorunu, ne yalnızca on yıllık AKP iktidarının sorunudur, ne de sadece teröre indirgenebilir.

Ama madem somut olaylara eğildik, buna son on yılda Türkiyeyi demir bir pençe ile yöneten AKP iktidarı ile başlamak uygun olur diye düşündüm.

Gerisi haftaya.

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)