Utku Çakırözer’in dünyada olay yaratan Esad röportajı, yeni ve ilginç bilgilerle sürüyor…
Bu arada ana muhalefet partisi CHP, bu konuda ne yapmış, nasıl bir politika izlemiş, kamuoyu pek bilmiyor.
CHP, sürekli olarak çok değerli Dışişleri mensuplarını yönetim kadrolarında barındıran bir parti.
Kılıçdaroğlu döneminde de aynı gelenek sürüyor:
Baykal zamanında Onur Öymen, İnal Batu gibi değerli büyükelçiler vardı.
Bugün Faruk Loğoğlu, Osman Korutürk gibi değerler var.
Bunlar uluslararası politikayı çok iyi bilen, izleyen, yorumlayan, dünyanın en önemli merkezlerinde ve örgütlerinde büyükelçilik yapmış uzmanlar.
Loğoğlu aynı zamanda aynen Öymen gibi genel başkan yardımcılığı da yapıyor.
Salı günkü makalemde Suriye’de ve bölgede barışın ve istikrarın korunması konusunda Türkiye’nin, ABD çizgisinde, Esad’ın gitmesine kilitlenmesinden dolayı, bölgedeki ağırlığını ve ilişkilerini kullanamadığını, uluslararası arenada uzlaşma arama şansını (en azından şimdilik) yitirdiğini yazmıştım.
O sabah Kemal Kılıçdaroğlu, Faruk Loğoğlu’nu aramış, yazıma dikkatini çekmiş ve bu konuda CHP’nin izlediği politikalar hakkında bilgilendirilmemi istemiş.
Loğoğlu, uzun süren telefon konuşmamızda, CHP’nin, “ABD’nin Siyasal İslam’la Dansı” kitabımda ve bugüne kadarki yazılarımda savunduğum görüşlere bütünüyle uygun düşen girişimlerini anlattı.
CHP’ye karşı, medyanın uyguladığı bir nevi “görmeme” ve “duymama” politikasının sonucu olarak bu girişimlerden kamuoyunun pek haberi yok.
Loğoğlu’ndan konuştuklarımızı özetleyen bir metin rica ettim.
Aşağıda bu metni okuyacaksınız:
“CHP, Suriye’de hep özgürlükten, insan onurundan ve toplumsal barıştan yana olmuştur.
CHP, AKP’nin izlediği tek yanlı ve tarafgir politikanın komşu ülkedeki çatışmaları körüklediğini…
Oysa Türkiye’nin Suriye’deki taraflar arasında eşit ve uzlaştırıcı bir tavır izlemesinin daha doğru olacağını savunmuştur.
Bu doğrultuda CHP’nin iki önemli önerisi olmuştur.
İlki, şubat ayında yaptığımız uluslararası konferans önerisidir:
Türkiye’nin öncülüğünde BM Genel Sekteteri, Arap Ligi, Suriye’nin Arap komşuları, Rusya ve İran’in katılacağı, Suriye’nin de davet edileceği ve Suriye’nin geleceğinin belirlenmesi için rejim ile muhalefet arasında bir diyalog ve siyasi süreç başlatılmasını öngören bir toplantı düzenlenmesi.
AKP bu önerimizi kaale almamıştır.
İkinci önerimiz nisan ayında, TBMM tarafından Suriye’deki duruma ilişkin barış, uzlaşı ve bir yol haritası belirlenmesi çağrısında bulunan ortak bir deklarasyon kabul edilmesidir.
AKP bunu da reddetmiştir.
Ancak konferans önerimizin esasları, aylar sonra Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov tarafından yapılan benzeri bir öneriyle tekrar gündeme gelmiş, Cenevre’de BM ‘Eylem Grubu’nun bildirisiyle aylarca gecikmeden sonra hayata geçirilmiştir.
Dolayısıyla, CHP Suriye önerileriyle sorumlulukla hareket ederek katkısını yapmış, ancak AKP bu önerilerimizi değerlendirememiş ve Türkiye adına önemli fırsatları heba etmiştir.”
***
Loğoğlu’nun verdiği bilgilerden açıkça anlaşıldığına göre, AKP, iç politikadaki “dayatmacı” anlayışını dış politikada da aynen sürdürmekte ve başkalarından, muhalefetten gelen öneriler ne kadar akılcı, realitelere ve milli menfaatlere uygun, barışçı, istikrara yönelik olursa olsun, bunlara kulaklarını tıkamaktadır.
Daha sonra da kendi izlediği yanlış politikayı “milli sorun” adı altında tüm ülkeye dayatmaya çalışmakta, bunu eleştirenleri vatan hainliğine varan suçlamalarla itham etmektedir.
AKP’nin ulusal ve uluslararası ilişkilerinin ve gücünün farkındayım…
Bu nedenle de dış ilişkilerde, ülkemizin bölgedeki ağırlığına koşut kişilikli bir politika izlemesinin hem olanaklı hem de gerekli olduğunu düşünüyorum.
Ama böyle bir politika, bu kadar dayatmacılıkla, bu kadar istikrarsız eylem ve söylemlerle, kamuoyundan ve muhalefetten bu kadar da kopuk olarak yürütülemez ki…
Yine de, iç politikada da dış politikada da, izlenen ve yanlış olduğu açıkça görülen çizgiyi değiştirmek için vakit hiçbir zaman “çok geç” değildir!
AKP, bugüne kadar gerek iç gerekse dış politikada çok kısa zamanda çok keskin virajlar alabilmiş bir iktidardır.
Yakın geçmiş bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Suriye konusunda da, “Cenevre mutabakatından” sonra artık uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan gerçekler bağlamında, kamuoyundan ve CHP’den yükselen, milli çıkarlara uygun, akılcı, realist, barışçı, istikrara yönelik seslere biraz kulak vermek, yapılan yanlışlardan dönmek, ülke kadar kendisinin de yararına olacaktır…
Her zaman olduğu gibi bu konuda da umudumu hâlâ koruyorum!
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)