Suriye krizi ile beslenen Irak'ın kimlikler üzerinden parçalara ayrılması sürecinde öne çıkan belki de kurban seçilen isimlerinden biri Tarık Haşimi. Nuri el Maliki yönetimi, Tahran'da pişirilen senaryoları Bağdat'tan servis ederken Haşimi'ye ağır suçlamalar yöneltti. Suikast iddiaları, mahkeme kararları, tutuklama emirleri ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi'yi bitirecek, hapse attıracak hatta idama götürecek yol açıldı. Bağdat, bütün uzlaştırma çabalarına, baskılara rağmen kararından dönmedi. Haşimi bitirilecekti.
Sünni lider önce Kuzey Irak'a kaçıp Mesud Barzani'ye sığındı. Erbil Bağdat ilişkileri gerildi, kopma noktasına geldi. Kuzey Irak yönetimi bağımsızlıktan söz eder oldu. Tehditlere rağmen Haşimi'yi teslim etmedi.
Ancak başka bir formül bulundu. Haşimi Kuzey Irak'tan sessizce, Barzani'yi geri adım atmış göstermeden ayrıldı. 'Geçici' olarak Katar'a gitti. Çok geçmeden, bir akşam baktık ki, İstanbul'da, havaalanında.
Bağdat'tan çıkması, Kuzey Irak'a sığınması, Barzani'nin kararlı açıklamalara rağmen onu koruyamaması, Katar'a ulaşıp oradan Türkiye'ye getirilmesi aynı operasyonun aşamaları mıydı, bilmiyoruz. Sonunda 'geçici olarak' Türkiye'ye getirildi ama hala bu ülkede.
Çok da iyi ağırlandı, ilgi gördü. Medya Haşimi ile söyleşi yarışına girdi, sivil toplum örgütleri onu bağrına bastı. Haşimi, neredeyse Iraklı değil de Suriyeli bir Sünni lider gibi algılandı ve Suriye'deki değişim mücadelesinin parçası haline getirildi. Elbette bu ilgi kendiliğinden oluşmamıştı.
Hakkında tutuklama kararı çıkartılması, kendisinin Kürtlere sığınması, ardından Türkiye'ye gelmesi, verdiği mesajlar, Barzani'nin Bağdat'la ilişkileri koparmayı göze alarak ona sahip çıkması, Bağdat'ın Türkiye'ye açık tavır alıp Suriye yönetimine sahip çıkması, Türkiye'nin her iki lidere bakışı aslında bir başka resmi ortaya çıkarıyordu. 'Irak'tan Suriye'ye koridor kuruldu, buna karşı çıktığım için başıma bunlar geldi' diyordu Haşimi. Açıklamalarının önemli bir bölümü gerçeği yansıtıyordu. Gerçekten de Nuri El Maliki yönetimi otoriter eğilimlere girmiş, mezhepçi bir politika benimsemiş, Suriye yönetimine açıkça destek vermiş, bu yüzden Türkiye'ye tavır koymuş, Ankara'yı 'düşman' ilan etmiş, Irak içindeki Sünnileri oyundan çıkarma yollarına girişmiş bir lider haline geldi.
Son ABD ziyaretinde, şaşırtıcı biçimde destek aldı hatta güç tazeledi. İşte, Interpol'ün Tarık Haşimi hakkında yakalama kararı çıkarmasını biraz burada aramak lazım.
Şimdi ne olacak?
Türkiye, Interpol kararına nasıl tavır alacak? Haşimi'ye teslim edecek mi? Elbette hayır, etmeyecek. Edemez, etmemeli.
Çünkü Haşimi dosyası tamamen siyasi bir dosya. Eğer Bağdat yönetiminin suç delillerine göre hareket edecek olursak, Nuri el Maliki'yi yüzlerce insanın ölümünden sorumlu tutabiliriz. Irak dışından bir gazeteci olarak bile, Maliki hakkında uzun bir suç listesi hazırlanabileceğini biliyoruz. Bu liste, Irak Başbakanı'nın makamından hapse gönderilmesine yetecektir. Maliki'nin öncelikle Irak içindeki mezhep çatışmalarındaki rolü hakkında hesap vermesi gerekiyor.
Haşimi meselesi bir iktidar meselesidir. Tahran-Bağdat-Şam ekseninin infaz kararıyla ilgilidir. Türkiye ile İran arasındaki nüfuz mücadelesinin bir parçasıdır. Irak'ın üçe bölünmesi, Suriye'de kimin iktidar olacağı meselesidir.
Ancak bir şeyi burada not etmekte fayda var: Haşimi'nin Bağdat'tan kaçışıyla Türkiye'ye gelişi arasındaki süreç Ankara tarafından yönetilmemişse, Kuzey Irak ve Katar'ın başarılı bir şekilde Haşimi'den kurtulduğunu ve onu Türkiye'ye ihale ettiğini söyleyebiliriz.
Türkiye, Interpol'ün kararına nasıl tepki verecek beraber göreceğiz. Ancak Haşimi meselesinin bütün bölgede etkisi gösteren mezhep eksenli ayrışmanın ürünü olduğunu bilelim. İran'ın, Bağdat yönetiminin, Şam yönetiminin tavrı ortada... Türkiye'nin, Iraklı Sünnilerin ve Suriye muhalefetinin de. Bu bir güç çatışması ve herkes birilerinin kellesini almaya çalışıyor.
Bu yüzden, Haşimi meseli Interpol meselesi değildir!
(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)