Geoffrey Palmer ve arkadaşlarının BM adına hazırladığı Mavi Marmara raporunda özetle şöyle deniliyor: "İsrail'in Gazze'ye uyguladığı abluka yasal. Ablukayı delmeye kalkışan Özgürlük Filosu'nun organizatörleri -bilhassa İHH- şaibeli. Gemiye çıktıklarında direnişle karşılaşan İsrail askerleri nefsi müdafaa haklarını kullandılar."

Raporda "Dokuz kişinin öldürülmesi kabul edilemez" gibi ifadeler de yok değil; ama yukarıda mezkûr iddialardan sonra bunların bir kıymet-i harbiyesi kalmıyor tabii.

1 milyon 800 bin Gazzelinin boğazının sıkılmasını dünyanın hiçbir yasası haklı çıkaramaz. Bu vahşete karşı maşeri vicdanın ayaklanmasını temsil eden İHH ve refiklerini haksız çıkarabilecek bir yasa da olamaz. Bunlar bir yana; İsrailliler kendi ilan ettikleri keyfi abluka sahasının bile dışında, uluslararası sularda sivil bir yardım gemisine asker çıkardılar. Uluslararası hukuka göre bu düpedüz korsanlıktır. Palmer Raporu'nda korsanlık kınanmıyor, korsanlıkla mücadele kınanıyor. Saldırıya uğrayan yardım gönüllülerinin nefsi müdafaa hakkından söz edilmiyor, korsanların nefsi müdafaa hakkından dem vuruluyor. Rapor değil, Yediot Ahranot'ta köşe yazısı sanki!

Bu bahsi uzatmak istemiyorum. Fazla bile yazdım. Tek kelimesi bile fazla. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül raconu kesti: "Rapor bizim için yok hükmündedir."

Şimdi asıl konuya gelelim:

İsrail Türkiye'den özür dileyecek mi dilemeyecek mi hikâyesi nihayet bitti. Bu özür kıskacından artık kurtulduk, elhamdülillah.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin "B Planı"nın yürürlüğe girdiğini ilan etti. Şöyle:

1.Türk-İsrail diplomatik ilişkileri ikinci kâtip düzeyine indirilecektir. İkinci kâtip düzeyinin üzerindeki tüm görevliler, başta büyükelçi olmak üzere, Çarşamba günü ülkelerine geri döneceklerdir.

2. Türkiye ile İsrail arasında askeri anlaşmaların tümü askıya alınmıştır.

3. Doğu Akdeniz'de en uzun kıyısı bulunan sahildar devlet olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır.

4. Türkiye, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır. Ablukanın Uluslararası Adalet Divanı'nda incelenmesini sağlayacaktır. Bu doğrultuda BM Genel Kurulu'nu harekete geçirmek için girişimlere başlıyoruz.

5. İsrail saldırısının Türk ve yabancı tüm mağdurlarının mahkemelerdeki hak arama girişimlerine tarafımızdan gereken her türlü destek verilecektir.

Hükümet, İsrail'in tavrına göre devamının gelebileceğini ifade ettiği bu beyanname ile, inşaallah tarihimizin en şerefli sayfaları arasında yer alacak olan yeni bir dönemin kapısını aralamış bulunuyor.

İşleri bu noktaya getirdikleri için İsrailli yöneticilere, başta Dışişleri Bakanı Lieberman ve Başbakan Netanyahu'ya kendi adıma teşekkür ederim. Türkiye'den özür dilemeyi ve Mavi Marmara şehitlerinin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etselerdi, herhalde ablukayı kaldırmasalar bile Ankara'nın öfkesini bir nebze de olsa yatıştırırlardı ve biz bu şereften mahrum kalabilirdik.

Üçüncü ve dördüncü maddeye bilhassa dikkat: "Türkiye, Doğu Akdeniz'de seyrüsefer serbestisi için gerekli gördüğü her türlü önlemi alacaktır", "Türkiye, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ablukayı tanımamaktadır". Duyduğumu ve okuduğumu doğru anladıysam, bu ifadeler şu anlama geliyor: Bundan sonra Gazze'ye yardım götürmek için yola çıkan gemiler Türkiye Cumhuriyeti'nin koruması altında olacak, bu gemiler korsan saldırılarına karşı korunacak, hatta Türkiye Cumhuriyeti'nin kendisi de Gazze'ye fırkateynler eşliğinde yardım gemileri gönderebilecek. Hülasa: İsrail'in Doğu Akdeniz'de kurduğu eşkıya düzenine meydan okuyan bir Türkiye var artık.

Allah utandırmasın.