Şahsen Sayın Işık Koşaner’e epey şey borçluyum.
Üç yazı konusu çıkardığı için değil; 333 yazıda anlatmak istediklerimi, ezilenler gayet iyi anlasa da, kiminin bana köpürdüğü meseleleri, özeleştiri görünümlü itiraf formatında ilan ettiği için.
***
Bunlardan biri de OYAK.
Sayın cumhuriyetçinin de kimi sayın demokratın da kafasının asla basmadığı “militer kapitalist” yahut “kapitalist militer” vaziyet.
Generalleri nedense solcu zannedebilen yandaş veya muhalif arkadaşların, onların çoğunun da nihayetinde “para, sermaye, piyasa” düzeninin asli parçası ve yılmaz bekçisi olduğunu kavrayamayışının rengarenk resmi.
Üstelik, emekli generalleri yönetim kurullarına alan herhangi bir şirketten de beter:
Hem imtiyazlı…
Hem çoğunluk hissedarı sayılabilecek “ast”ları, yani “alt” gördüklerini asla yönetime sokmayan…
Yönetim kurullarını apoletlerle, şirket koltuklarını büyüklerin eşi, dostu, akrabasıyla doldurmaktan çekinmeyen bir “ayırmacı, kayırmacı” militarist kapitalizm!
28 Şubat müdahalesini, şirket istihbaratlarını, boykot çağrılarını bile kendi holdingleri için ekonomik, mali fırsata çevirebilen bir “çevik”lik!
***
Bakın, “önceki patron” Koşaner neler diyor, herhalde en çok benim kulaklarımı da çınlatarak:
“OYAK’la uğraşıyorlar biliyorsunuz. Bizlerin maaşlarından kesilen paralarla oluşturulan kurum. Genişletilmesi, büyütülmesi falan.
Oyak'ı kamu kurumu kabul etme eğilimindeler. Sosyal yardımlaşma kurumu olmamız hasebiyle bazı vergilerden filan muafız ama kamu kurumu olduğumuz zaman, ki kamu ihale kurulu böyle istiyor, mahkeme maalesef lehimize karar vermedi, vergi vermek durumunda kalacağımız için, emekliliğimizde falan alacağımız paralarda bayağı yüzde 15 civarı falan düşme söz konusu olacak.
Şimdi bunun mücadelesini veriyoruz. İşte maalesef propaganda sonucu vergiden dolayı bir sıkıntı içindeyiz.”
***
Bu öyle bir kapitalist-militarist sentez ki, kamu kurumu değil ve vergi vermiyor; lakin malına, mülküne karşı herhangi bir tasallut, “devlet malına karşı suç” muamelesi görüyor.
Paşanın dediği gibi, Falan, filan…
Uzatmayayım. Bu konularda çok yazdım.
Zaten, Oyak’ın yüzde 70 aidat kaynağını oluşturdukları halde, asla yönetime sokulmamış “astlar” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bile gitmişti.
***
Fakat, ister o cephede ister şu cephede olun…
Bence, “Paşanız”ın sözlerini bir de sesli okuyun:
“Vergi vermek durumunda kalacağımız için…
Emeklilikte alacağımız paralarda bayağı yüzde 15 civarı falan düşme söz konusu…
Bunun mücadelesini veriyoruz.”
***
Bakın bu sınıf mücadelesidir bir bakıma.
Fakat sınıfı sizi yanıltmasın.
Terimlere aşina olanlara şöyle söyleyeyim:
Sermaye sınıfı içi paylaşım savaşında; sivil sermaye, aslında yeşil ve beyaz sermaye mutabakatıyla, askeri sermayenin imtiyazlı, kibirli hareket (herakat) sahasını daraltmak istiyor!
Yoksa, “askeri aristokrasi veya burjuvazi”; proleter saydığı kendi mensuplarına, astlara, alttakilere ne yönetimde pay, ne özlük haklarında iyileştirme, ne haysiyetlerine saygıdan yana!
İtiraz eden alttakiler, OYAK’ın general akrabası (hatta Ergenekon sanığı “cumhuriyetçi” general yakını) avukatlarıyla mahkeme mahkeme kovalanıyor; bin lira aylıklı insanlardan binlerce lira tazminat talebiyle; susturmak için.
Bu ikinci meselede ise, siviller (yeşil veya beyaz) ile askeri aristokrasi tam mutabık!
Ha ordudaki astsubay, uzman, sivil memur…
Ha medyadaki, bankadaki ecir, tersanedeki, madendeki esir!
***
Paşamın hit albümünden (ve dünkü yazımdan) sonra umarım beni, durduğum ve vurduğum yeri daha iyi anlamışsınızdır.
Ben mi “paranoyak”ım yoksa onlar mı “paran-oyak”!