Şimdi bir de, şöyle iddialarla konuşup yazanlar var: “Suriye’nin Şiileriyle bizim Alevilerimiz inançta ve ibadette bir oldukları için Hükümetimizin Suriye siyasetinden şikayetçidirler. Muhtemelen bir Türkiye-Suriye savaşında bizim Alevilerimiz Suriye tarafını tutacaklardır.”
Ben de ordularımızın Suriye ile bir savaşa girmelerini katiyyen istemiyorum. Ama ben Alevi değilim. Burada Alevilikle ilgili kanaatimi de yazmak istiyorum. 50 yıldan beri, Alevilik üzerine çalışmalarım var. Ben Aleviliği şunun-bunun açıklamalarından veya davranışlarından öğrenmedim. Önce Hz. Ali efendimizi okudum. Sonra 6. İmam Cafer-i Sadık fıkhını, Muhammed Ebu Zehra’nın mezhepler tarihini, Ahmet Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiyasını, Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin Makalat’ını, Fatiha Tefsirini, Abdülbaki Gölpınarlı’yı, Prof. Orhan Türkdoğan’ı, Prof. Ruhi Fığlalı’yı, Abdülkadir Sezgin’i ve galiba 40 civarında Alevi yazarımızın kitaplarını elime aldım. Yanlış beyanlara aldırmadım. Benim samimi kanaatime göre, bizim Alevilerimiz soy bakımından Türk, din bakımından Müslümandırlar. Ve bana göre, dünyanın en yanlış, en tehlikeli, en utanç verici çekişmeleri arasında, Alevi-Sünni kavgaları da vardır. Ve yine samimiyetle inanıyorum ki Hz. Ali bile yattığı yerden başını kaldırsa, Türkiyemizdeki bu Alevi-Sünni çekişmesini ortadan kaldıramaz. Çünkü Alevilerimiz de, kendi aralarında bölünmüşlerdir. Mesela ben: “Aleviler, soy bakımından Türk, din bakımından Müslümanlardırlar!” dediğim, yazdığım için, İstanbul’da çıkan KAVGA dergisi, beni “Alevi düşmanı” ilan etti. Biliyorum ki ben mesela: “Aleviler Türk de değillerdir Müslüman da değillerdir” diye yazsaydım bu defa başka bir grup Alevinin hücumuna uğrayacaktım. Türkiye Gazetesinde Alevilik üzerine en çok yazanlardan birisi benim. Ama her yazımdan sonra bana çok ama çok ama çok seviyesiz küfür yüklü mektuplar geliyor. Şahsen ben, Alevilerimizin “Ellerine, bellerine, dillerine sahip olduklarına” da bana gelen mektuplara bakarak inanmıyorum.
Şimdi yazımın başındaki iddiaya dönüyorum: Ben çeşitli vesilelerle Azerbaycan’da da, İran’da da, Irak’ta da Suriye’de de bulundum. Oradaki Şiilerle yüz yüze konuştum. Gördüm ki bizim Alevilerimizle o ülkelerdeki Şiiler arasında, bir tek ortak nokta vardır: O da Hz. Ali sevgisidir. Bir defa, Şiiler bizim Alevilerimizi Müslüman kabul etmiyorlar. Bir Azerbaycan seyahatim Ramazan ayına rastlamıştı. Azerbaycan Türklerinin yarısı Şii, yarısı Sünnidir. Bakü’de, Şiilerin en önde gelen ahundlarından (mollalarından) biri, beni iftar sofrasına dâvet etti. Dedi ki:
-Akşam, orucumuzu bizde açalım. Biz Türkiye Alevileri gibi değiliz! Biz Müslümanız oruç da tutarız, namaz da kılarız!
Mollaya şiddetle itiraz ettim:
-Bizim Alevilerimiz de Müslümandırlar. Yanlış düşünüyorsunuz. Günaha girmeyin dedim.
-”Sizin Alevilerinizi ben çok iyi inceledim. Adamların câmileri yok. Câmisiz Alevilik olur mu? Cemevleri var. Oralarda saz çalıp türkü söylüyorlar, oyun oynuyorlar. O oyuna zamah diyorlar. Namazı, orucu, haccı reddediyorlar. İslâmın 3 şartını birden inkâr edenlere nasıl Müslüman denilir? Gezin dolaşın bizim Şiilerimizin köylerini, şehirlerini, bir tek cemevi bulamazsınız. Biz zamah nedir bilmeyiz. İçki de içmeyiz. Saz da çalmayız. Allah, sizin Alevilerinizi, Humeyni’nin eline düşürmesin! Görürler o zaman Aleviliğin ne olduğunu!”
(Türkiye gazetesinden alınmıştır)