İstanbul‘dayım… Önceki gün Süleymaniye’ye gittik birkaç dostla… Dostlardan biri gidelim kurufasulye yiyelim deyince hepimiz onayladık. Ben de birkaç yıldır bu semte gelmemiştim. İstanbul’da yaşayanlar bilir. Süleymaniye Camii’nin yanında kurufasulyeci lokantalar var sıra sıra… Camiyi dolaştıktan sonra Meşhur Kurufasulyeci Erzincanlı Ali Baba’da bir masaya oturduk. Geçerken görmüşlüğüm vardı ama gelmemiştim.
Süleymaniye Mimar Sinan’ın kalfalık eserim dediği muhteşem camilerden biridir. İmparatorluğun en simgesel yapılarından biridir. Etrafıyla birlikte bir külliye…1550’de başlanmış, yedi yılda tamamlanmış… Dört minare, Kanuni Sultan Süleyman'ın İstanbul'un fethinden sonraki dördüncü sultan, on şerefe ise onun 10. sultan olduğunu simgeliyor… Görmediyseniz tavsiye ederim.
Süleymaniye’nin haziresinde Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Mimar Sinan’a ait üç türbe var. Yazma eser bakımından dünyanın en önemli kütüphanelerinden biri olan Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi'ne de uğradık Bizimle aynı anda bir İskoç profesör geldi tesadüfen. Mükemmel Türkçe konuşuyordu. Yıllardır, Selçuklular üzerine araştırma yaptığını söyledi.
Kurufasulye-pilav-turşu milli yemek gibi bir şeydir Türkiye’de… Fasulyenin vatana hakkında binbir tevatür var ama güney Amerika’dan yayılmış galiba… 80’i aşkn cinsi varmış. Ali Baba’da Erzincan’dan gelen Dermason cinsi pişiriliyormuş. Seçilmiş 11 mm. büyüklüğünde fasulyeler sıvı yağ, salça, soğan ve biber eşliğinde bakır kaplarda pişirildikten sonra kömür ateşinde dinlendiriliyormuş. Lokantayı dördüncü nesil işletiyormuş. Büyükdedeleri 1924 yılında açmış lokantayı.
Fasulye, az döner az pilav, birer sütlaç yedik. Döneri kendileri yapıyormuş dana etinden. Yaprak dönerdi. Bence biraz kuruydu. Fasulye yılllar önce yoksul yemeği olarak anılırdı, hatta ‘Kendini fasulye gibi nimetten sayıyor‘ diye deyim bile vardı, ama şimdi karizması çağ atlamış durumda. Şimdilerde ‘Bilmem kim buraya fasulye yemeğe geliyor‘ gibi parlatmalar, İstanbul’un/Türkiye’nin en iyi 10 kurufasulyecisi gibi sıralamalar çağ atlattı…Birçok yemeği solladı gitti galiba…
Merak edip baktım. Türkiye’de kişi başına fasulye tüketimi 2,5-3,5 kg.mış… 280 bin ton üretiliyormuş. Bir kısmı ihraç edilirken bir yandan da ithal ediliyormuş. En fazla Arjantin ve Kanada’dan geliyormuş Türkiye’ye… Kuru fasulye baklagiller içinde fiyatı en yüksek ürünmüş. En çok üretim yapılan Konya’da Ticaret Borsası’nda müstahsil satış fiyatı kg başına yedi lira civarında diye söyleniyor.
Yemek eleştirmeni değilim. Değerlendirmeler beni bağlar. Ama ‚‘Burası en iyi fasulyeci‘ gibi abartılı yazılar gördüm. Herhalde rekabetten… Bence gittiğimiz düzgün bir esnaf lokantası… Düzgün pişirilmiş, yıllardır standartını muhafaza edilmeye çalışılmış kuru fasulye. Yıllarca burada bir ‘Süleymaniye’de fasulye yenir kültürü‘ oluşmuş. Ama ambiyans, tabaklar, servis, ekmek sepeti, naylon torba içinde çatal, bıçak vesaire açısından bir esnaf lokantasından pek de farkı yok…
Bayramlar, dostlukların, arkadaşlıkların, aile bağlarının pekiştiği günlerdir… Aynı zamanda küskünlerin barıştığı günlerdir de bayram günleri… Ayrıca böyle günlerde kendimizi aşıp millet denen büyük varlığın bir parçası olduğunu hatırlarız bir kez daha adeta... Herkesin Ramazan Bayramı’nı kutlar, sevdikleriyle huzur içinde bayram geçirmelerini dilerim…