Büyükleriniz kafa patlatıp, sizin için yedi kandilli süreyya gibi genelge hazırlıyorlar, siz de çıkıp utanmadan sıkılmadan kafa yapıyorsunuz... Ayıp ayıp... Demek siz, hâlâ doğruyu yanlışı ayırt edecek kapasiteye ulaşamadınız, onun için size devamlı genelge, kararneme,  nizamname, tüzük müzük lâzım... Sizi çift kat halatla bağlamasınlar da ne yapsınlar?

Komik olan ne? Gülünecek bir şey varsa, söyleyin hep beraber gülelim... ‘Sürekli devrim’gibi ‘sürekli fitne’...  Sizi görünce anlıyorum ki, birlik ve beraberlik gerçekten tehlikede...

Etrafı kuşatan, dış bağlantılı, gözü dönmüş örgütlere bakın: Birliği ve Dirliği Yarıcılar (BDY)... Değerleri  Kullanarak Bizdenmiş Gibi Görünenler (DKBGG)... Bizim Gibi Olmaya Çabalayan Anı İstismarcıları (BGOÇAİ)... İsmini yazamadığım irili ufaklı diğer örgütler kusuruma bakmasın, durum gerçekten vahim... Zalım düşman Polatlı’ya dayanmış, hadi gel de genelge yayımlama!..
Genelgenin 3. maddesinde “Her habere inanmayacaksınız” deniliyor ve bu sakıncalı haberler, ‘asılsız, temelsiz ve uydurulmuş’şeklinde üçe ayrılıyor... Bu üç haber türü arasında ne fark var, onu ben de bilmiyorum, Merkez’e soracaksınız!.. Ayrıca siyaseten henüz ‘reşit’olmadığınız için, duyduğunuz haberin sağlam mı, asılsız mı olduğuna karar vermeye kalkışmayacaksınız, doğrusunu Genel Merkez’deki büyüklerinizden öğreneceksiniz!.. Ne diyor 4. madde; bütünlük için ‘söz ve ağız birliği’ şart...  Türkçesine kurban olunası zat, ‘söz birliği’nden ayrı bir ‘ağız birliği’nden bahsettiğine göre, ikincisinden yani ‘ağız birliği’nden kasıt, koro halinde konuşmak mıdır, ağız diş sağlığına önem vermek midir, yoksa mahallî şivelerin tercih edilmesi midir, onu da büyüklere sormakta fayda var...

Tabii ki, en can alıcı madde 5. madde... Ne yapıyorsanız yapın, toplantı, konferans, panel, marketten alışveriş esnasında kasiyerle konuşma, kahvehanede maç seyretme, traş olurken berberle mülâkat gibi faaliyetler öncesinde mutlaka Genel Merkez’i bilgilendireceksiniz... Bilgilendirmekle kalmayacak, konuşmacı, misafir, görüş ve fikirlerine başvurulacak kişilerle ilgili gerekli ‘izin’ ve ‘onay’ı Genel Merkez’den alacaksınız... Madde çok açık, izin alıp, onay almazsanız, ya da onay alıp, izin almazsanız, bu faaliyet zinhar yapılamaz... ‘Görüş’ve ’fikir’meselesi de aynı şekilde... Konuşmacının görüşünü mü alacaksınız, yoksa fikrini mi, bunu da açık açık belirtemeniz gerekiyor... Eğer ikisini birden alacaksanız, -ki, bu dozaj aşımına girebilir- o vakit konuyu daha üst kurula iletip, üçlü, bilemedin beşli kararnameli onay ve izin gerekebilir...  “Yok ben ikisine de almayacağım, sadece ‘düşünce’sini alacağım” diyorsanız, o ne gibi prosedüre tâbidir, ben bilmem Merkez bilir... Genelgenin bütün maddelerini sevdim ama 6. maddenin kalplerdeki yeri bir başka... Çünkü orada ‘kucaklaşma’ sahnesi var... Bu arada kucaklaşma denildi diye herkes heyecanlanmasın... Öyle Türkan Şoray’la Ediz Hun’un ağır çekim koşup, birbirleriyle kucaklaştığı o meşhur göl manzaralı Yeşilçam ağacının önündeki kucaklaşma gibi zannedilmesin, kimse de peşin peşin koşturmaya kalkışmasın...

Çünkü bu ‘genel af’ filan değil, kucaklaşmanın şartları var...  Liderin büyüklüğünü yeniden keşfetmiş bir ‘parti yetkilisi’ geçenlerde kucaklaşılacak kişide aranan vasıfları şöyle açıklamıştı: Ülkücü hareketten başka yerlere bağlı olmayacak, nefsini esiri olmayacak, samimî olacak, eh tabii ki onurlu olacak!.. Gayet yerinde şartlar bunlar... Bir yerlerin adamı olmadığınıza dair ilgili kuruluştan rapor getirmeniz kâfi... Et-Balık Kurumu’ndan, Denizcilik İşletmeleri’nden, Sınırlı Sorumlu Kamyoncular Kooperatifi’nden, MİT’ten, Kızılay’dan, Üsküdar Musikî Cemiyeti’nden veya  nerenin adamı olmakla itham ediliyorsanız oradan bir ‘temiz kâğıdı’ getirip işi belgelendirmek, kucaklaşmanın sihhati açısından çok önemli...

‘Yeterli miktarda samimî’ raporunu en yakın sağlık ocağından ücreti mukabilinde almak mümkün... Ama nefsine esir mi, değil mi testini yaptırmak için hâkem hastanelere başvurmak gerekiyor, bu meşakkatli iş biraz zaman alabilir... Olsun geç olsun, sağlam olsun, öyle bir kucaklaşalım ki, kaburgalarımız kırılsın...

Şu ‘onur’ meselesini de abartmayalım... Artık memleketimizde ‘onur sertifikası’ veren kurslar var... Kursu başarıyla bitirene hem sertifika veriyorlar, hem de isteyenin alnının ortasına Hint kınasıyla ‘onurludur’ diye dövme şeklinde yazı yazıyorlar... O sertifikayı mahalle muhtarlığına paraflattırıp, yanınıza iki de şahit bulduğunuzda işlem tamam...

 
***
 

Çocukluğumda seyrettiğim bir yerli spagetti western filminde tecrübeli kovboy henüz toy olan yardımcısına şöyle nasihat veriyordu: Bak dostum! Su uyur, kızılderili uyumaz!..

Adam haklıymış... Yahu, ‘birlik ve bütünlük bozucular, tempoyu yavaşlatıcılar, yürüyüşü aksatıcılar, çalışmaları sabote ediciler’ yani Siyular, Apaçiler, Komançiler siz hiç mi uyumazsınız?

Yeter artık!..

Unutmayın ki, kovboy da uyumuyor!..

(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)