Alman Mimar August Carl Friedrich Jasmund’un ismini duydunuz mu…. Mimarların dışında pek duyan yoktur sanırım. Ama Sirkeci Garı’nın mimarı dersem hemen herkeste bir çağrışım uyandırır. Avrupa’da yaşayan Türkler veya Türk kökenliler üzerinde bir başka duygu yaratır göçün başladığı istasyon… Sirkeci Garı ile Yedikule’ye uzanan 8.5 kilometrelik tren yolu ve bölge 49 yıllığına TCDD tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmiş. Bölge sanat ve doğa parkı, gar binaları da kent müzesi olacakmış…
* * *
Osmanlı’nın muhtemelen “Yasmut Efendi”dediği, genellikle August Jasmund olarak tanınan Alman mimarın yaşamı hakkında fazlaca bilgi de yok. Almanca arşivler, belgeler ile bazı İngilizce, Türkçe kaynaklardan derlediğim kısıtlı bilgilere göre, 15 Eylül 1859’da Almanya’nın Rügen adasında doğmuş.
* * *
Alman mimarın doğru adı “August Carl Friedrich Jasmund”… Rügen adasında vergi memuru August Christian Friedrich Jasmund ile karısı Johanne’nin üçüncü çocuğu… Maalesef kısıtlı Türkçe kaynakların bazısı adını “Jachmund”, bazısı “Jackmut” yazıyor. Prusya Kültür Varlıkları Arşivi’ni inceledim. Arşivde I. HA Rep. 93 B. Nr. 861 numarasıyla memuriyet dosyasında adı “August Carl Friedrich Jasmund” ve 1882-1901 arası görev yaptığı yazıyor. Zaten Rügen adasında Jasmund adıyla bir bölge var. Bu adı da muhtemelen oradan almışlar…
* * *
Berlin’deki Kraliyet Mimarlık Akademisi’nden 1882 yılında mezun olmuş, Aynı yıl Prusya Bayındırlık Bakanlığı’nda göreve çalışmış. Berlin’deki Prusya Kültür Bakanlığı binası ile Bad Oeynhausen’deki ünlü kaplıca tedavi merkezinin projesinde ve inşasında görev almış… Bu görevinden sonra “Kraliyet Hükümet Mimarı” (Königliche Regierungsbaumeister) olarak atanan Jasmund, iki yıl izin alarak başta İstanbul olmak üzere doğudaki mimari üzerine inceleme yapmak üzere 1888 yılı başlarında İstanbul’a gelmiş…
* * *
İstanbul, Bursa, Manisa ve Edirne gibi kentleri dolaşıp tarihi binaları inceleyen Jasmund, o yıl Rumeli Demiryolları’nın başlangıç istasyonu olması kararlaştırılan Sirkeci Garı için açılan mimari yarışmaya katılır. Jasmund’un hazırladığı projenin uygulanmasına karar verilir. 11 Şubat 1888’te temeli atılan garın açılışı 3 Kasım 1890’da yapılır.
* * *
Bu arada İstanbul’daki itibarı iyice artan Jasmund’a 1889 yılı sonunda “Osmanlı Hükümeti danışman mimarlığı” ile dönemin “Yüksek Mühendis Mektebi ve Güzel Sanatlar Mektebi’nde öğretim üyeliği” teklif edilir… Jasmund bu görevleri kabul eder. Prusya Bayındırlık Bakanlığı da Jasmund’un talebi üzerine izin süresini uzatır.
* * *
Jasmund, danışmanlığının yanı sıra İstanbul’da gümrük binası, kışla, hastane ile Trabzon, İzmir, Selanik, Samsun limanlarının genişletme projelerini hazırlamış, 1894’deki İstanbul depreminden sonra camilerin, okulların, bazı devlet dairelerinin güçlendirilmesi, restorasyonu için kurulan komisyonun başkanlığını da yapmış… Bu arada resmi görevinin yanı sıra bazı özel kişilere ait işleri de yapan Jasmund, 1889’da Tarabya’daki Alman Büyükelçiliği yazlığının bahçesindeki Moltke Anıtı’nı, 1890’da Sarayburnu Antrepoları’nı, 1896’da İstiklal Caddesi üzerindeki Rumeli, Afrika ve Anadolu Hanları’nı da projelendirmiş…
* * *
Prusya Bayındırlık Bakanlığı’ndan aldığı izin süresi biten Jasmund, 1 Ekim 1897’da Almanya’ya geri döner. Giderken kendisine Osmanlı Devleti’ndeki hizmetlerinden dolayı ikinci derece Mecidiye Nişanı verilir. Almanya’ya döndükten sonra Berlin’den Hannover kentine tayin edilen Jasmund, Hannover Emniyet Müdürlüğü binasının projesini hazırlar.
* * *
Hannover’deki inşaat sürerken görevinden istifa eden Jasmund, 1901’de tekrar İstanbul’a döner. 1907/08 yıllarında İstanbul’da Caddebostan’da plaja bakan Ragıp Paşa ve Tevhide Hanım Köşkleri’nin projelerini yapmış. Ayrıca Sultanhamam’daki ünlü Germania Hanı’nın mimarının da Jasmund olduğu biliniyor. Hayatının bundan sonraki kısmı bilinmiyor. Ben bulamadım. Jasmund’un öğrencisi ünlü Mimar Kemalettin’in bir sohbette Jasmund’un Caddebostan sahilinde merhum Ragıp Paşa Köşkleri’nin yapımı sırasında ağır hastalandığını ve öldüğünü söylemiş. Nereye gömüldüğü hakkında da hiçbir bilgi yok.
* * *
1888’den 1907/08’e kadar yaklaşık 20 yıl İstanbul’da yaşayan ve İstanbul’un mimari dokusuna renk katan Jasmund’un projesini çizdiği Sirkeci Garı, açılışından 125 yıl sonra bir tartışmanın odak noktası… Garın belediyeye devredilip sanat ve kültür dışındaki amaçlarla kullanılacağını öne sürenler de var, garın mimari özelliğini tartışanlar da…
* * *
Ben mimar değilim. Mimari açından düşüncelerim “Görmek” ile “Bakmak” arasında gidip gelebilir. Bu yüzden tanıdığım Türk ve Alman mimarlara düşüncelerini sordum. Derlediğim bilgiler şöyle; O dönem Avrupa’dan trenle gelenlerin ilk ayak bastığı yer Sirkeci… Yani Doğu’nun başladığı yer… Bu yüzden Alman mimarın doğu ile batının birleştiği bu noktada oryantalist bir stil kullanmış… Ünlü Orient Express’in son durağı olan garda o dönemlerde trenden inenin ilk anda karşılaşmak, görmek istediği “egzotik Doğu” hissi veren bir yapı...
* * *
Binanın cephelerinde sivri kemerli pencereler, bitki motifli vitraylı büyük yuvarlak pencereler, görkemli giriş kapısı bu çabayı yansıtıyor. Cephelerde Fransa’nın Ardennen bölgesinden getirilen mermerler kullanılmış. Yüksek girişin çatısı, yolcu salonunun tepeden doğal ışıkla aydınlanması anıtsal etki veriyor. Ancak bazı şeyler Arap/Magrip mimarisini hatırlatıyor. Osmanlı mimarisinden de etkilenip seçmeci (eklektik) bir anlayışla yapılan projede bir üslüp çelişkisi hissediliyor mimarlara göre…
* * *
Bunlar, Alman mimarın yaklaşık 52 yıllık ilginç yaşamı ve garın mimari açıdan çeşitli mimarların sübjektif değerlendirmeleri… Ama bunların dışında da insanların ve toplumların yaşamlarındaki kavramların simgeleştiği bazı somut şeyler var. Bence bunlar arasında “anıtlar” ve “tarihi yapılar” var. Anıt kelimesi “anmak”tan geliyor. İngilizce “Monument” kelimesi de Latince “Monere” (hatırlamak) kelimesinden türetilmiş… Anıtlarla, tarihi yapılarla bir şeyleri anıyoruz veya hatırlıyoruz…
* * *
İşte Sirkeci Garı da bence böyle bir anıtsal tarihi bina… Türkiye ve Avrupa’nın toplum yapısını değiştiren büyük işçi göçü 1960’lı yıllarda buradan başladı… Buradan trene binip gittiler önceleri “gurbet”, şimdi “ikinci vatan* dedikleri ülkelere… Balkan göçmenleri burada indiler trenlerden…
* * *
Sirkeci Garı’nda benim de anılarım var… Bunu gazeteci Yalçın Bayer Hürriyet’teki köşesinde 28 Ekim 2009’da geniş olarak yazmıştı… (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12795697.asp) Buraya kısaltarak alıyorum… 2009’da “Hürriyet Hakkımızdır” adlı tren projesinin Trakya etabına gazeteci Yalçın Bayer ile katılmıştım. Uçakla İstanbul’a gittikten sonra aynı akşam Sirkeci Gar’ındaki tarihi lokantada buluşup hep beraber yemek yedik… Sonra peronlarda biraz dolaşmıştım. O zaman şöyle yazmıştım.
* * *
Dolaşırken garın o büyülü havası beni aldı, 49 yıl geriye götürdü. Şimdi her ikisi de hayatta olmayan annemi ve babamı hatırladım. 1960 yılında ellerinde bavullar buradan yola çıkmışlar. Yeni bir yaşam hayaliyle Sirkeci’den trene binip Münih’e gitmişler. Ben çocukken evimizde siyah-beyaz bir fotoğraf vardı. Babam bavulları kompartıman penceresinden anneme veriyor. Niye kompartıman penceresinden veriyor ? Bavulları mı ağırdı? Böylesi daha mı pratikti ? Bunları onlara hiç sormamıştım. Peronlara baktım. Annem ve babam acaba hangi perondan trene binmişlerdi? Acaba nerede oturup soluklanmışlardı? Uzun uzun bunları düşündüm, hüzünlenerek.”
* * *
Dünya’da göç alan veya veren ülkelerin mutlaka bir göç müzesi var. Almanya da şimdi bu yönde bir adım atıyor… Paris, NewYork, ve Melbourne gibi kentlerden sonra şimdi Almanya’nın Köln kentinde bir müze açılacak. 1990’da kurulan “Göç Müzesi ve Belgesel Merkezi Derneği”nde 25 yılda 70 bini aşkın belge, malzeme toplanmış… Bunların büyük bölümü de Türkiye’den Almanya’ya göç edenlerden… İstanbul’daki Alman-Türk Üniversitesi Konsorsiyumu Başkanı, Alman Meclisi eski başkanlarından Prof. Dr. Rita Süssmuth’un himayesindeki müzeye Nisan ayında start veriliyor.
* * *
İstanbul’da da Sirkeci Garı da “Bir Göç Araştırmaları Merkezi ve Müzesi”ne dönüştürülmesi en uygun bir yerdir. Böylece tarihi açıdan anlamlı bir yerde anlamlı bir bilimsel merkez ile müze olacaktır. Bunun için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yapacağı girişim tarihi bir adımdır gelecek kuşaklar için… Sirkeci Garı’na tarihi özelliklerini muhafaza ederek kazandırılacak yeni işlevsel görev, kuşakları birbirine bağlayan simge olacaktır…