Dünyanın gözü hafta boyunca Mısır, Tunus ve Libya’daydı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’daki coşkulu karşılamayla başlayan tarihi gezisi, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’yi ürküttü.

Ve tek nedeni “Başbakan Erdoğan’ın Kuzey Afrika turunu gölgelemek” olan ani bir Libya gezisi gündeme geldi.

Tek başına gitmemek için de yanına İngiltere Başbakanı David Cameron’u da alan Sarkozy, Fransız basınına “zafer turu” olarak yansıyan bir Libya ziyareti gerçekleştirdi. Cameron’un bu gezideki varlığı ise (İngiliz siyasetçinin tüm asaletine karşın) “konu mankeni olmak” çerçevesi dışına çıkamadı.

Ancak Fransız basınında hafta başından bu yana Fransa’nın Afrika politikası “kara para” kelimesiyle beraber anılıyor.

Fransız siyaset çarkına Afrika liderlerinden akan nakit para musluğu ayyuka çıktı.

Ne Jacques Chirac kaldı, ne Dominique de Villepin...

Ne de Nicolas Sarkozy...

Üstelik bu para trafiğinde Fransa’da suç kaydı bulunan isimlerin oynadığı rol da su yüzünde artık...

Liberation gazetesi iddiaları bir adım ileri götürdü ve Fransız İçişleri Bakanı Claude Gueant’ın, bu kez Kuzey Afrika’daki ihalelerde oynadığı rolü yazdı.

Yani şimdi rejim değişikliğinde rol oynamış bir komutan edasıyla Libya’da tur atmaya çalışan Sarkozy’nin şahsında, Fransa’nın Afrika karnesi kirli bir sayfa...

Yıllarca silah zoruyla sömürdükleri Afrika için şimdi yeni bir sömürgecilik modeli geliştirmeye çalışıyorlar.

Fransız siyaset çarkına Afrikalı liderler “sömürgecilerin zoruyla değil, gönüllü olarak” bavullarla para akıtırken, Libya’nın yeni yönetiminin de  petrol ihalelerinde Fransız şirketlerini kayırması bekleniyor.

Tam bir hegemonya kavgası...

Bu kavga değişik formulasyonlarda devam ediyor.

ABD’yi de karşısına alıyor zaman zaman Fransa...

Kendi içindeki siyasal formasyonlarla da hesaplaşıyor Fransa, kuzey Afrika üzerinden...

Ama gazete manşetlerine kadar çıkan para dolu bavullarla tarif edilen çok kirli bir hegemonya kavgası veriyor Fransa...

Ani Libya ziyaretinden anladığımız asıl sonuç ise, Fransa ile Türkiye arasındaki problemli sürecin de şifresi aynı zamanda...

Aralarında tarihi bağlar bulunan iki ülke nasıl bu hale geldi?

Türkiye, AB’de neden en büyük kösteği Fransa’dan görüyor?

Türkiye’nin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki etkisi neden en çok Fransa’yı ürkütüyor?  

Yukarıdaki iki sorudan aslında Fransa sözcüğünü çıkarıp, yerine Sarkozy sözcüğünü yerleştirelim.

Ve Sarkozy’nin Başbakan Erdoğan ile ilgili anahtar hissiyatını, ani Libya gezisinin verdiği ipucuyla okuyalım...

Sarkozy, Erdoğan’dan ne kadar korktuğunu göstermiş oldu esasında Libya gezisiyle...

Tek sonucu bu oldu Fransız liderinin Libya seferinin.