YILMAZ Erdoğan arkadaşımız, mesela 28 Şubat döneminde...

- Sinemada ezana yer verilmiyor.
- Köklerimizden koptuk, alfabeyi değiştirdik.
- Bizde materyalist bir kampın ağırlığı söz konusu...
- Materyalizmin karşılığı laikliktir...
- Bağnaz bir batıcılık kafası var bizde...
Deseydi...
Hiç kimse ona “yalaka” demezdi. Diyemezdi.
Yine tartışılırdı, yine hedef olurdu, yine tepki çekerdi...
Ama “yalaka” ithamına maruz kalmazdı.
* * *
Dinimiz kadim bir din...
Batıcılık”, “materyalizm”, “alfabe değişikliği”, “köklerden kopma”, “laiklik” gibi meseleler, kadim meselelerimiz...
Yani Yılmaz Erdoğan’ın bu konular üzerine fikir beyan etmesi için bu zamana kadar çok vakti vardı.
Fakat o ne yaptı?
Sustu...
Ne zamana kadar?
Bu meseleleri “mesele” eden bir iktidar gelinceye ve o iktidar yerini iyice sağlamlaştırıncaya kadar...
Hiç kusura bakmasın Yılmaz Erdoğan...
Kadim değerler ve kadim meseleler hakkında bu zamana kadar susup o değerler ve meseleler mutlak iktidarın meseleleri ve değerleri haline geldiğinde konuşursa...
Kendisine “iktidara yanaşıyor” da denir, “iktidara çiçek atıyor” da denir, “iktidara hoş görünüyor” da denir.
Hatta ve hatta “yalaka” bile denir. Çünkü durumunu, maalesef bunlar tarif eder.
* * *
15 yıl önce...
Bu memlekette dindar ve muhafazakâr değerlerin odakta yer aldığı çok sert bir kavga yaşanmış.
Siyasete müdahale edilmiş, insanlar mağdur edilmiş, kampanyalar yapılmış...
Yılmaz Erdoğan o dönemde “Ne oluyor?” dememiş, “Dindarların derdi ne?” dememiş, “Materyalizm” dememiş, “Bağnaz laiklik” dememiş, “Ezan” dememiş, “Hop” dememiş, “Durun bakalım” dememiş.
Ta ki “muhafazakâr çevre”, bütün badireleri atlatıp iktidara gelinceye ve iktidarını pekiştirinceye kadar...
Yılmaz Erdoğan yine kusura bakmasın...
Bu tutumuna “eleştirel tutum” denmez, “Yeni Türkiye’de hâkim olan değerler dünyasının bir ucundan da ben tutayım tutumu” denir.
* * *
Diyebilirsiniz ki:
“Ama Yılmaz Erdoğan son çıkışıyla çok da tepki aldı, buna ne dersin?”
Şunu derim:
Doğrudur.
Yılmaz Erdoğan, “birkaç tweet” ile “birkaç köşe yazısı”na maruz kalmıştır.
Ama unutmayın:
Göze alınabilecek en riskli tutum, iktidarı incitmek ve rahatsız etmektir.
Bir tarafta egemen zihniyeti eleştirmenin, rahatsız etmenin, incitmenin yol açacağı muazzam bedel...
Diğer tarafta iktidar ve iktidar çevresinin her gün hedef tahtası haline getirdiği çevrelerden tepki alarak, o tepkiler nedeniyle iktidar çevrelerinin gözüne girerek ve hatta inceden “mağdur” pozisyonuna yerleşerek ödenen bedel...
Bu ikisi hiç kıyas kabul eder mi?

Soruyorum: Siz bunu kime yutturacaksınız?

HABERİ Star gazetesinde okudum.
Güya “S&P” adlı kredi derecelendirme kuruluşu, verdiği kırık not nedeniyle Türkiye’den özür dilemiş.
Demişler ki:
“Kusura bakmayın, bizim analist yeni.”
Şaka yapmıyorum.
Haberde geçen cümle aynen şöyle:
“...Hatta bir S&P yöneticisinin, ‘kusura bakmayın analist yeni’ diyerek özür dilediği belirtildi...”
Benim şöyle bir prensibim vardır: Herhangi bir haberde çok sayıda “ifade edildi / belirtildi / öne sürüldü” gibi ifadeler yer alıyorsa o habere derin bir kuşkuyla yaklaşırım.
* * *
İşte bu nedenle...
Bu haberi yapan ve yayanlara...
“S&P”ye “Bunu Tayyip Erdoğan’a yutturamazsınız” diye çıkışan Başbakan Erdoğan’ı örnek alarak...
Şöyle demek istiyorum:
“Bunu Ahmet Hakan’a yutturamazsınız.”

Halil Berktay’a tabu yıkma dersleri

ETRAFINDA müthiş bir güç, müthiş bir koruma zırhı ve müthiş bir kolektif çember bulunmayan tabuya tabu denmez. Yıkacaksan kendine güçlü, kuvvetli bir tabu bul.
- Eğer bir tabuyu devirdiğinde egemen güçlerden aferin ve alkış alıyorsan, devirdiğin tabu değil çamdır.
- Delikanlı kişi, zaten ahı gitmiş vahı kalmış sosyalist solcuların ahı gitmiş vahı gitmiş tabularıyla uğraşmaz, egemen güçlerin tabularıyla uğraşır.
- 1 Mayıs 1977 tabusunu yıktığın için maruz kaldığın tepkiler ile aldığın alkışları kıyasla...  Aradaki fark, yıktığın tabunun o kadar da tabu olmadığının kanıtıdır.

Yavrum seni like ettim

BİR reklam filmi...
Anneler Günü nedeniyle yapılmış. “Anne” taklidi yapan kadın oyuncular, müzikal bir tonda çocuklarının “facebook” alışkanlıklarına laf ediyorlar.
Arada da gayet oynak bir melodiyle “yavrum seni like ettim” diye çığırıyorlar.
Amaç: Teknolojik bir ürünün tanıtımını ve reklâmını yapmak...
İki kere seyrettim reklamı, etkisinde kaldım.
“Yavrum seni like ettim” diye mırıldandım durdum.
Tıpkı AK Parti’nin seçim öncesi yayına soktuğu “Aynı yoldan geçmişiz biz / aynı sudan içmişiz biz” şarkısının dilime pelesenk olması gibi...
* * *
Reklamcılıkta “başarı”, dile düşürmek, söz ettirmek, sempati uyandırmak, kafaya taktırmak, gülümsetmek falan ise bu reklam başarmış. Yapanların ellerine sağlık...

‘Jöleli’

ÇOKTANDIR ortalıklarda görünmeyen Yiğit Bulut, nihayet bir televizyon programında ortaya çıkmış ve esip gürlemiş.
Şu cümlesi dikkatimi çekti: “Bana ‘Jöleli’ dışında hiçbir şey diyemediler.”
* * *
Doğrudur, gerçek budur. Kendisine “Jöleli” dışında bir şey demedik.
Ama atladığı bir şey var:
Biz “Jöleli” kelimesine öyle anlamlar, öyle derinlikler, öyle içerikler, öyle göndermeler yükledik ki...
Bir tek “Jöleli” demek yetip arttı bile...
Lafı hiç uzatmadık yani, “Jöleli” deyip bitirdik işi...

Hiç hoşlanmam

- BİR anda bin türlü hastalıkla ilgili endişeler yaratan doktordan...
- Seyir halinde telefonla konuşan bilcümle şoför esnafından...
- Selam almayan bakkaldan...
- Suça ve kabahate odaklanmış müfettişten...
- Yaptığı dolabın çekmeceleri yerli yerine oturmayan marangozdan...
- Kendisinde yasa çiğneme yetkisi olduğunu sanan polisten...
- Reyting amacını fazlasıyla açık eden televizyon programcısından...
- Küreselliğini kanıtlamak için araya İngilizce sözcükler karıştıran üst düzey şirket yöneticisinden...
- Müşterinin istediği tıraşı değil kendi istediği tıraşı yapan berberden...
- Hep sahnedeymiş gibi konuşan tiyatro oyuncusundan...

Başbakan’a endeksli yazarlığın zorlukları

BAŞBAKAN Erdoğan, “Tek din demem dil sürçmesiydi” dedi.
Ne zaman?
Dün akşam saatlerinde...  Yani köşe yazılarının yazılıp gazetelere gönderildiği bir saatte...
Fakat talihsizlik işte!
Bugün gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Başbakan’ın “Dilim sürçtü” açıklamasından önce yazdığı yazısında, Başbakan’ın “tek din” açıklamasını haklı çıkarmak için bin türlü tevil çabasına girişmiş.
Böylece fena halde açığa düşmüş, çok feci “işgüzar” durumuna düşmüş.
Geçmiş olsun!

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)