ÖNCE bilmeyenlere olayı aktarayım.

Önceki akşam, Ahmet Hakan’ın sunduğu programa çıkan bir gazeteci, şöyle bir iddiada bulundu:
Güya 28 Şubat döneminde, Sabah Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni bu kişiye, “Rakip gazetenin elinde Turizm Bakanı Bahattin Yücel hakkında yolsuzluk dosyaları var. Eğer istifa etmezse, bunları yayınlayabilirler” demiş.
O da bunu gidip Bahattin Yücel’e anlatmış ve bakan da korkup istifa etmiş.
“Rakip gazete” hangisi?
Biraz sonra onun adı da geliyor: Tabii ki “Hürriyet”.
O dönemdeki genel yayın yönetmeni kim?
Tabii ki ben...
Ama benim hakkımda her şeyi, ikinci bile değil, üçüncü şahıs, “Güya o da öyle demiş” diye anlatıyor.
Herkes de hayatından memnun. Ulvi bir gazetecilik olayı yaratılıyor. Herkes konuşuyor.
Böyle bir olay olmuş mu, olmamış mı hiç önemli değil.
Bunun üzerine ben de çıkıp Hürriyet’in dünkü şehir baskılarına şunu yazdım:
“Ne elimde bir dosya vardı, ne Zafer Mutlu’yla böyle bir şey konuştum. Eğer Bahattin Yücel, Ertuğrul Özkök bana böyle bir şey söyledi derse, Hürriyet’te 25 yılda doğmuş haklarımdan beş kuruş talep etmeden istifa edeceğim ve gazeteciliği de hayatımın sonuna kadar bırakacağım.”
Sonra da yatıp uyudum.
Dün sabah saat 08.49’da eski Turizm Bakanı Bahattin Yücel aradı.
“Bugünkü yazını okudum. Sana bir açıklama gönderiyorum” dedi.
Açıklamasını aynen koyuyorum.

Özkök bana ima yollu dahi bir şey söylemedi

CNN-Türk’ün dün (29 Şubat 2012) geceki yayınında; Turizm Bakanlığı’ndan istifamın hakkımdaki bazı dosyalara dayalı şantaj ve tehdit iddialarından kaynaklandığının dile getirildiğini öğrendim.
Yayın sırasında Sayın Aydın DOĞAN, Sayın Zafer MUTLU’nun telefon bağlantısı ile katıldıkları bu programı izleyemediğim için aşağıdaki yazılı açıklamayı yapma zorunluluğu doğdu.
Saygılarımla,
Bahattin YÜCEL

İSTİFA GEREKÇEM

Turizm Bakanlığı görevimden çekildiğim 13 Haziran 1997 günü açıkladığım gerekçe ile birkaç gün sonra hükümetin istifa kararını dönemin cumhurbaşkanına sunarken, merhum Başbakan Erbakan’ın öne sürdüğü “ülkedeki gerginlik” ifadeleri örtüşmektedir.

DOSYA İLE İLGİSİ YOK

Bakanlık görevini bırakmamın programda öne sürülen, hakkımda bir dosya bulunduğu iddiasıyla hiçbir ilgisi yoktur.

İSTİFAMDAN 1,5 AY ÖNCE

Sayın Ataklı’nın aktardığını öğrendiğim gelişme ise istifa ettiğim tarihten 1,5 ay öncesine dayanmaktadır. Ataklı’nın Mayıs 1997’nin ilk günlerinde bir dosya bulunduğuna ilişkin anlattıkları üzerine, aynı gün geç saatlerde Sayın Mutlu ve ertesi gün Sayın Özkök ile bu konuyu ayrıntılı olarak görüştüm.

ÖZKÖK İMA BİLE ETMEDİ

Mutlu; böyle bir belge ya da dosyanın varlığını bilmediğini ve bir baskının asla söz konusu olamayacağını ifade etti. Ertesi sabah Hürriyet gazetesi GYM Sayın Özkök’e telefonla ulaştığımda; konuyu ilk kez benden duyduğunu ve çok şaşırdığını belirtti.
Sayın Ertuğrul ÖZKÖK kaynaklı, bir şantaj ya da en küçük bir ima bile söz konusu olmamıştır.

DİNÇ BİLGİN’E SORDUM

Aynı gün doğrudan ilgisi olmasa da Sabah gazetesinin eski sahibi Sayın Dinç Bilgin ile Sayın Ataklı’nın evinde buluştuk. Böyle bir gelişmeden haberi olmadığını kesin bir dille ifade etti.

GENSORUYA RET VERDİM

Sayın Ataklı’nın belirttiği konuya ilişkin görüşmelerin ardından, üyesi bulunduğum hükümet aleyhine muhalefetin verdiği gensoru benim de katıldığım oturumda reddedildi.
28 Şubat adı verilen gelişmelerin üzerinden 15 yıl, aktif siyaseti bırakmamın üzerinden yaklaşık 13 yıl sonra adımın baskılar karşısında yılgınlığa düşüldüğü izlenimi verecek biçimde kamuoyuna taşınmasından üzüntü duyuyorum.

SİVİL SİYASETÇİ SİNMEZ

Her namuslu insan gibi sivil siyasetçilerin de hiçbir baskı ve tehdit karşısında sindirilemeyeceğine olan inancımı sürdüreceğimi, ifade etmek isterim.

Programdaki arkadaşlara bir çift sözüm var

O gece programa katılıp, iftiralara cevap vermedim.
Çünkü hayatımın 20 yılı, birçok televizyonda, hakkımda yapılan saldırı yayınlarına tahammül ederek geçti. Bir gazeteci olduğum için, hiçbirine ne cevap verdim, ne da dava açtım.
Önce BTV diye bir televizyon, hakkımda en ağır yayınları yaptı.
Sonra Tuncay Özkan’ın sahibi olduğu televizyon, her gece hakkımda en ağır hakaretleri, iftiraları yayınlıyordu.
Tek kelime sesimi çıkarmadım.
Görüyorum ki, şimdi vardiyayı başka televizyonlar almış.
Demokratik bir ülkeyiz. İsteyen istediğini söylesin. Ayrıca demokratik ülkelerde tek taraflı yayın yapmak da bir haktır.
Önceki gece programa katılanlara benim de bir çift sözüm var.

SEVGİLİ AHMET HAKAN

28 Şubat’ı yargılıyorsunuz. Çok güzel. Elbette konuşulmalı, geçmişten dersler çıkarılmalı.
Ama senden Mehmet Ali Birand’a da şu soruyu sormanı beklerdim.
“Mehmet Ali Bey; Siz 12 Eylül’ün de belgeselini yaptınız. Orada basından ve gazetecilerden hiç söz etmediniz. Acaba neden? Siz ki, 12 Eylül üzerine kitap da yazdınız. 12 Eylül’e giden günlerdeki gazetelerin manşetlerinden, darbe öncesi ve sonrası yazılan yazılardan tek kelime yok. Orada yok da 28 Şubat’ta gazetecilere bu kadar rağbet niye? 12 Eylül öncesi ve sonrası gazetecilerin hiç mi hatası yoktu?”
Tabii bir de 28 Şubat kararlarının ve uygulama kararlarının altındaki “ıslak imzaların” kime ait olduğunu tartışmaya açmanızı beklerdim.

SEVGİLİ BİRAND

Sen ki, andıç mağdurusun; sen ki, o günlerde kendini ve ailenin çektiklerini haklı olarak dile getiriyorsun ve haklısın. Senin gözünün önünde bana, birinci değil, ikinci değil, üçüncü kişinin ağzından bu iftira atılıyor.
Orada en çok senden anlayış beklerdim. Ben senin çektiklerini çok iyi anladım. Umarım bir gün sen de benimkileri daha iyi anlarsın.

SAYIN NAZLI ILICAK

Size teşekkür ederim. 28 Şubat sürecinde “Refah Partisi’nin kapatılmaması gerektiği” konusundaki yazımı ekranda göstermişsiniz. Siz vicdanlı ve mücadeleci bir insansınız. Keşke Fethullah Gülen’in “Erbakan’a yaptığı çekilin çağrısı” manşetini de koysaydınız. Bir de AK Parti’nin kapatılma kararının Anayasa Mahkemesi’nde son görüşülmesinden bir hafta önce benim Dolmabahçe’de Başbakan Erdoğan’la yaptığım mülakatı da gösterseydiniz.
İki gün üst üste manşetten verdiğimiz o mülakatta Erdoğan’ın söylediği sözler çok etkileyiciydi.

İFTİRA SAHİBİ KİŞİYE

Bir de şunu belirtmek isterim. Önceki gece orada sadece bana iftira atılmadı. Eski bir bakana da iftira atıldı. Sanki, hakkında, yolsuzluk dosyalarından korkup istifa ettiği gibi bir hava yaratıldı. Oysa o olaydan sonra içinde yer aldığı hükümet hakkında verilen gensoruya ret oyu vermiş.
Yolsuzluk dosyasından korkan bir insan bunu yapar mı?
28 Şubat’ta medyanın “günahlarının” tartışıldığı bir programda bu kadar medya günahı fazla değil mi?

(Hürriyet)