Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan Almanya ziyaretinde iki ayrı yerde çok önemli konuşmalar yaptı.
Bu konuşmalardan bir tanesi Almanya'nın başkenti Berlin’deki Türk Büyükelçilik binası açılışında, diğeri de aynı günün akşamı verdiği konferansta yapıldı.
1918 yılında Osmanlı Devleti Berlin’de Büyükelçilik açmak üzere bir bina satın aldı ve Cumhuriyetin kurulmasından sonra da 1944’e kadar da bu bina Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği olarak hizmet verdi. II. Dünya savaşında Müttefiklerin hava bombardımanı sonucu bina tamamen yıkılarak yerle bir oldu. Açılışı evvelki gün Başbakan Erdoğan tarafından yapılan yeni elçilik binası, savaşta yakılıp yıkılan eski büyükelçilik binasının yıllarca boş kalmış arazisi üzerine inşa edildi.
Bence her iki konuşmada can alıcı noktalar, Kıbrıs ve AB-Türkiye Katılım Müzakerelerinin gidişatı olurken, en gurur verici kısmı da ekonomisi gün geçtikçe batağa saplanan AB’ye yardım teklifinde bulunmasıydı.
O an gözümün önüne Türkiye ile Batı Almanya arasında 13 Haziran 1961 günü imzalanan İşgücü göndermeye ilişkin protokol ve 31 Ekim 1961 günü Sirkeci’den Almanya’ya doğru yola çıkan ilk işçi treninde çekilen o meşhur fotoğraf geldi.
Zaman, çalışma ve başarı nelere kadir… Çok değil aradan 50 yıl geçtikten sonra Almanya’ya işçi gönderen ülke, Almanya’ya ve etrafına topladığı beslemelerine yardım için el uzatıyor.
Başbakan Erdoğan’ın her iki konuşmasının satır aralarındaki mesajlar da Rumları ürkütmeye ve çılgına çevirmeye yetti de arttı bile.
Her zaman, her koşulda Avrupa tarafından sırtları sıvazlanmaya alışmış olan Rumlar, Başbakan Erdoğan tarafından, duymak istemedikleri doğrular dile getirilince belli ki bayağı rahatsız oldular.
Kendilerini Kıbrıs adasının tek temsilcisi olarak AB’nin 26 ülkesine satmış olan Kıbrıslı Rumlar, ilk kez tanınan, bilinen ve saygın bir ülke tarafından işin doğrusunu böyle olmadığı, AB’nin yanlış yaptığı, kendi kurallarını çiğnediği ve Rumların Kıbrıs adasının tümünü temsil etmediği açık ve net olarak dile getirilince adeta şok oldular.
Zaten şok olan sadece Rumlar değildi. Bu tanımlamalar Başbakan Erdoğan tarafından ortaya konulurken Alman Şansölyesi (Başbakanı) Merkel de şaşkın ve hayret dolu bakışlarla dinledi kendisini. Yaptıkları hataların dile getirilmesi onu da etkilemiş belli ki.
Başbakanın konuşmasında, Türkiye’nin AB’ye giriş müzakerelerinde siyasi engellemelerden kaynaklanan tıkanıklıklarla karşılaştığını – ki burada Kıbrıs Rum Yönetimini engel çıkartması için sahaya süren Almanya ve Fransa ima edilmektedir- buna rağmen Türkiye’nin bölgede barış ve işbirliğinden yana bir politika izlediğini söylemesi ve “Kıbrıs” diye bir devletin olmadığını vurgulayarak, “Avrupa Birliği’nde ‘Kıbrıs’ diye bir isim geçiyor. Dünyada ‘Kıbrıs’ diye bir ülke yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi var. Kuzey Kıbrıs var arada da yeşil hat var. Şimdi bu yeşil hattı AB üyesi ülkeler görmüyor. Ne diyor, ’Kıbrıs’ diyor. Nasıl oluyor? Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs ile bir alakası var mı? Yok. Kuzey Kıbrıs tamamıyla ayrı, Güney Kıbrıs’ı ise AB veya birileri tanıyor. Şu anda AB’de dönem başkanlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yapıyor. Biz de şimdi onu tanımadığımız için müzakereler şu anda kesilmiş durumda. Yani bu dönem sonuna kadar müzakere olmayacak. Şimdi bu AB müktesebatına ters. Bayan Merkel şunu söylemişti: ’Biz Güney Kıbrıs’ı AB’ye almakla hata ettik.’ Ama hatada ısrar var. O süreçte Türkiye’ye yapılan haksızlığı Şansölye Schröder hatırasında yazdı” demesi, ekonomileri çöp sınıfının da en alt kısmına indirgenmiş olan Rumları çok telaşlandırdı.
Dünkü Rumca gazetelerin tümü Başbakan Erdoğan’a yanıt vermek isteyen Rum politikacıların açıklamaları ile doluydu. Komşumuzun Ne denli gocundukları ve Başbakan Erdoğan’ın bu doğru sözlerini hazmedemedikleri belli bu açıklamalarında. Endişelerinin başını, Türkiye’nin bu gidişle zaman içinde AB’yi etkisi altına alacağı ve istediklerini yaptıracağı.
Elbette ki bu daha başlangıç. Kıbrıs Türkçesi deyimi ile “Tekerlek döndü artık…”
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
http://www.twitter.com/ataatun
http://www.ataatun.com
2 Kasım 2012