"Sanki Erbakan gelin yapın 28 Şubat'ı dedi, sanki Hocaefendi keyfinden gurbette yıllardır, sanki o atılan manşetler korkudan atıldı. O başlıklar öyle kin kokuyordu ki kerhen atılan başlık gibi değildi hiçbiri. Resmen bütün dindarları cezalandırdılar adaletsizce."


Bu Hükümet ve demokrasi  taraftarlarının desteği olmasaydı rüyamızda görürdük 28 Şubat’ın ve darbelerin yargılanmasını.  Ve bu yargılamanın adı “intikam” diyen Kılıçdaroğlu da "Ben de 28 Şubat mağduruyum" demeyi rüyasında görürdü ancak.


İrtica diye bir yalan uydurdular, sahneye Aczmendileri saldılar. Fadime Şahin gibi bir oyuncu ile ana haberlere malzeme taşıdılar.


Ve finali de yine bir tiyatro oyunu üzerinden yaptılar. Sincan’daki Küdüs Gecesi’nde ilköğretim çocuklarının oyununun darbe gerekçesi yapılması da semboluk bir anlam taşıyordu.


Dindarları hiç tanımayan medya ise mal bulmuş mağribi gibi üzerine atladı bu irtica yalanının. Ve zaten atlaması için de emir gelmişti.  Sonrasında da gönüllü bir şekilde hazır kıta bekleyen medyanın dindar avına çıkan şovlarını izledik televizyonlarda.


Şimdi ise köşeye sıkışan medyacılar bu halktan  özür dileyeceklerine darbeye haklı nedenler aramaya, işi sulandırmaya ve yön değiştirmeye başladı.


Asıl şaşırtıcı olan  “28 Şubat dallanıp budaklanmasın” diyen andıçlarla 28 Şubat zulmüne maruz kalmış gazeteciler oldu.  O gazeteciler adaletten ve halktan yana değil patronlarından yana kullanıyorlar haklarını ne diyelim kendi tercihleri.


Yok “Erbakan ezik”miş, yok “Gülen darbeye destek vermiş”, yok “dindarlar da fazla olmuş o dönemde”, yok “Gül’ün de imzası varmış 28 şubat kararnamesinde” yok “askerden korkuyorlarmış” falan diyen bir medya var karşımızda.


Sanki Erbakan gelin yapın 28 Şubat'ı dedi, sanki Hocaefendi keyfinden gurbette yıllardır, sanki o atılan manşetler korkudan atıldı. O başlıklar öyle kin kokuyordu ki kerhen atılan başlık gibi değildi hiçbiri. Resmen bütün dindarları cezalandırdılar adaletsizce.


Evet 28 Şubat dindarlara yapılan bir operasyondu. Evet diğer kesimler de etkilendi ama en büyük zulmü dindarlar yaşadı.


Ve 28 Şubattan bu yana değişmedi ki 28 Şubata destek veren gazeteciler. Aynı yayın çizgisinde aynı kindar söylemlerine devam ettiler. Yani “askerden korktuk da attık o yalan manşetleri” demeleri kesinlikle yalan.


Ayrıca “gün döner hesap döner” diye darbeyi yargılayanlara atıfta bulunan bazı köşe yazarları da asıl kendilerinin ne kadar rövanşist olduğunu açıkça deklare etmiş oluyorlar.


“Bunun adı rövanş-intikam” diyen medya, 28 Şubat soruşturmasına ağız tadıyla sevinmemizi bile istemiyor. Emin olun çok seviniyoruz darbelerlerin ve cuntacıların yargılanmasına.  Bu ülkeyi darbelerle muz cumhuriyeti konumuna getirmek isteyen darbecilerin yargılanmasına demokrasi adına tabi ki seviniyoruz.


Dönemin Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe için,  yine dönemin kudretli generali Çevik Bir mahkemeye emir vermiş,  “o adamı mahkum edin” demiş, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel ise “yargılayın o belediye başkanını” dediğini okuyoruz son dönemde gazetelerde. Şimdi bunlara bakıp bugün yaşananlar için “hukuk özgür değil” demek hangi insaf ölçülerine sığar?


Bugünkü  yargılamanın adı adalet değil de rövanş-intikam oluyor ha, öyle mi?


28 Şubat bu ülkenin sadece sosyolojisini, ekonomisini, demokrasisini değil psikolojisini de bozdu.


28 Şubat soruşturması ne kadar zaman alırsa alsın. İstediği kadar dallasın da budaklansın da.


Sarık, cübbe, çarşaf avına çıkanlar, andıçlarla hayat karartanlar, hortumcular, onbinlerce başörtülüyü vatanından sürgüne gönderenler elbette hesap verecek. Bunun adı intikaam değil adalettir…


(paletinhaber.com)