Yıl Aralık 1969… Yer Almanya’nın Stuttgart kenti… Orta boylu bıçkın bir Adanalı delikanlı elinde bavul Böblinger Caddesi üzerinde, ön cephesi taştan bir apartmanda zillerden birine basmakta… Delikanlı aynı zamanda Türkiye’deki alışkanlıkla yukarı doğru bakar… Komşulara aldırış etmeden seslenir…’Dayı kapıyı aç. Ben… Ben geldim. Şükrü…’ Birkaç dakika sonra üst katlardan bir pencere gürültüyle açılır. Atlet fanilalı bir adam göbeğini dışarı sarkıtarak aşağı bakar. Bakar bakmaz da ‘Vay… yeğenim gelmiş… Hemen açıyorum kapıyı’ der… Adanalı delikanlı Türkiye'den trenle gelip sabah erken saatlerde Stuttgart’a varmıştır…

İşte bu kapıyı çalan Adanalı delikanlı Şükrü Yiğit, dayısı da 1966’da Almanya’ya gelen 31 Mayıs 2009’te ebediyete göçen Cabbar Bilen’dir… Nur içinde yatsın… Gazinocu Cabbar Bilen’in hayatı da bir öyküdür aslında… Adana-Mersin arası minibüsçülük yapan Şükrü, Almanya’ya dayısının yanına çalışmaya gelmiştir. Hemen bir meşrubat firmasında kamyonla dağıtım işine girer. Bir süre sonra sıkılır. Bu ona göre değildir. Kamyonla dağıtım yaparken, Bad Canstatt semtinde kiralık bir mekan bulup işten ayrılır… Tipik bir Türk kahvesi açar… O gün bugündür Stuttgart havalisinde ‘Şöhretler Kahvesi’ ve Şükrü Yiğit deyince herkes tanır, tanımasa bile adını mutlaka duymuştur… O bir kült isim… Adana’da bu isimli kahveye takılıyormuş… Adı oradan geliyor…

Bugün 73 yaşında… Emeklilik yaşını aşalı yıllar geçti… Kısa bir süre önce yine kahveye uğradım. Uzun uzun sohbet ettik. ‘Son nefesime kadar bu işi sürdüreceğim’ diyor… Yani zamana karşı direniyor… Adı artık Cafe olan lüks mekanlara, ünlü Cafe zincirleriyle yarışıyor tek başına adeta… Tabii sosyolojik anlamda… Türk Kahvehanesi deyince hemen sadece emekliler, işsizler ordusu, aylaklar aklınıza gelmesin… Sanatçılar, bilumum elitler vs. de Şöhretler Kahvesi’ne uğruyorlar… İzin almadığım için isimleri yazamıyorum… Yazarsam şaşırmaktan öte ‘Aaa, olamaz, inanmıyorum’ dersiniz… ‘7-8 çuhalı masadan ibaret kahvede bu insanlar ne buluyor’ sorusunun cevabı öyle kolay da değil… Alın size tez yazılabilecek bir konu…

Tarihsel süreçte kahvehaneler önemli sosyal iletişim merkezleri olmuş. Belki cevabı burada yatıyor… Bir şehir sadece binalardan ibaret değil… Kimlik ve ruh kazandıran simgeler de var… Stuttgart ve havalisindeki Türkler/Türk kökenliler için belki Şükrü Yiğit ve kahvesi de böyle bir simge…

İstanbul’da Çağaloğlu’na çıkarken Arapça ‘Sevinçle buluşma yeri’ anlamında Meserret Kahvesi varmış bir zamanlar… Oraya hiç değilse bir kez gelmemiş yazar, şair, gazeteci yokmuş… 1900’lerin başında açılan kahvenin gediklileri arasında Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Sait Faik, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday, Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Rauf, Halit Ziya Uşaklıgil, Necip Fazıl gibi edebiyatçılar var… Orhan Kemal romanlarını bu kahvenin masalarında yazmış… Şükrü’nün kahvesinde roman yazan edebiyatçılar yok ama hayatı roman olabilecek çok kişi var…

Stuttgart’taki Şöhretler Kahvesi’nin benzerleri belki Avrupa’nın diğer pek çok şehrinde var… Bence Türklere ait bu tipik kahvehaneler üzerine akademik bir çalışma yapmak şart… Böylece gerek göç tarihine gerekse iletişim sosyolojisine gelecekte önemli katkılar sağlayacak verilerin çıkacağına inanıyorum…
 

NOT: Kahvehane artık uzun yıllardır ilk açıldığı semte fazlaca uzak olmayan bir yerde… Gidip görmek, Şükrü Yiğit ile tanışmak isteyenler için Hornbergstr. 7, 70188 Stuttgart adresinde…