PKK'nın CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ü kaçırması gündemi ipotek altına aldı. 3 gündür bu olayı konuşuyoruz.
Hadisenin kendisi daha çok konuşulmaya aday.
Çünkü hem eylem için seçilen isim hem de eylemin yeri sayfalar dolusu yazı yazmaya yetecek kadar mesaj içeriyor.
Bu köşede defalarca PKK'yı analiz eden yazılar yazdım.
PKK'yı besleyen süreçleri, bürokrasinin hatalarını, devletin izlemesi gereken yol haritalarını gündem yaptım. Tabii ki yepyeni ve hiç bilinmeyen şeyler değildi yazdıklarım.
Çünkü bu gök kubbe altında PKK ile ilgili bilinmedik hiçbir şey yok. Çözüm için söylenecek yeni bir şey de kalmadı.
PKK silah bırakmadan Kürt sorunu çözülemez
O yüzden nihai anlamda gidilecek yol belli.
PKK'nın silah bırakmasını sağlamak. Bunu oturup konuşarak yapamayacağımızı 14 Temmuz Silvan sürecinde gördük. Öcalan'ın bile 'yüzde 90 mutabıkız' dediği bir anda PKK Silvan'da saldırdı.
Bir bakıma Ankara'nın büyük riskler alarak başlattığı müzakere sürecini de baltalamış oldu. Son günlerdeki saldırılar ve kalkışma girişimleri de artık konuşmanın bir anlam ifade etmeyeceğini tescilledi.
PKK bunu yaparken kendi yol haritasına uygun davrandı.
Örgüt açılım sürecini lojistiğini tamamlama ve siyasal alanda mevzi kazanmak için çok iyi kullandı. Artık yeni bir aşamaya geçtiklerini düşündükleri anda da masayı tekmelediler.
Zaten son yıllarda atılan demokratikleşme adımları ile PKK'nın ideolojik zemini kalmamıştı. Ellerindeki son çare şiddeti artırıp toplumsal ayrışmayı körüklemek. Ayrıca Türkiye ile sorunlu ülkeler adına taşeronluk yaparak ayrı bir devlet kurmak niyetindeler.
Bu amacına ulaşmak için de silah ve şiddete ihtiyacı var. Duran Kalkan'ın açıkça 'Artık silahlı çözüm sürecindeyiz' açıklamasını da yeni yol haritası olarak görmemiz gerekiyor.
İşte bu aşamada CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün kaçırılması ayrı bir önem kazanıyor. Çünkü bu eylem tekil bir hadise değil. PKK'nın geçmişteki eylemlerine baktığımızda şunu açıkça görüyoruz.
PKK ne zaman yaptığı eylem yüzünden prestij kaybettiğini görse ya 'bağımsız yerel unsurlar yaptı' der ya da 'içimizdeki karanlık odakların işi' deyip kendini kurtarmaya çalışır.
Aygün'ü kaçırdıkları an PKK övünerek bu eylemi sahiplenmişti.
Ama gerek Tunceli'de gerekse de uluslararası tepkiler arttıkça PKK manevra yapıp yerel unsurlara işi havale etti.
Örgüt, Şemdinli'de oluşturmak istediği Kürt baharında başarılı olamayınca önce Geçimli sonra da Foça eylemlerini yaptı. Amaç çatışmaları tüm ülkeye yaymak.
O yüzden vekil kaçırma eylemini Foça'nın devamı olarak görebiliriz. Tabii şunu da öngörmek lazım: PKK önümüzdeki günlerde daha da agresifleşecek, hatta çılgınlaşacak.
Her ne kadar kamuoyunda PKK'nın tepkiler üzerine geri adım atacağı yönünde kanaat oluşsa da örgüt bu tip eylemleri, bu riski göze alarak yapıyor. Çünkü terör örgütlerini bu tip eylemler güçlendirir. Geçici olarak yıpranıyormuş gibi görünse de uzun vadede örgüt kazançlı çıkar. Hele hele alan hakimiyeti iddiasında olan PKK'nın vekil kaçırması tabanına ciddi bir motivasyon olacaktır.
Tunceli'de tabanı kaybettiğini gören örgüt Aygün'ü kaçırarak siyasete ayar vermiş oldu.
Bir nevi siyaseti susturma operasyonu yaptı. Bu da klasik bir PKK yaklaşımı. Eskiden Kürt aydınlarını kaçırıp, tehdit edip hatta öldürüp susturuyorlardı. Sonrasında AK Parti'nin yerel siyasi unsurlarını kaçırıp öldürdüler.
Şimdi ise CHP'ye karşı kaybettikleri tek yer olan Tunceli'de vekil kaçırıp susturma operasyonu yapıyorlar. PKK, Hüseyin Aygün'e bile tahammül edemeyerek bu eylem üzerinden herkese ayar vermiş oldu.
(Bugün gazetesinden alınmıştır)