3-4 Aralık 2019 tarihlerinde İngiltere’nin başkenti Londra yakınlarındaki Watford şehrinde düzenlenen NATO zirvesi öncesi yapılan açıklamalarla NATO’nun varlığı tehlikeye girmiş, örgüt tartışılır hâle gelmişti.

Olanları biliyorsunuz, uzun uzun anlatmaya gerek yok:

Birinci olay, toplantı öncesi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti.” demesi idi, gerçi ağzının payını NATO’nun en sadık üyesinden en sert biçimde almıştı.

İkinci önemli olay ise NATO’nun bu en sadık üyesinin, NATO’daki müttefiklerinden, başta YPG olmak üzere terörle mücadele konusunda beklediği ve istediği destekti. Bu destek verilmediği takdirde NATO’nun Rus tehdidine karşı Baltık devletleri ve Polonya için hazırlanan savunma planına onay vermeyeceğini, bu tür planları bloke edeceğini açıklamasıydı.

Herkes büyük bir dikkatle ve merakla toplantının sonucunu beklerken NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, zirvenin sonunda düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin savunma planı için gerekli onayı verdiğini, bunun NATO için son derece olumlu ve güzel bir gelişme olduğunu açıkladı.

Basın toplantısında bu konuyla ilgili Genel Sekreter’e, bu adımın karşılığında Türkiye’nin YPG konusundaki talebinin karşılanıp karşılanmadığı sorusuna, YPG’nin nasıl tanımlanacağı konusunun toplantılarda gündeme gelmediği şeklinde cevap verdi.

Yani, yine bizim her zamanki gibi fedakârca hareket ettiğimiz ortaya çıktı ve toplantı, NATO için mutlu sonla bitti.

Aslında bu durum bizim hiç beklemediğimiz bir sonuçtu. Çünkü toplantıya gitmeden önce Sayın Cumhurbaşkanımız, termik santrallerde filtre takma zorunluluğun ertelenmesi ile ilgili meclisten geçen teklifi veto etmiş, böylece veto etme hakkını ve alışkanlığını NATO toplantısında da devam ettireceğini sanki topluma hissettirmişti. Lakin beklenen olmadı, terör örgütleri sevindi, bacasına filtre takmayan termik santrallerin patronları üzüldü. Halkımız ise bundan sonra NATO’da ve bacada ne olup ne biteceğini, her zamanki gibi beklemeye başladı.

Evet, tarihe not düşeceğimiz bu olaylar gündemimizdeyken nedendir bilinmez, bugünlerde sık sık tarihe gidiyor, dünü bugüne taşıyoruz.

Elimde bir köşe yazısı var. İmza Yavuz Bülent Bâkiler. Tarih: 25 Temmuz 2006, Türkiye Gazetesi’nden. Yazının başlığı, “Bize İkinci Bir Atatürk Lâzım” isterseniz gelin bu yazıdan birkaç paragraf okuyalım:

“Millî Mücadele yıllarımızın öncü ismi Mustafa Kemal Paşa’dır. Ben Millî Mücadelemizi sadece onun eseri olarak görenlerden değilim. Birinci Dünya Harbi’nden sonra, vatanın kurtarılması için, ortaya atılan başka paşalarımız, başka subaylarımız, halkımız da vardı… Ama benim samimi kanaatime göre 1919-1923 yıllarının kilit ismi Gazi Paşa’dır. Lider odur.

(…) Millî Mücadelemizin hemen her safhasında bulunan Rauf Orbay diyor ki:”Biz olmasaydık, Mustafa Kemal, Millî Mücadelemizi zafere ulaştırırdı. Fakat o olmasaydı, biz bu işi başaramazdık!” Rauf Orbay’ın “biz” dediği Millî Mücadelemize, Atatürk’le birlikte katılan diğer paşalarımızla, subaylarımızdır.”

Yavuz Bülent, yazısına şöyle devam ediyor:

“Şimdi şu PKK ihaneti yüzünden, hem basınımızın hem de çeşitli mevkilerdeki devlet adamlarımızın tavırlarına bakarak kendi kendime diyorum ki bize yeni bir Atatürk lâzım!

Bunun sebebini de şu hadiseyi anlatarak açıklıyor:

“Atatürk 1934 yılında yeni bir yurt gezisine çıkar. Yozgat Valisi Bekir Sami Baran’ın evine misafir iner. Gecenin bir vaktinde Genel Sekreteri, Atatürk’e şifreli bir telgraf uzatır. Şifre Hariciye Vekilimiz Tevfik Rüştü Aras’tan gelmektedir ve denilmektedir ki: “Bütün ısrarıma rağmen, Yugoslavya Hariciye Vekili, Balkan Pakt’ına girmeyi kabul etmemektedir.” Atatürk o gece, Tefvik Rüştü Aras’a hemen cevap yazdırır. Der ki: Yugoslavya Hariciye Vekili’yle ve Başbakan’la görüşmeleri kesiniz. Doğruca Yugoslavya Kralı’na çıkınız. Bu pakt derhal imzalanmazsa, tacını, tahtını başına geçireceğimizi söyleyiniz!” O gece Atatürk’ün yanında bulunan Nafıa (bayındırlık) Vekilimiz, şifredeki üsluptan endişelenir: “Efendim der, müsaade ederseniz yarın sabahı bekleyelim. Konuyu bir daha inceleyelim!” Atatürk gülümser, “Merak buyurmayın!” der “Ben ne söylediğimi çok iyi biliyorum!” Şifre, Atatürk’ün istediği şekilde çekilir. Birkaç gün sonra Hariciye Vekilimizden Atatürk’e yeni bir şifre gelir: “Emriniz üzerine Yugoslavya Kralı’na çıktım. Meseleyi hiç uzatmadan elimdeki Balkan Paktı protokolünü alıp imzaladılar. Selam ve hürmetlerini size ulaştırmaya beni memur ettiler.”

Evet, kıssadan hisse derler ya, işte öyle bir hatıradır bu. Demek ki önce kendi tarihimizden iyi ve güzel örnekler bulmalıyız kendimize ve adam gibi öğrenmeliyiz Mustafa Kemal’i. Sonra da onun kurduğu bu devleti, alnı açık, başı dik yaşatmak için çok çalışmalıyız ki savaş meydanlarında son sözünü söyleyerek tarihi yeniden yazan Türk, atasından aldığı bu güçle, yarına emin adımlarla yürüyebilsin.

İşte yarına emin adımlarla yürüyebilmek için Ata’sını tanımaya, anlamaya ve anlatmaya gayret eden Adana Çukurova Oğuz Boyları Dernek yönetimi, çok değerli bir çalışmaya imza atarak Tarihçi ve Avukat Halil Altıparmak’ın başkanlığında, Atatürk’ün eşsiz eseri Nutuk’u orijinalinden okumaya karar vermiştir.

“Nutuk Okuma Saatleri” adı altında, 16 Aralık 2019 Pazartesi gününden itibaren dernek binasında başlayacak olan derslere, katılımın yüksek olacağı beklenilmektedir.

E, o zaman haydi bakalım, büyük bir aşkla, sesimizi yükselterek

Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa/Askerin, milletin, bayrağınla çok yaşa!

diyelim.