Birkaç yıldır çok sıkı dostluk kurduğumuz Çin devletinin Millî Savunma Üniversitesi Rektörü, General Liu Yazhou tarafından yazılıp çizilen ve benim kısaca BBT diye adlandırdığım teorinin açılımı nedir biliyor musunuz?
Hadi, söyleyeyim de fazla merak etmeyin. BBT diye belirttiğim Batı Bölge Teorisi, Çin’in Türkistan ve Türkiye politikasıdır. Bu politika Çin’in yayılma emellerini ortaya koymaktadır. Her ne kadar adı Batı Bölge Teorisi olarak zikredilse de aslında bu BBT dediğim proje, pek açık seçik olarak “Biz Biliriz Türkleri” veya “Biz Bitiririz Türkleri” gibi bir hedefin adıdır.
Son yıllarda Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı baskı ve zulüm bu projenin uygulanmaya konmuş hâlidir. Bu proje bir başka deyişle, kuşakları yok etme projesidir. Nitekim birkaç yıldır Doğu Türkistan’da hiç taviz verilmeden uygulanan “Kardeş Aile Projesi” de böyle bir çalışmanın sonucudur. Bu projeye göre, güya iki aile bir arada yaşayarak kaynaşacak, Çin-Türk dostluğu pekiştirilecek... Ancak kazın ayağı hiç de öyle değil. Alenen ve zorla Çinliler, Müslüman Türk ailelerin evlerine giriyorlar ve orada yaşıyorlar. Ama bu öyle basit bir yaşama şekli değil. Uzun süreli ve her şeyi paylaşmaya dayalı bir yaşama. Paylaşılan şeyler arasında yatak odası ve yatak da var. Kardeşlerimizin buna itiraz hakları da yok. Buna itiraz eden kişi ânında radikal dinci, terörist, ajan ilân edilip daha beter cezalara çarptırılmakta.
Peki, Doğu Türkistan’da bu garip tablo devam ederken, Uygur Türkleri gözyaşı dökerken, Çin uzaktan için için gülerken, bütün dünya bu olayı gündemine taşırken lider ülke Türkiye ne yapmakta? Sahi biz ne yapmaktayız?
Cevap çok basit: Biz büyük bir aşkla “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin ülkemize getireceği ekonomik kazançların peşinde koşmaktayız. Bunun için de Çin’den Kars’a gelecek, Kars’tan Çin’e gidecek trenlerin geliş gidiş saatlerini gece gündüz bekleyip konteyner yüklü vagonların sayısını hesap etmekteyiz.
Bu projenin ilki, 1 Kasım 2019 tarihinde Çin’in Şian şehrinden yola çıkan yüksek hızlı trenle gerçekleşti. 12.251 kilometrelik yolu 18 günde tamamlayan tren, Doğu Türkistan’dan Kazakistan’a oradan Hazar denizini geçerek Kars’a, sonra da ver elini Ankara, ardından İstanbul Marmaray’dan geçerek Çekya’nın başkenti Prag’a ulaştı.
Yaşasın, artık bizim için her yol Çin’e çıkmakta!
4 Aralık 2020 tarihinde buzdolabı yüklü ilk ihracat trenimiz hareket etti, sonra onu takip eden günlerde 31 Ocak 2021’de bor yüklü tren…
Demirden tekerlekler döndükçe ülkemizin kaderi âdeta değişiyordu. Türk’ümüz bile değişmişti: Tren gider hoş gider / Çin çin, limi limi Çin diyorduk…
“Bir Kuşak Bir Yol” adı verilen bu proje Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 7 Eylül 2013 tarihinde Kazakistan’ın Nazarbayev Üniversitesinde yaptığı “Halkların dostluğunu teşvik edelim birlikte parlak bir gelecek inşa edelim” başlıklı çok masum ve oldukça hümanist bir konuşma ile sahneye çıktı ve çok kısa bir süre içinde uygulamaya konuldu.
Dünya barışını ve gelişimini desteklemek gibi güya çok yüce bir amaçla ortaya konulan bu plan, aslında ekonomik görünümlü siyasi işgal planıdır. Çin, bunu 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal ederek göstermişti. Bu sefer hedefi daha da büyüterek Türk Dünyası’nın topraklarının tamamına göz dikmiştir.
Hâlbuki bu güzergâhta tarihi “İpek Yolu” vardır ve bu yol aslında Türk medeniyetleri yoludur. Bir başka deyişle bu yolun başında da sonunda da bizim mührümüz vardır ve olmalıdır. Birilerinin elinde oyuncak olacağımıza oyun kurucu olmalıyız. Coğrafyanın ve tarihin bize yüklediği bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeliyiz. Nasıl mı? Bakın, fikir ve edebiyat dünyamızın çok değerli kalemi Ömer Seyfettin, ta 1914’te yayımladığı “Yarınki Turan Devleti” isimli kitapçığında bu güzergâhın bizim açımızdan ne derece önemli olduğunu şöyle belirtir:
“…Lisanı ve dini bir olan yetmiş milyonluk bir millet zekâca, tarihçe, şanca, şerefçe kendinden aşağı olan Rus ve Çin gibi iki medeniyetsiz devletin esiri kalabilir mi?
Turan mefkûresi feyiz buldukça millî maarif ve irfanımız da teşekkül ve tekâmül edecek… İstanbul’dan kalkan şimendiferlerimiz Erzurum’dan, Tebriz’den, Merv’den, Buhara’dan, Semerkant’tan, Kaşgâr’dan, Turfan’dan geçerek Karakurum’a, Pekin’e gidecek, Şark’ın servetini Garb’a, Garb’ın irfanını Şark’a götürerek yeni büyük âli bir Türk medeniyetinin kavî ve muhteşem temellerini kuracaktır.
Ey bu küçük kitabı okuyan!
Sen eğer milletinin ne kadar büyük ve kuvvetli olduğunu bilmeyen zavallı isen eğer millî ve mukaddes mefkûrenin verici nurları senin ruhuna aksetmemişse mutlaka gülecek ve:
-Hakikatten ne uzak bir hayâl… diyeceksin. Fakat emin ol ki yanılıyorsun.”
Evet, gerçekten dün bu ideali ham bir hayâl gibi görenler, bugün Turan’ın kendiliğinden nasıl gerçekleşmeye başladığını anlayamadıkları gibi yarın da bağımsız Türk devletlerinden oluşacak olan Türk birliğinin dünyaya nasıl yeni bir şekil vereceğini bir türlü tasavvur edemeyeceklerdir.
O gün çok uzak değildir. Yeter ki biz, her şeye sadece ekonomin pembe gözlüklerini takarak bakmayalım. Yeter ki biz, ağzı açık ayran delisi gibi Kars’a gidip gelen trenlerin tekerleklerine bakıp bakıp gerçeklerden uzaklaşmayalım. Yeter ki biz, Doğu Türkistan’da veya dünyanın herhangi bir yerinde Türk’e yapılan zulme elsiz, dilsiz, sessiz kalmayalım…
Dipnot: Lütfen dikkat! Oynanan oyunun perdesini aralamak için Doğu Kütüphanesi yayınlarından 2020 yılında çıkan Ferhat Kurban TANRIDAĞLI’nın yazdığı “Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Gerçeği ve Türk Dünyası” adlı kitabı mutlaka okumalıyız.