Bugüne kadar fakir halkın oylarını kömür ve makarna dağıtarak satın alan, bu sayede yıllardır iktidarda kalan AKP, beklendiği üzere yeni bir seçim kazandı. Ve nihayet Genel Başkan’ını Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı olarak seçtirdi.

 

İlk kim ortaya attı bilmiyorum ama bu argümanın, uzunca bir süredir, beceriksizlik ve tembellikleri sebebiyle hezimetten hezimete sürüklenen muhalefet cephesine zihnî bir konfor sağladığı âşikar. Bu argüman o kadar tuttu ki, muhalefete oy veren büyük kitleler için bir nevi “afyon”a dönüştü.

 

Muhalefet partilerinin, bilhassa da CHP’nin gerek yöneticileri, gerekse seçmenleri, AKP’nin her seçimi “makarna-kömür yöntemi”yle kazandığına; o partiye oy verenlerin, oylarını bir torba kömüre satan cahiller güruhu olduğuna ciddi ciddi inandılar. Bu yüzden de, AKP’nin halkın gönlünü nasıl kazandığı, nasıl bir kamu diplomasisi yürüttüğü, toplumun kılcallarına nasıl nüfuz ettiğini araştırıp, buna göre politika geliştirmek yerine; seçmeni aşağılama, onlarla dalga geçme yolunu seçtiler.

 

Esasen bu tuhaf ve hastalıklı ruh haline kendilerini öylesine kaptırmışlar ki, bugüne kadar “biat kültürü”yle suçladıkları partinin karşısına, kendi kitlelerinin şimdiye dek adını dahî duymadığı birini çıkarıp, ona “biat edilmesini”, “tıpış tıpış gidilip oy verilmesini” isteyebildiler.

 

Netice itibariyle, bahsettiğimiz zihnî konfor ve rakibi aşağılamanın/dışlamanın dayanılmaz hazzı, muhalefet partileri ile seçmenlerine, yeni, yine, yeniden hayâlkırıklıkları yaşattı, yaşatmaya da devam ediyor.

 

Oysa, karşıdakini hor görmeye dayalı muhalefet tarzı, bir yandan iktidar tarafını daha çok motive edip, onları daha çok çalışmaya, daha iyi konsolide olmaya sevk ediyor. Bir yandan da, muhalefet kanadını, temebelliğe, vurdumduymazlığa itiyor. Dünden beri, muhalefet temsilcilerini, ikditardan pek de hoşlanmayan gazetecileri izliyorum. Birçoğu, “bu halk bu kadar cahil olduğu müddetçe, bizim seçim kazanmamız mümkün değil” modundalar.

 

Samimiyetle söylüyorum, eğer ben muhalefet partilerinden birinde yönetici olsaydım, bu makarna-kömür argümanını ilk kimin ortaya attığını bulur, onun bir AKP ajanı olup olmadığını ciddi ciddi araştırırdım.

 

• • •

 

Vaktiyle, Necip Fazıl’a ait bir anekdot dinlemiştim. Bir grup genç, Üstad’ı ziyarete gelir ve “Komünizmle Mücadele Derneği” kuracaklarını söyleyerek, kendilerine destek vermesini talep ederler. Üstad, kendine has sert üslubuyla gelenleri bir güzel haşlayıp geri gönderir. Onlara, derneğin isminde dahi meymenet olmadığını, böyle bir derneğin ömrünün, nihayetinde “Komünizm”in ömrüyle mukayyed olacağını söyler. “Reaksiyoner” değil “aksiyoner” olmak gerektiğini anlatır.

 

Bugün, Türkiye muhalefetinin en büyük handikapı, muhalefet zeminlerini, bütünüyle seçmenin cahilliği/satılmışlığı ve “Anti-RTE”cilik üzerine oturtmuş olmalarıdır.

 

Muhalefet partileri, yeni hezimetler yaşamak istemiyor iseler, sürekli mazeret üretmekten ve iktidarın her adımını tenkid etmekten kurtulup, yeni projeler oluşturmalı, seçmene daha yakın durmalı, iktidarın yetersiz olduğu noktalar üzerinde derslerini iyi çalışıp, buradan kendilerine daha sağlam bir muhalefet zemini inşa etmelidirler.

 

Zira tembellik ve beceriksizliği makarna gölgesiyle örtebilmek de anca bir yere kadar.