Leyla Zana, Türklerin psikolojik dengelerini etkileyebilecek bir çıkış yaptığının bilincinde.
Leyla Zana’nın Başbakan Tayyip Erdoğan’a ilişkin değerlendirmesi ve yaptığı çağrı, Türk kamuoyunun algılarını altüst etmeyi sürdürüyor. Türklerin önemli bir kesimindeki Zana’ya dair klasik algı; Zana’nın ‘radikal bir Kürt’ olduğu, bu nedenle de sürekli ‘ortalık karıştıran’ açıklamalar yapabilecek bir isim olduğu yönündedir.
Leyla Zana, Kürt kimliği için yürütülen siyasi mücadelenin simge isimlerinden. Kürt siyasi hareketini yakından izleyenler, Zana’nın kendi siyasi hareketini de eleştirmekten çekinmeyen, sözünü sakınmayan, umut ve cesareti kişiliğinde birleştirebilen bir insan olduğunu bilirler. Zana’nın ne dediği, ne zaman dediği, neyi kastettiği, çözüm isteyenler açısından gerçekten bir anlam ifade ediyor.
2011’de de farklı bir ses olarak ortaya çıkmıştı
Zana’nın özel ve kendine özgü tutumunu, özellikle 1994’te Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmadan bu yana gözlemleyebiliyoruz. BDP yönetimi, 2011 Haziran seçimlerinden sonra Meclis’e girmeme kararı aldığında da Zana farklı bir ses olarak ortaya çıkmış, “Meclis’e girmeliyiz. Bu halk ekmeğini bizimle paylaşarak seçim kampanyasına destek verdi” gibi ifadelerle birçok insanı şaşırtmıştı.
Kendisinin son çıkışında, bağımsız ve özgür kimliği kadar, Kürt toplumunun ruh halini okuyabilme yeteneği de rol oynamış olsa gerek. Leyla şöyle diyor: “Bu işi kuvvetli bir siyasi irade çözebilir. Tarihimizin en kuvvetli siyasi iktidarlarından birisinin başında olan Tayyip Erdoğan isterse bu işi çözer, çözebilir.”
Barışçı çözüm iradesi
Leyla’yı tanımayan birisine bu cümleler tuhaf görünebilir. Tabii, kendisinin aynı açıklamasında KCK tutuklamalarının anlamsızlığına dikkat çekerek eleştirel tutumunu sürdürdüğünü de göz önünde bulundurmakta yarar var. Zana’nın düşünceleri nedeniyle mahkûm edildiği koşullarda bu açıklamayı yapabilmiş olması özellikle önemli.
Zana biliyor ki, Kürtler içinde ‘barışçı çözüm iradesi’ her zamankinden güçlü. Kürt halkı, kimlik konusunda geri dönülemeyecek oranda kararlı olduğu gibi, silahlı ayaklanmanın yol açtığı tahribat nedeniyle de yorgun düşmüş durumda.
Leyla, “Küçük bir umut bile olsa ona sarılmalı ve umudu geliştirmeye çalışmalıyız” derken kararlı. Çözüme ilişkin tavrını en net biçimiyle dile getirmekten çekinmiyor. Özellikle dikkate aldığı nokta, Kürt halkının acıları ve sorunun çözülmesi konusundaki güçlü iradesi. Umut ışığı belki biraz da acılardan besleniyor.
Leyla’yı Türklerin önemli bir kesimi inandırıcı bulmayabilir. Kürtlerin bir kısmı ona sinirlenebilir. AK Parti ile BDP arasında sert diyalogların tırmanışa geçtiği koşullarda yaptığı bu çıkış özellikle Leyla’nın kendi çevresinde yoğun tepkilere neden olabilir. Leyla bütün bunları hesap edebilecek deneyim ve birikimde bir siyasetçi.
Leyla’yı Türklerin anlaması
Kürtlerin kimlik sorununun Türkler tarafından anlaşılması önemli. ‘Türklerin ikna edilmesi’, çözüme giden yoldaki belirleyici noktalardan biri olma özelliğini koruyor. O nedenle şu noktada aslolan, Leyla’yı Türklerin anlaması.
Leyla, Türklerin psikolojik dengelerini etkileyebilecek bir çıkış yaptığının bilincinde. Onun hedefi; Kürtleri, Türklere anlatabilmek. Kendisinin şu vurgusu aslında her şeyi özetliyor: “Umudumu yitirmedim, yitirmek istemiyorum.”
Şu an bir dönemeçteyiz
Evet şu an anahtar kelime ‘umut.’ CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, “Gerekirse parti liderliğini de kaybedebilirim, çözüm için elimi taşın altına koymaktan çekinmeyeceğim...” sözleri bu bağlam içinde daha anlamlı hale geliyor, gelebiliyor.
Bir dönemeçteyiz. Eğer AK Parti ve Başbakan Erdoğan çağrıyı iyi okuyabilir, yeni bir dönemi başlatabilecek bir bilinçle hareket edilebilirse bugünün umutları, yarının doğal gerçekliğine dönüşebilir.
Umudu ve bağımsızlığı ortaya koyma cesaretini gösteren Leyla’ya bu tutumu nedeniyle Kürtlerin de Türklerin de teşekkür etmesi gerekiyor.
(Radikal gazetesinden alınmıştır)