İnsanın en büyük aldanmışlıklarından birisi kendisini kendisinin maliki sanmasıdır!

Oysa insan, bu dünyada hiçbir şeye ama hiçbir şeye sahip olmadığı gibi kendisine de sahip değildir!

Bu gerçeği kavrayamayan insanlar içinde yaşadıkları şu dünyayı kendilerine ait sandıkları gibi, bedenlerine de malik olduklarını düşünüyorlar.

Dolayısıyla, sahibi olduğunu düşündükleri bedenlerinde istedikleri gibi tasarruf etme yetkisinin de yine kendilerinde olduğunu vehmediyorlar.

İşte bu düşünce onlara güya doğmamış bebekleri kürtaj yöntemi ile öldürme yetkisi veriyor!

İnsan "malik" olduğunu düşününce bu düşünce onu malik olduğunu sandığı şeyi öldürebileceği veya onun üzerinde istediği gibi tasarruf edebileceği yanlışlığına düşürüyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ortaya attığı ve bir anda alevlenen kürtaj tartışmalarında kürtaj yanlısı bir kısım kadınların söylediği "Beden benim değil mi, istediğimi yaparım", "Çocuk benim değil mi ister doğururum ister kürtaj yaptırırım" anlamına gelen sözler hep bu düşüncenin ürünü.

Türkiye'de başbakanlar bu türlü sosyal meselelere pek girmezler. Genellikle ekonomi-politik ile hükümet sürelerini geçirip giderler.

Oysa bu türlü sosyal meseleleri çözmek hükümetlerin birinci görevidir. Batı'da ve Amerika'da bu konulardaki görüşlerinizi seçimden önce seçmene açıklamanız gerekiyor.

Cinayet savunulabilir mi?

Onun için Başbakan'ın bu konuya girmesi her ne kadar bir gündem değiştirme operasyonu olarak algılansa bile, hayati bir konu bu vesile ile de olsa gündemimize oturdu.

Başbakan "Kürtaj cinayettir" deyince sokağa dökülüp "Vajinama dokunma" gibi çirkin bir sloganla kürtaj denilen açık, net, hatta taammüden cinayeti savunabilen kadınlar da bu ülkede yaşıyor!

"Kendi kendimin malikiyim" düşüncesi savunduruyor işte.

Oysa insandaki irade ne kalbinin çalışmasını ne midesinin hareketlerini ne gözlerinin görmesini ne de kulaklarının işitmesini sağlayabiliyor.

İnsan nefes alıp verme gibi en hayati faaliyetini bile kendisi yapamıyor, düzenleyemiyor. Beyin isteseniz de çalışıyor, istemeseniz de.

Kendine sahip olmayan insanın kendi bedeninden yaratılan bir başka bedene, bebeğine, yani çocuğuna sahip olabileceğini ve onun üzerinde bu sahiplikten kaynaklanan tasarruflarda bulunabileceğini iddia etmek tek kelime ile saçmalıktan başka bir şey değildir, tartışmaya bile değmez.

Bebekler Allah'ın bir lütfudur

Bu noktadan hareketle insan büyüttüğü, yetiştirdiği çocuğuna, henüz doğmamış, ana karnında yaratılma sürecinde olan ceninden daha fazla dokunabilme hakkına sahiptir.

Çünkü ceninin anne karnındaki gelişiminin hiçbir safhasına ne annenin ne de babanın bir dahli yoktur. Orada üç karanlık içinde bir yaratılış söz konusudur.

Ne bebeğin kalbinin atmaya başlatılması ne de canlanmış ceninin zaman zaman annesine tekme atmasında hiçbir malikiyet söz konusu değildir.

Yani cenin dünyaya gelmiş çocuklardan daha fazla dokunulmazdır.

Gerçekten insan gerçeklik noktasında da yüzde 99,9 teslimiyet ve cebir içindedir. Geri kalan yüzde 0,01'lik, hatta daha da küçük iradesi ile insanlardan bir kısmı Allah'ın yarattığı ve insanlara emanet ya da yardımcı olarak verdiği her şeye malik olduğunu düşünmek gibi bir gaflete düşüyorlar.

Böylece bütünüyle "benlik" olup, kendi dışında hiçbir şeye değer ve önem vermez hale geliyorlar.

Bebekler Allah'ın bir lütfudur ve buna insan adeta bir mucize kabul edilen doğum ile erer. Nasıl bir sebeple olursa olsun, anne karnına düşen küçük şey Allah'tan bir emanettir.

Kürtaj ise bu emanete ihanettir!

(BUGÜN)