Her politikacı biraz şovmendir kabul. Ama şov yapmanın da bir inceliği olmalı. BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan'ın kürsüde kırıp Ak parti sıralarına fırlattığı bardak, onu haftanın en çok konuşulan adamı yaptı. Öfkeli mizacını sergileme konusunda daha önceleri de cömert davrandığı için kimse şaşırmadığı gibi fotoşoplanmış kiremit kıran karate kid görüntüleri pek eğlenceli bulundu. Kaplan'ın "kızana değil kızdırana bak" savunmasının arkasındaki dinamikleri öğrenmek istedim. Dışarıda kaplan, evde kedi olmanın ötesinde, dramdan komediye her rolün üstesinden gelen bir tiyatrocu ile karşılaştım...
***
-Soyadınızın bir hikayesi var mı?
-Doğrusunu isterseniz çok ilginç bir hikayesi var. Babam, iki amcam, bir de halam var. Küçük amcam şu anda yaşıyor, 111 yaşında. Babam, din alimiydi. Medresede ders verirdi. Resmi olarak imamlık da yaptı. Diğer amcam da din adamı. Soyadı kanunu çıktığında babam 37 yaşında. Çok sporcu ve atletik bir yapısı vardı. Bir de aşiret çok büyük. Aracalılık yapanlar biraz torpil geçmişler anladığım kadarıyla. Demişler ki senin abine Aslan soyadını verelim. Sana Kaplan diyelim. Küçüğe de aşağı kalmasın diye Özyiğit soyadını vermişler.
-Üç kardeşe üç farklı soyad.
-Evet. En büyük olan, aslan payını almış. Babam biraz hareketli olduğundan Kaplan denmiş. İdil, o zaman Mardin'e bağlı. 90'dan sonra Şırnak oldu. Büyük abim, amcam, halam, Cumhuriyet'ten sonra sınır çekildiği zaman 600-700 metre ilerideki köyler Suriye'de kaldılar. Babamla küçük amcam Türkiye tarafında kaldılar.
-Soyadınız kişilik yapınızı nasıl etkiledi? Kendinizi kaplanla özdeşleştirdiniz mi?
-Hayır, İstanbul Hukuk'da okurken ilgi alanım sanat, kültür, doğa, tarih, denizdi. Kaplan soyadıyla tam örtüşen bir duruşum, kaplan gibi atak, yırtıcı konumum yok yaşamımda.
Resimde iyiydim. Mardin Lisesi'nde hala yağlı boya tablolarım asılıdır. İlkokuldan itibaren tiyatro yaptım.
-İlk ne oynadınız?
-"Ayıkla Pirincin Taşını". Klasik bir hikayedir. Bir mahkeme komedisidir. Orada yargıç rolündeydim. İlkokulu İdil'de, ortaokulu Cizre'de okudum. Mardin lisesindeyken de birkaç oyunda rol aldım. Birisi kurtuluş savaşı ile ilgiliydi. Tiyatroda bütün rolleri oynadım doğrusunu isterseniz. Trajedi, komedi, dram... Özellikle asker karakterlerinde komedi ağırlıklı oyunlar oynadım. Üniversitede ise okuduğum Kürtçe şiirler hala o dönem arkadaşlarımın belleklerindedir. Lisedeyken Seda isminde bir duvar gazetesini çıkarmıştım. Bir de Yankı diye bir dergi çıkarıyorduk. Ekonomik olarak gücümüz ermediği için iki üç sayı çıkarabilmiştik.
-Bunlar öğrenci faaliyetleri olarak kaldı herhalde.
-Evet, yürütmedim. Avukat olduktan sonra yazarların, çizerlerin, sanatçıların avukatlığını üstlendim. Özellikle son zamanlarda Şivan'dan Civan Haco'ya, Rojin'den Rojda'ya bütün kürt sanatçılarının avukatlığını ben yaptım.
-Tiyatrodan söz açılmışken, Kurtlar Vadisi dizisinde bir tombalacı tipi vardır. Haldun Boysan canlandırır. Yüzünüz o kadar benziyor ki ona.
-İzlemedim. O tür dizileri hakikaten sevmem. İçinde eğer nefret söylemi varsa benden kırmızı kart görür.
-Geçenlerde meclisteki bir tartışma sırasında Sırrı Süreyya Önder, sizin aktörlük yapamayacağınızı söylemişti. Ama bakın geçmişte bir aktörlük deneyiminiz olmuş.
-Bunu yaşamış olmak, bir yönetmen için zor bir oyuncu olmam gerçeğini kaldırmıyor. Sırrı Süreyya onun için, "Sayın Elitaş, sizin partinizde her rolü çok iyi yapabilecekler var" dedi.
-Ama sizin tiyatro geçmişininizi bilseydi, daha temkinli konuşmaz mıydı?
-Bütün iyi hatiplerde, etkili olma açısından bu özellik vardır. Ben başbakanın 12 Eylül'le ilgili o propagandasındaki gibi ağlamayı beceremem. Ağlayabilmem için benim inanmam lazım.
-Sırrı Süreyya iyi bir yönetmendir. Sizi biraz yönlendirse, onun elinde iyi bir aktör olmaz mısınız?
-Ben kimsenin elinde aktör olmam. Biraz dik kafalıyım o konuda.
-Politika ister istemez insanı artistleştiriyor. Bir elinizde makarna, bir elinizde kömür poşeti, kürsüden "batsın bu dünya" diye haykırmanız, "Edison mezarından çıksa sizin ampulünüzü patlatır" demeniz bir çeşit stand-up şov değil mi?
-Ya Bülent Arınç'ın ağlamaları, Başbakanın duygusallaşması? Bunlar siyaseten aktör olmanın gerekleri. Siyasi aktörüz bizler. Ben kırk saniyede kömür makarna ile sosyal devletin ne olduğunu bütün kamuoyuna anlatabildim. Siyaset budur.
-Nasıl bir çocukluk dönemi geçirdiniz?
-Yaşadığım ortamda durumu iyi olan bir ailedenim. Evi, toprağı olan, babasının maaşı olan...
Fakat tabii nüfusa bölünce durum çok iyi olmuyordu. Babam üç evli, biz yirmi yedi kardeştik. Şu an hayatta olan 17 kardeşiz.
-Belki de 27 kardeşin arasında sivrilmek için teatral olmayı seçtiniz?
-Benden daha büyük kardeşlerim vardı tabii herkesin farklı eğilimleri, çizgileri oluyor
-Hepiniz aynı evde mi yaşıyordunuz?
-Hayır. Üç annenin biri köyde, diğer iki anne ve kardeşler ilçede. Babam ilçeye yerleştiğinde askerden bir kışla satın almıştı. Dört beş tane ev vardı. Bölüştürmüştü herkese. Evli çocuklara ayrı evler.
-Babanızın diğer eşlerine de anne mi diyordunuz?
-Tabii ki. Çünkü en küçüğü annem. Birinci annemi çocukken, ikinci anneyi 12 Eylül'den önce, en son annemi kaybettik.
-Üç anne ile büyümek nasıl bir şeydi?
-Ayrı ayrı evlerdeydik. Biraz daha fazla annemizle bir de babamla beraberdik. Bizde çoklu nüfus ve kardeşlik duygusu hakimdi. Çatışma olmazdı. Çünkü babam müthiş bir adalet eşitliği vardı. Arazi bölüşümü o kadar mükemmel idi ki, böyle eline mezurayı alarak metre metre ölçerdi. O yüzden bir gün arazi kavgası yaşanmadı. Çocukluğum bağ bahçe ırmak içinde muhteşem geçti.
-İslami ilimlere babanızdan dolayı bir merakınız oldu mu?
-Ben ilkokul dönemlerimde mevlüt, Kuran-ı kerim, hadis kitapları okudum. Tabii ortaokuldan sonra koptuk bunlardan.
-Bir meclis konuşmanıza "Kuran'a el basarım ki" diye başlamıştınız. El basmanın dışında kuran-ı kerim ile nasıl bir ilişkiniz var?
-Bizim halen yaşadığımız Şırnak'ta dini duygular son derece güçlüdür. Ve açıkça söyleyeyim, sivil Cuma namazlarında rekor kırılıyor.
-Sivil namaz! Camiye gidilmeden, dışarıda kılınan...
-Tabii, AKP hükümetlerine karşı bir tavır olarak konuldu. İdil, Cizre, Silopi, Şırnak'ta binlerce kişi hala sivil Cuma namazı kılarlar.
-Namaz Allah için kılınır. Böyle yapınca namaz olmaktan çıkıp politika olmuyor mu?
-Hayır. Ne zaman ki insanın ana diliyle ibadetini yasaklarsanız böyle tepki verme hakkı doğar.
-Sizin Kuran'la şahsi bağınız nedir?
-Müslüman olduğumuz için, dinimizin kutsal kitabıdır. Onun Kürtçe mealini ve Mevlit'in Kürtçesini çok severdim.
-Zerdüştlük ne kadar yaygındır kürtlerde?
-Zerdüştlük İslam öncesi bir inanıştır. İslamiyetten sonra bizim toplumumuzda yoktur. Bir siyasi argüman olarak gündeme getiriliyor.
-Babanız üç evliymiş. Siz tek evlisiniz. Tanışarak mı evlendiniz, görücü usulü mü?
-Üniversiteli eşim. Biz devrimci mücadelenin içindeydik. Benim eşim bir kadın derneği başkanıydı. Ben gençlik örgütlenmesinde üst düzey sorumluydum. Tabii ki bizimki aşk evliliğiydi. İki çocuğumuz oldu, yetindik.
-Türk müdür?
-Eşim Türktür evet.
-Çalışmıyor şu anda değil mi?
-Çalışmıyor. Çünkü bizimle olmak yeterince ağır. Uzun süre kadın derneğinde çalıştı. Daha sonra çocuklarla ilgilendi. Çocuklarımızın birisi ikinci üniversiteyi Avrupa'da okuyor, birisi de iktisatçıdır, çalışıyor.
-Gazetelerde yayınlanan kürsüde kiremit kıran fotomontaj fotoğrafınızı nasıl karşıladınız?
-Ben karikatürleri, eleştirileri sempatiyle karşılıyorum. Kızmıyorum. Aksine destekliyorum, alkışlıyorum.
-Öfke yönetimi konusunda kendinize on üzerinden kaç verirsiniz?
-Öfke yönetimi konusunda çok açık söyleyeyim, on üzerinden dokuz veririm.
-Aaa! Bu bardak kırmalara, bağırıp çağırmalara rağmen!
-Eğer hakareti sineye çekerseniz öfkelenmezsiniz. Bu kadar basit. Benim ödün vermeyen bir kişiliğim var.
-Öfke yönetiminin tanımı bu değil ki! Tahriklere kapılmamak...
-Tahrik değil, hukukun, içtüzüğün, meclisin işleyişinin uygulanmamasıdır. Başkandan kaynaklanıyor.
-Tepkinizi gösterme biçiminiz şık mıydı yani?
-Ben genel yaşamım üzerinden değerlendiriyorum. Her gün bardak kırmıyorum ki.
-Evde?
-Evde asla bizde böyle bir sorun yaşanmamıştır.
-Kürsüde kaplan, evde kedi...
-Kedi diye yazacaksınız şimdi. (Gülüyor) İki tane de kedimiz var evde. Kaplan da kedidir zaten.
-Evde kedi oluşunuz için eşinizi mi kutlamak lazım? Sizin öfkenizi sünger gibi çekebiliyor herhalde.
-Eşim gerçekten iyi bir öğretmendir bu konularda. Zaman zaman paylaşırız bazı konuşmalarımızı. Önerilerini alırım, fikrini sorarım. Benim bağırmamı, bardak kırmamı istemez.
-Eşiniz size "Keşke kendine hakim olsaydın, fırlatmasaydın o bardağı" dedi mi?
-Telefonda konuştuk, espri yaptı sadece. Mecliste yine vukuat var dedi. Ben de dedim bu sefer biz varız içinde.
-Siz eve gelinceye kadar bütün bardakları, çanakları kaldırmıştır!
-Yok, eşim evde değildi gittiğim zaman. İstanbul'daydı.
-Seçmenleriniz ne dedi o bardağı fırlatmanıza?
-Seçmenlerimiz bu hakaret karşısında dik durduğunuz için sizi kutluyoruz diyorlar.
-Şimdi bu dik durmak mı şiddet eylemi mi? Ya birinin gözüne gelseydi o cam parçaları?
-İlk defa mı şiddet yaşanıyor şiddet? Cevahir Bayındır'ın kemiklerini kıran AKP hükümetine karşı niye bu kadar hiç ses çıkmadı? Mecliste az mı yumruklar konuştu? AKP idare amiri Uslu fiili saldırı yapmadı mı? Sayın Mehmet Sağlam başkanlık divanındayken CHP'lilere ne dedi biliyorsunuz, değil mi?
-Suimisal, misal olur mu peki? Onlar kötüyse sizinde kötü olmanız mı lazım?
-Suimisal, misal olmaz. Biz kuzu değiliz. Ben kaplanım. Bunu bilecek herkes. Ben kürsüde de kaplanım, oturduğum yerde de, sokakta da.
-Demin evde kedi olmaya itiraz etmemiştiniz!
-Yani işimi eve taşımamaya gayret ederim tabii. Ama haksızlığa boyun eğmem.
-Haksızlığa boyun eğmemek için gerekirse şiddet gösterirsiniz!
-Meşruiyeti vardır bunun.
-Ama bu çok tehlikeli bir şey değil mi?
-Tehlikeli bir şey değil. Siz saldırıya uğrarsanız meşru müdafaa denen bir şey var.
-Ama sözle uğramışsınız saldırıya. Sizin kafanıza bir şey atılmamış ki.
-Sözün şiddeti çok mu daha masum mu bardak kırılmasından? Kusura bakmayın. Herkes görevini yapacak o zaman. Meclis başkanı da yapacak, grup başkanvekili de yapacak. Buna zemin hazırlamayacaklar. Şike yasasıyla ilgili onların parti içinde dağınıklıkları vardı. Çok stresliydiler. Parti içinde dağıldınız, size stres topu vereyim, biraz oynayın dedim.
-Ama size de yaramamış o top.
-O da espridir, topun hiçbir faydası yok. Grup başkanvekilleri zaman zaman kavga ederler, ama espri de yaparız. Mecburuz, beraber görev yapıyoruz.
-Tv'deki bütün tartışma programlarında, gazetecilerle röportajlarınızda çok öfkelisiniz. Bir sürü "Kaplan'ın çıldırdığı an" başlıklı video var internette.
-Kürsüyü en çok kullanan milletvekillerinden biriyim. 2007'de seçildiğimizden bu yana partimize, bize oy verenlere yapılan o kadar çok baskı, saldırı, tutuklama, gözaltı var, o kadar çok insan hakkı ihlali işleniyor ki inanın bu konjonktür insanı bu noktaya getiriyor.
-Şiddet şiddeti besliyor. Bir fasit daire. İster siz yapın, ister size yapılsın. Bu fasit daireyi kırmak için tüm milletvekillerinin daha sorumlu davranması iyi olmaz mıydı? Mesela siz öfke konusunda psikolojik yardım almak ister misiniz?
-Önce başbakanın, liderlerin alması lazım. Çünkü imam şaşarsa cemaat ne yapar bilemeyiz.
-Siz de BDP'nin imamlarından birisiniz. Seçmenleriniz ne yapar siz şaşarsanız?
-Hiç merak etmeyin o konuda grubu en iyi yönetenlerden biriyim. Meclisteki kavgalarda şu an en az yeralan grup BDP'dir.
-Uzakdoğu sporlarıyla ilgilendiniz mi hiç?
-Hayır, hiçbir zaman.
-Aslında yakışır size. Bundan sonraki eyleminiz için...
-Bu yaştan sonra olmaz artık. Benim yaşım geçmiş.
-Hayır, kürsüdeyken size atak birisi yapacak olsa bir aikido gösterisiyle püskürtürdünüz.
-Yok, ben kavgacı birisi değilim.Dışarıda kavgacı olarak bir karemi yakalayamazsınız.
-Çok gerildiğinizde nasıl sakinleşirsiniz?
-Doğada gezerim, çiçeklerle uğraşmayı çok severim.
-Keşke bardak yerine kaktüs fırlatsanız.
-Yok, öyle şeyler benim kitabımda. Bir bardak olayını genelleştirmeyin.