Anastasiadis’in cesaret örnekleri biliniyor.
Annan Planı’na evet dedikten sonra AKP’nin Başbakan Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’ya gittiği de unutulmadı.
Güney’i yakından izleyenler Anastasiadis’in Kıbrıs sorununun çözümü konusunda da cesaret ortaya koyabileceğini konuşuyor.
Anastasiadis’in Türkiye, Yunanistan İngiltere temsilcilerinin görüşmelere dahil edilmesi fikrini geliştirmeye çalıştığı da belirtiliyor.
Şu saptama önemli: “Anastasiadis ve Erdoğan’ın siyasi kimyasında ciddi uyum var. Bu uyum Kıbrıs sorununun çözümüne ciddi katkı sağlayabilir.”


Kıbrıs sorunu çözümsüzlükteki geçmiş bakımından Keşmir sorunuyla yarışırdır.
Yarım asrı aşkın geçmişi var Kıbrıs sorununun.
Yarım asrı geçmiş tanımlamasıyla geriye gidişte kapıyı açık bıraktım.
Çeşitli yaklaşımlarla sorunun başlangıç tarihi işaret edilebilir.
***
Orantısız askeri gücün olduğu dönemlerde, çatışma olmayan ama barış olarak tanımlanamayacak periyotlar oldu.
Güçler denk gibi olduğu zaman çatışma kolaylaştı.
1963 sonrası Rumlar daha güçlüydü.
Vurmak istedikleri zaman vururlardı.
Kıbrıslı Türkler en son gerileyecek dar bölgelerine çekildiği zaman çatışma uzun süre olmadı.
1974 sonrası bu kez askeri güç üstünlüğü Türk tarafına geçti.
Rumlar tarafından kabulü kolay olmayan bölünmüş yapıya rağmen Rumlar gerginlik yaratacak hareketler yapamadı.
Kıbrıs’ta 1974’ten günümüze ateşkes ortamı olmasına karşılık, barış algılaması savaşın önündedir.

***
Önce taraflar sonra uluslararası camia tarafından kabul edilecek bir çözüme ulaşılmadığı sürece, mevcut durum pimi çekilip elde tutulan el bombası gibidir.
Riskli bir yapıdır.
Çözüm tarafların için bir gereksinimdir.
Çözüme gereksinimin ağırlığı değişse de sonuçta taraflar çözüme sırt çeviremeyeceğini bilmek durumundadır.
***
Nikos Anastasiadis, muhafazakar, sağ bir partinin lideri olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ne başkan seçildi. Kıbrıs Cumhuriyeti, başkanlık koltuğuna Makarios, Kiprianu, Vasliou, Klerides, Papadopulos ve Hristofyas’ın ardından oturan yedinci başkandır.
Dönemsel öncelikler ne olursa olsun tüm başkanlar zamanlarının ve enerjilerinin önemli bir kısmını Kıbrıs sorununa ayırmak durumunda kalmıştır.
Hiçbiri, “Kıbrıs sorunu yoktur” ya da “Boşuna zaman harcamaya gerek yok” diyememiştir.

***
Kıbrıs sorunu, 1968’den beri müzakere edilen bir sorundur.
Akıp giden zamanla birlikte Kıbrıs sorununda çözüm bulunması gereken konu başlıklarına eklemeler olabilir.
Bu arada tam tersi akıp giden zamanın bazı önemli sorunların, kabullenmelere paralel çözümünü kolaylaştırdığı da bir gerçektir.
Ya da sorun algılamasında sıralama ya da bazı konuların ağırlıklarında değişim oluyor.
Örneğin Türk askerinin adadaki varlığı bir dönem en ön sıradaydı.
Özellikle Kıbrıs’ın AB üyeliğinin ardından Kıbrıslı Rumların güvenlik kaygılarında azalma olunca Türk askerinin adadaki varlığına yönelik söylemlerde azalma olmuştur.
Dahası bir kararlar adaya çıkan askerlerin yine bir kararla sayısal azalma yaşayabileceğini herkes biliyor.
Hatta günü geldiği zaman belirlenen sayının üzerindeki birliklerin tümüyle geri çekileceğini öngörmek için özel yeteneğe gereksinim yok.
***
Bu bölümün ardında bir kez daha şu vurguyu yapayım.
Kıbrıs sorununda tüm konular ele alınmış, tüm konular müzakere edilmiş, tüm konularla ilgili tarafların ne düşündüğü çok açık olarak bilinir olgunluğa ulaşılmıştır.
Önemli olan “al-ver” aşamasına gelmek ve o aşamaya ulaşıldığı zaman da taraflarda çözüm için irade ya da cesaret olmasıdır.
Yakın geçmişe baktığımız zaman Papadopulos, çözüm istemeyen bir liderdi.
Mehmet Ali Talat, çözüm isteyen ama sıkıntılarını aşamayan, sıkıntıları, cesaretini kıran bir liderdi.
Hristofyas’ın durumu ilk bakışta Talat’a benzer görünmesine karşılık ince bir ayrılıkları vardı. Hristofyas da çözüm isteyen bir liderdi. Türkiye’nin Kıbrıs Türk tarafı üzerindeki etkisinin benzeri Yunanistan’ın Kıbrıs Rum tarafı ile ilişkilerinde yok. Yani Hristofyas bu bağlamda daha rahattı. Ancak Hristofyas kendine oy verenlerden çok oy vermeyenlerin baskısı altında kalarak, çözüm için cesur olamadı.
KKTC’nin mevcut Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Ankara’dan farklı bir Kıbrıs politikası yürütmeyi zorlamaz.
Ankara ile uzlaşıldığı noktada Eroğlu anlaşmaya önce “evet” der, ardından da imzayı atar.
Gelelim Anastasiadis’e...
Nikos Anastasiadis’in yakın geçmişinde bizim açımızdan en önemli cesaret örneği Annan Planı’na EVET demesiydi.
Rum toplumunda milliyetçi rüzgarların fırtınaya dönüştüğü dönemde parti kararıyla EVET demesi çok önemliydi.
O EVET, parti olarak DİSİ’ye şahıs olarak da Nikos Anastasiadis’e Batı’da ciddi kredi kazandırmıştı.
O kredilere rağmen Anastasiadis’in çözüme ne kadar katkı koyabileceği konusuna temkinli hatta biraz olumsuz baktım.
Olumsuz bakmama rağmen oraya takılıp kalmadım.

***
Güney Kıbrıs’ı en iyi bilen insanlarımızdan biri olan Güney Kıbrıs’taki Kıbrıs Üniversitesi Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek’le Anastasiadis’i konuştuk.
Kızılyürek’ten dinlediklerim Anastasiadis’in şahsından ciddi anlamda beslenen bir iyimserliğe neden oldu.
Anastasiadis’in seçimi kazandığı akşam, zafer konuşmasını yaparken, fanatik grupların Kıbrıslı Türklere tepkisel yaklaşımını, sesini yükselterek susturması pek çok diplomatik çevrede önemli bulundu.
Anastasiadis’in cesaret örnekleri biliniyor.
Annan Planı’na evet dedikten sonra AKP’nin Başbakan Erdoğan’ın davetlisi olarak Ankara’ya gittiği de unutulmadı.
Güneyi yakından izleyenler Anastasiadis’in Kıbrıs sorununun çözümü konusunda da cesaret ortaya koyabileceğini konuşuyor.
Anastasiadis’in Türkiye, Yunanistan İngiltere temsilcilerinin görüşmelere dahil edilmesi fikrini geliştirmeye çalıştığı da belirtiliyor.
Şu saptama önemli: “Anastasiadis ve Erdoğan’ın siyasi kimyasından ciddi uyum var. Bu uyum Kıbrıs sorununun çözümüne ciddi katkı sağlayabilir.”

Günün sözü:

Cesareti eksik irade, hayat bulamaz.



(Havadis gazetesinden alınmıştır)