Suriye'de yaşanan olayların bölgeye yaygın bir şekilde yöresel sıcak çatışmaları getirebilmesi olasılığı Lübnan'ı, İsrail'i ve ABD'yi tedirgin ederken, İran ile İsrail arasında birkaç yıldır devam eden sessiz harp de batılı ülkeleri belli ki iyice germiş.
Doğu Akdeniz'de varlığı tespit edilen doğalgazın bir yerde Avrupa Birliği’ne üye (sözde) bir ülkenin tek taraflı olarak ilan ettiği (sözde) Münhasır Ekonomik Bölge içinde yer alması bölgenin önemini arttırmaya başladı.
Soğuk savaş döneminde, bir taraftan Kıbrıs adasına "Komünizm" gelmesin diye ABD'den çuvallarla para alan Kara Papaz Makarios, diğer taraftan da dönemin diğer kutup başı olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Günümüz Rusya'sı ile o dönem çatısı altındaki devletler) güdümündeki "Bağlantısızlar Grubu"nun liderliğine oynamaktaydı.
Makarios’un şeytani özelliklerinden biri olsa gerek; sağa bakan gözü ABD'ye, sola bakan gözü de SSCB'ye göz kırpıyordu.
Rumlar bu ikiyüzlü diplomasiyi o denli geliştirmişlerdi ki, AB içinde Çin ve Rusya'nın Truva atlığını yaparken, onlar da kendisine BM Güvenlik Konseyinde arka çıkmaktaydı. İsrail ile iyi ilişkiler sürdürürken, Filistinlilerin silahlı mücadele kuruluşu olan "El fetih" Örgütüne de her tür silahın gönderilebilmesi için Limasol limanının Filistin yönetimince transit merkezi olarak kullanılmasına izin vermişlerdi.
Düşmanımın düşmanı benim dostumdur felsefesi ile Türkiye'ye besledikleri düşmanca duyguları tatmin için 1976 yılında Ermeni militanları yetiştirmek ve eğitmek için ASALA'ya, 1982 yılında da Kürt militanları yetiştirmek ve eğitmek için de PKK'ya Trodos dağlarında kamp yerleri vermişti. PKK lideri Abdullah Öcalan'a, dünya üzerinde serbestçe dolaşabilsin diye ünlü Rum gazeteci Mavros Lazaros adına düzenlenmiş ve Öcalan'ın resmi yapıştırılmış C015918 numaralı resmi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti pasaportu vermişlerdi.
Makarios'un bıraktığı ikiyüzlü politika mirası nihayet ömrünü tüketti. Özellikle bir evvelki Rum lider büyük arsızlıkla bu mirası yiyip bitirdi.
Ekonomisi iflas etmiş, yıllarca dünyayı kandırmış, bir dönem uyuşturucu maddelerin transit merkezliğini yapmış, kara para aklamaktan halen daha sabıkalı ve soruşturma altında olan Kıbrıs Rum Yönetimini artık pek ciddiye alan yok.
Gözler artık, bölgede sözü geçen Türkiye'nin üzerinde.
Rusya'nın -özellikle Kıbrıs konusunda- Türkiye'ye bakış açısı neredeyse yüz seksen derece değişmiş durumda. Evvelki hafta Rusya Başbakanı Medvedev'in, geçen hafta Rusya Dışişleri bakanı Lavrov'un ve geçen gün de Rusya Enerji bakanı Novak'ın, “Doğu Akdeniz bölgesindeki doğalgaz için Türkiye ile ilişkilerimizi tehlikeye atmak istemeyiz” sözleri, gerçekte Rumlara yönelik, batıya değil.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin son iki ay içinde Türkiye’yi 3, İsrail’i de 2 kez ziyaret etmesi ve de dün ABD Başkanı Barack Obama’nın Güney Kıbrıs’taki ABD Büyükelçisi John Koeing aracılığıyla Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’den Federasyon çözümüne bağlılığının teyidini istemesi hiçte boşuna değil.
Gerek İran'ın İsrail'i tehdidi, gerekse de Doğu Akdeniz'de varlığı tespit edilen doğalgazın sorunsuz bir şekilde Avrupa'ya aktarılması konuları, Rumlar üzerinde, ekonomik çöküntüye ilaveten bir de siyasi baskının oluşturulmasına yol açtı.
2013 yılının son çeyreği ile 2014 yılının ilk çeyreği içinde Kıbrıs sorununun barışçıl çözümü için Rumlar üzerinde ve de doğal olarak bizim de üzerimizde büyük baskıların kurulacağı gün gibi aşikar.
Rumlar istese de istemese de, Türkiye'nin dikte edeceği koşullarla masaya oturmaya ve Kıbrıs sorunu çözmeye bir yerde mecbur artık. Kaçarı da yok.
Aksi takdirde doğalgaz'dan para kazanmak yerine hava alacakları kesin…