Yıllarca önce idi sanırım 15 yıl olmuştur...Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamaları nedeniyle her yıl olduğu gibi Türkiye ‘ den bir gazi heyeti adaya gelmiş,hem anılarını tazeliyor hem de Kıbrıs Türk halkı ile bayram mutluluğunu paylaşıyordu.
Cumhurbaşkanı Denktaş’ın resepsiyonunda hemen dikkatimi çekti, sarışın kalpaklı madalyalı gazi hanım…Hemen yanına gittim ve “siz harekatta ana ve sancak gemisi Ertuğrul’ un harp hemşiresi miydiniz ?”diye sordum.
Evet dedi gazi bayan: “Ben Hemşire Gülten Tosun”
“Ben Üsteğmen Mesut” dedim .”Belki hatırlarsınız .…İtalya’da hastaneden kaçıp ta çıkarmaya yetişemeyen subay..Amfibi alaydan..Ağlardan çıkarma botuna inmeden önce size bir mektup vermiştim”..
Hemen hatırladı Gülten Hemşire…Yıllardır birbirimizi görmemişiz ama daha dün ayrılmış iki kardeş gibi kucaklaştık.Ve bir daha irtibatımız hiç kopmadı…
BİR MEKTUBUN ÖYKÜSÜ
Binbir maceradan sonra Sardunya adasından Roma,İstanbul,Ankara ,Mersin(Deniz Piyade Pilot Üsteğmen Savaş Salttürk riskleri göze alarak Etimesut’tan beni uçağa atmış o gece kalkacak TCG Ertuğrul’a yetiştirmişti) yolculuğu ile gemime ulaşmıştım.
Birinci harekat bitmişti.Ama 20 temmuz sabahından beri arkadaşlarıma, askerlerime kavuşma özlemi ve merakı beni yiyip bitiriyordu.
İşte hala tüten beşparmak dağları artık karşımdaydı… Biraz sonra lojistik malzemeyi almak üzere ana gemimiz TCG Ertuğrul’a aborda olacak çıkarma aracına halat ağlardan inecek ve kısa bir seyirden sonra henüz adını bilemediğim Pladani plajına ayak basacaktım…
Sevdiklerime adaya gideceğimi söylemeden ve de tam veda etmeden kısa süre uğradığım evimden ayrılmıştım.Tek çocuk olduğum için zaten hastalığım annemi bitirmişti… Şimdi de Kıbrıs’a gidiyorum desem “annem bu kez meraktan ölecekti…Ama hareketlerimden kaçacağımı da hissediyordu sanırım….
Çatışmaya giden bir asker genelde iki şey yapar.Bir boy aptesti alır..ve ailesine kısa bir mektup yazar…
Bir elimde silahım diğer elimde alelacele yazılmış mektubum…Verecek birini arıyordum..O karmaşa içinde hemşire hanımı gördüm.Kısaca durumumu anlattım..Karaya ilk çıktığında mektubu postalayacağını söyledi…Bütün ısrarlarıma rağmen gönderme ücretini kabul etmedi…Oysa kimbilir ne kadar çok mektup emanet edilmişti kendisine.Ve o mütevazi maaşına rağmen hiç birinin parasını kabul etmemişti…
Kendi gemim olduğu için Ertuğrul’da hemşire bulunmadığını biliyordum.Harekat nedeniyle24 saatlik tayinle İstanbul Kasımpaşa Deniz Hastanesinden bir arkadaşı ile birlikte ana gemiye atandığını söyledi.Zaten gemi Mersine dönerken yaralı, esir personeli de taşıyordu.Adını bile öğrenemediğim bu gazi hemşire ile ayrılığımız böyle oldu…
HARP HEMŞİRESİ GÜLTEN TOSUN
Bu yazıyı hazırlamayı planladığımda Gülten Hemşireden kısa bir özgeçmiş istedim…İşte bana yazdıkları :”Ben Gülten Tosun…Kıbrıs Gazisiyim…O sıralar Kasımpaşa Deniz Hastanesinde görev yapmaktaydım.Eşim meteorolojide çalışıyordu.Üç oğlum 1974 ve 1975 yıllarında Kara,deniz ve hava harp okullarından mezun olarak subay oldular…
(Harekat nedeniyle Meteorolog olan eşi de asker emrine alınınca…daha sonra ailede şu esprili söylem dolaşacaktır…”Evde dört asker var…Savaşa bir annemi çağırdılar!”)
18 Temmuz Perşembe günü üç arkadaşımla birlikte beni Baştabipliğe çağırdılar.Geçici görevle Mersin ‘e gideceğimizi,hemen hazırlanmamızı ve gerekli ayrıntılı emri orada alacağımızı tebliğ ettiler.
19 Temmuz günü sabah erken saatlerde ekip olarak Mersin’e hareket ettik.Ben ve arkadaşım Aysel Ekren, ana çıkarma gemisi Ertuğrul,diğer iki arkadaşım Zeynep Süngü ve İffet Şenkıl ana destek gemisi Donatan da görevlendirildik.
20 Temmuz cumartesi gecesi saat 03.00 bütün personel heyecanla bekler ve Kıbrıs’ a seyir devam ederken,saat 05.22 de komutan ana yayın devrelerinden harekatın başladığını duyurdu…
Böylelikle Kıbrıs Harekatı başlamış oldu… Her iki harekatta da görevlerimizin başındaydık..”
Gülten Tosun hemşirenin tek savaş görevi bu değil. 1992 de ki Körfez Krizinde de Batman Harp Hastanesinde görev almış… Şimdi emekli Ankara’da ve Altınoluk’ta yaşıyor…
Gülten Tosun ve arkadaşları harp gemilerimizde başarı ile görev yaptılar… Acılara merhem oldular, yaraları sardılar.Yaralılara gereğinde abla gereğinde annelik yaptılar…Şehit olanların gözlerini kapattılar…
Ben gazi karacı hemşirelerimiz de dahil bugüne kadar onlardan bahseden ,hizmetlerine yer veren bir yazı bir röportaj görmedim.Savaşın bu sessiz ve adsız kahramanları sadece onurlu görevlerinin anıları ile yaşıyorlar…Galiba bu anı –anlatı da gazi hemşirelerimizle ilgili bir ilk yazı…Selam olsun hepsine…
PEKİ YA MEKTUP NE OLDU?
Peki o mektup yerine vardı mı? Ve acaba ne yazıyordu..?
Mektup yerine vardı … Hala da bir çerçeve içinde duvarda asılı..Biraz sararmış kağıdı ve mürekkebi solmuş ama duruyor 39 yıldır…Şöyle yazıyor mektupta:
“Nur ‘um,
Hepiniz beni affedin fakat “akibet insanı aramaz,insan ona doğru koşar “der Solzenitsin,
Anneme o geceyi benim tarafımdan izah et. Yakında her şeyin düzeleceğine eminim.Daha önce dediğim gibi bir şey olursa evlen ve oğlun olursa adını BURAK koy.Seni hep sevdim…Seveceğim…
Mesut
21 Eylül 1977’de Nur’ la evlendik… Ve 24 Eylül 1979’da ilk oğlum doğdu…Tabii adı Burak…
(Star Kıbrıs)