Kemalist ideolojinin kadının özgürleşmesini, kadının eğitimi ile ilişkilendirmesinin, meseleyi ne kertede doğrulanabilir sonuçlara taşıdığı şüphelidir.

Toplumda kadının erkeklerle eşit haklara sahip olabilmesinin onun eğitilmiş olmasına, eşit haklara sahip olunca da kadının özgürleşmesinin mümkün olacağına dair Kemalist yaklaşımın, siyasal ve sosyal alanda eşit olanaklar tanımış olmasına rağmen, kadını gerçekten \'özgür\' kıldığı söylenebilir mi?

Hemen belirteyim: Cumhuriyet ideolojisinin, kadın özgürlüğünü onun eğitilmiş olmasıyla ilişkilendirmesi, bu ideolojiye özgü bir yaklaşım değildir. Tanzimat da kadın özgürlüğünü, onun eğitilmesiyle ilişkilendirmiş, ancak eğitimi özel alanla sınırlandırmıştı. Özgürleşmenin, eğitim yoluyla gerçekleştirilmesi konusunda Kemalist ideolojinin yaptığı, kadının eğitimini özel alandan kamusal alana taşımış olmaktan ibarettir. Kadın artık evinde [özel alan] değil, Cumhuriyet okullarında [kamusal alan] öğrenim görecektir...

Önemli bir nokta, Cumhuriyet\'le birlikte kadın eğitiminin kamusal alana taşınmasının, kadının kamusal alanda görünürlüğünü nasıl mümkün kılabileceğidir. Kadınlar, kamusal alanda, erkeklerle birlikte aynı sınıflarda öğrenim göreceklerdir ama bu taşınmanın, kadının görünür kılınmasını zorunlu hale getireceği de ortadadır.

Kemalist ideoloji bu meseleyi, kadının kamusal alana erkek giysileriyle çıkartılarak görünür kılınması yoluyla çözmüştür. Dikkat edildiyse görülecektir: Cumhuriyet\'in ilk on yılında toplumda eğitilerek belirli bir statü edinip öne çıkmış kadınların giyim kuşamları, erkek giyim kuşamı gibidir;- ya da kuramsal bir deyişle, eril [masculin] giyim kuşam! Ceketli, kravatlı, pantolonlu kadınlar! Eril giyimli kadınların, özellikle Atatürk\'ün çevresinde görünmeleri, bu giyim kuşam tarzının, kadınların kamusal alanda görünür kılınmalarına ilişkin bir model olarak sunulduğu anlamına gelir. Bir tür Kemalist tesettür!

Evet, \'Kemalist tesettür\';- şundan dolayı: Çünkü Osmanlı devletinde tesettür, nasıl İslamî açıdan kadının kamusal alana çıkabilmesini mümkün kılan bir meşruiyet zemini oluşturuyor idiyse, eril giyim kuşam da Cumhuriyet\'in ilk yıllarında kadının kamusal alana çıkabilmesini mümkün kılan bir meşruiyet zemini hazırlamıştır. Başörtüsü, İslamî ya da daha geniş bir ifâdeyle, geleneksel bağlamda ne anlama geliyor idiyse, eril giyim kuşam da, Cumhuriyet\'in ilk yıllarında modernlik bağlamında o anlama gelmekteydi: Toplumsal kimlik [gender] rollerinin, giyim kuşamla da dışa vurulduğu biliniyor. Erken Kemalizm, Cumhuriyet kadınının toplumsal kimliğini, eril [masculin] giysilerle belirleyerek kamusal alanda görünür kılmıştır. Bu, Kemalizm\'in kadının toplumsal kimliğini [gender] eril söylem üzerinde sabitlediğini gösterir.

Asıl soruya dönelim: Erkek egemen veya antropolojik bir terminolojiyle söylemem gerekirse, ataerkil [patriarchal] bir toplumda, kadının kurtuluşunun gerçekleşmesi söz konusu olabilecek midir? Dişil [feminin] bir söylemle dilegetirilen toplumsal cinsiyet kimliğine ilişkin feminist talep, bir çözüm sağlayabilecek midir?

Görünen o ki, modernlik, kadının toplumsal cinsiyetinin biyolojik cinsiyetiyle [sex] alımlanması bağlamında gelenekselden farklı bir konumda değildir. Modernliğin, kadın için bir toplumsal cinsiyet iktidarını inşa edemiyor olması, verili erkek egemen yapı içindeki feminist çabaların, kadının kurtuluşunu sağlayabilme konusunda, bana göre elbet, sonuçsuz kalacağını göstermektedir.

(ZAMAN)