Neden bitmemiş? 

Kim bitirmemiş?

İstanbul’dan mı gelmiş?

İştanbul’a mı gitmiş?

Vaughan ölmüş! Bugün, 121 yıl önce, 19 Haziran 1903 tarihinde. 

Londra'nın Westminster Katedrali’nin hikayesi, Başpiskopos Vaughen’in vefatıyla yarım kalan iddialı bir katedral inşaatı.

O zaman Neo Bizans usulündeki Londra'nın ve belki de tüm ülkenin en önemli Katolik ibadethanesinin ayrıntılarının farkına varmak için bir neden olsun! 

Hem İngiliz siyasi tarihi ve hem de mimarlık tarihi ile alakalıdır. 

İngiltere'de mezhep değişince, Katolik dünyadan kopup ibadet de yasaklanınca taa 1791 yılına kadar bir daha Katolik ibadethanesi açılamadı, Katolik halk mülk edinme ve miras bırakma hakkına sahip olmadı. Ancak özellikle Büyük Kıtlık ile beraber İrlanda'dan göç Katolik piskoposluğunun kurulmasını gerektirince Westminster önemli bir bölge oldu ve devamında katedrali geldi.

Tabi gotik uslübte olamazdı asla, İngiltere ibadethanelerinden farklı olmalıydı. Kaldı ki geçmişin tekrarı da olmamalıydı ama daha erken hristiyanlık dönemi ve kubbeler ile Bizans etkisiyle bir Italyan kilisesi gibi olabilirdi. Yani Pisa’daki Santa Maria Assunta Katedrali, Milan’daki Sant’ Amrogio, Revanna’daki San Vitale veya Venedik'teki San Marco gibi.

Dönemin başpiskoposu Herbert Vaughan tarafından iddialı bir proje olarak başladı. Dönemin ‘bir katedral inşası için en ideal mimardır’ denilen John Francis Bentley tarafından yapıldı.

Mimar Bentley örnek aldığı ibadethaneleri yerinde inceleme şansı oldu ama kolera salgını patlak verdiği için İstanbul’a gidip Ayasofya'yı, kubbesini, mozaiklerini yerinde görme şansı olmadı. Ama yine de Venedik'in Aziz Markus’u ve istanbul'un Ayasofya’sı onun için temel teşkil etti.

12 milyon tuğla ile 8 senede tamamlandı, ne mimar ve ne de hırslı Kardinal Vaughan neticeyi göremedi ve zaten katedral bugün bile tamamlanmamıştır. Kapalı bir havada içeri katedralin içine girdiğinizde kubbelerin içini sadece siyah görürsünüz ve ayrıntıları için mutlaka daha berrak bir havada ziyaret etmelisiniz. Bunun dahi sembolik bir anlamı var ki katoliklerin yüzyıl boyu maruz kaldıkları sıkıntıların simgesidir.

Peki İstanbul ile ilgisi nedir?

Hazreti İsa’nın balıkçı havarisi Aziz Andreas İstanbul’da vaaz verdi ve ilk piskoposu oldu. Devamında da koruyucu azizi oldu. Ona ait kutsal emanetler çarmıha gerildiği Yunanistan'ın Patras şehrinden önce İstanbul’a getirildi ve Haçlılar tarafından İtalya'nın Sarzana Katedrali’ne taşındı ve devamında da Edinburg’taki St Mary Katedrali’ne verildi.

Aziz Andreas İskoçya’nın da azizi kabul edildiği için kendisine ait bir şapelde hayatı, yaşadığı şehirlere dair  görkemli  mozaik bezemelerine rastlarsınız. Bizans Sanatı’nın güzel bir örneği.

Doğduğu şehir Beytsayda, çarmıha gerildiği ve şehit edilerek aziz mertebesine çıkarıldığı Patras şehri ve görkemli Ayasofya mozaikleri. Şapelin ortasındaki lamba ve devekuşu yumurtası sonsuzluğu simgelerken tavana ve yere serpiştirilen balıklar da Aziz Andreas'ın balıkçı olmasının simgesidir.

Katedralin avlusunda ana girişe bakınca çan kulesiyle ve yüzeyindeki mozaikleriyle çekicidir. Latince mesajın ne anlama geldiğini çözmeye çalışmak da güzeldir.

‘Domine Jesus Rex et Redemptor per Sanguinem tuum salva nos’ ile ‘Kurtarıcı Rab, kanınla bizi iyileştir’ duası vardır. 

Bir de hep Big Ben ünlü ve önemlidir ya gözümüzde; 2646 kilogramlık ağırlığı ile burada da bir Big Edward var, Aziz Edward anısına.