CHP lideri ile Başbakan arasındaki dünkü görüşme, tam üç yıl önce gerçekleşecekti. Konu yine "demokratik açılım"dı. O zaman CHP'nin başında olan Deniz Baykal, Başbakan Erdoğan'ın görüşme talebine "kameralar önünde olursa tamam" cevabını vermişti.

 

AK Parti bu şartı bir şov olarak yorumlamış ve bu çok önemli randevu gerçekleşememişti.

 

Dün, bu gecikmeli görüşme bu sefer CHP'nin talebi ile ve kameralar olmadan yapıldı. Normal olan, bu diyaloğun gerçekleşmesi. Partiler bir araya gelip canımızı yakan sorunları görüşmeyi bile beceremiyorsa, sorumlusu kamu vicdanında mahkûm edilir. Temsil yeteneği olan siyasî partilerin görüşleri değerlidir. Muhatap alınmaları, en azından saygı görmeleri gerekir. Geçmişte CHP'nin, bugün MHP'nin görüşmeyi reddetmesinin demokratik ölçülerde hiçbir gerekçesi olamaz. Kimse kimsenin malını alıp kaçmıyor; herkes zihnindekini, ufkundakini masaya koyuyor. Sonunda katılmamak veya karşı çıkmak hakkınız zaten saklı iken, diyaloğa engel koymanın koyana da ülkeye de faydası olmaz.

 

Demokrasi gücünü şeffaflıktan alır. Ülke sorunları hakkında gizli saklı şeylerin kalmaması, suistimali önler; çözümün önünü açar. Dedikodular yerine gerçek bilgilere dayanan siyaset genel çıkarlara hizmet eder. Olan biten her şeyin koca bir kameranın merceğinden bizim gözlerimize intikal ettiğini düşünün. Mercek önce görüntüyü tersine çevirir. Olan biten her şey tuba ağacı gibi başı aşağıda, kökleri dışarıda durur. Sonra demokratik tartışma ortamı gerçekleri yerli yerine oturtur.

 

Kürt sorunu herkesin mutabık olduğu esaslar etrafında çözülmeyecek. BDP aşırı özerkliğe uzanan taleplerde bulunacak. MHP üniter-ulus devleti tavizsiz şekilde savunacak. CHP lideri, ulusalcı hassasiyetlerini "şehit ailelerinin dilekleri" ile sınırlandırıp AK Parti'nin çözümüne ortak olmaya çalışacak. Ama herkes eteğindeki taşı dökecek. Hayal ürünü paranoyalar ve akıl ötesi ulusalcı hedefler gerçeğin zorlu örsünde o atılan taşlarla dövüle dövüle biçimlenecek. Sonunda ortaya çıkan çözüm, herkesin katkısı ve etkisi olan bir paydaya dönüşecek. Bütün bunların olabilmesi kameranın her ayrıntıyı görüş menzilimize olduğu gibi ulaştırmasıyla mümkün. Özgür tartışmalar, tersine duran gerçeği ayakları üzerinde yeniden önümüze dikecek.

 

Zaman Gazetesi iki gündür, hükümetin tasarladığı 250. madde değişikliği ile ilgili etkili bir gazetecilik yapıyor. Bugün en çok ihtiyaç duyulan eksikliği, yani gerçeği Zaman'ın verdiği bilgiler ve uyarılar ortaya çıkartıyor. AK Parti, son on yıl zarfında Türkiye'yi kökünden değiştirecek cesur adımlar attı. Daha iktidarda iken tarihe mal olan büyük başarılar. Akılcı, dengeli ve gerektiğinde cesur politikalarla askerî vesayetin sona erdirilmesi bu başarıların başında geliyor.

 

Eski zamanlarda büyük emeklerle vücuda getirilen eserlerin küçük bir hata ile yerle yeksan olması şu mecazla anlatılır. Hattat koca bir parşömene gece boyu uğraşarak inci gibi bir metin yazar. Mürekkep hokkasının yanında yaldız hokkası durur. Mürekkep ıslak iken yazının üzerine rıh dökülünce, elinizde pırıl pırıl parlayan bir vesika kalır. Peki bir de rıh yerine mürekkep hokkasını döktüğünüzü düşünün.

 

250. madde projesi, AK Parti'nin on yıllık emeklerinin üzerine rıh yerine mürekkep hokkasını dökmeye benziyor. Gerçekten sağlam bir pazarlık yapıldıysa ve uzlaşmaya varıldıysa? Doğruluğunu veya garantisini test edeceğimiz tek ölçü şeffaflık. Aksi takdirde AK Parti de sonuçtan emin olmamalı. Açık ve şeffaf bir tartışma ortamı, niyet ikrarı ve garantiler olmadan güven olmaz. Her şeyin o koca kameranın merceğinin önünde olup bitmesi lazım.

 

Demokrasiler ve demokratik yönetimler her zaman örgütlü-imtiyazlı grupların tehdidi altındadır. Asker vesayet sevdasından vazgeçti. Darbecilerin bileği masada bükülü duruyor. Ama hâlâ masada oturuyorlar. Henüz sağlıklı işleyen demokratik rejimin garantilerine sahip değiliz. Önce bu teminatlar devreye girmeli. Sonra? Sonrası kolay.

 

Gözümüzün önünde olup bitmeyen hiçbir uzlaşmaya evet diyemeyiz. Kamera çalışmalı.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)