Sizi memleketin kasvetinden uzaklaştırmak istiyorum bugün...
Hayatı tanımanın yolu televizyon seyretmek, değişik mekânlara gitmek, hatta gezmek de değildir. “Çok yaşayan mı bilir, çok gezen mi?” sorusunun cevabı “gezen” derler ama ben “okuyan” diyeceğim. “Sohbet” de okumanın ayrı bir yoludur. Çünkü, okumuş, terkip etmiş, okuduklarından sonuç çıkarmış insanı dinliyorsunuz.
Cem Sökmen “Eski İstanbul Kahvehaneleri”ni yazdı... Adını tam vereyim: “Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri” .
Cem Sökmen, eserini, iki yıl önce kaybettiğimiz, Türkiye’nin ender kıymetlerinden Dr. Durmuş Hocaoğlu’nun hatırasına ithaf etmiş.
Bu vesileyle Hocaoğlu’nun rahmet diliyorum. Ekşi Sözlük’te bulduğum, şu notu buraya eklemeden geçemeyeceğim.
“Kıymetini ölmeden önce anladığım, okudukça bağımlılık yaratan yazardır. Eskilerin mütebahhir dediği sıfata cuk oturan adamdır. Sahici bir entelektüeldir. Posta gazetesinde yazmadığından mütevellit fazlaca tanınmaz. Yayınlanmış 3 adet kitabı vardır, Bayburtludur. Marmara Üniversitesi fizik bölümünde doçenttir, felsefe, tarih, siyaset üzerinde yoğunlaşmıştır. Yeniçağ gazetesinde yazmaktadır.
Aksakal hocamız 23 Ekim 2010 itibariyle uçmağa varmıştır. Mekânı cennet olsun.”
(Bu notu kim yazdı bilmiyorum ama, yakından tanıdığım Hoca’yı tam anlatmış.)
Cem, Hoca’nın fakültedeki odasının “aydın iletişim ortamı” olduğunu çok iyi biliyor. Rahmetli hocam Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın odasında da çok şey öğrenmişimdir. En son gittiğim halkalardan biri Enderun Kitabevi’nin Beyazıt’ta Beyazsaray’daki daracık ama sımsıcak, aydınlatıcı halkasıydı.

***

Neden eskiden ve neden şimdi değil? Neden insanların belli zamanlarda toplanıp sohbet ettiği mekânlar yok. Belki var. Ama muhakkak eskiden daha çok vardı. Meyhanelerde toplanmaları “aydın iletişimi” olarak asla görmeyin; zihinleri bulanmış, ağızları çarpılmış insanların anlattıklarından bir “hayır” çıkmasını beklemeyin... “Hayır” çıkacak sohbetler kahvenin telvesindedir!
Birçok dergi, birçok kitap kahvehane sohbetlerinde filizlenip şekillenmiş ve hayata geçmiştir.
Bu dergilerden biri Dergâh’tır. Millî Mücadele’nin fikrî destekçisi Dergâh (1921-1923, 42 sayı), İşgal altındaki İstanbul’da İkbal Kıraathanesi’nde doğmuştur. (Benim için iki dergi çok önemliydi: Türk Yurdu ve Dergâh... Dergâh üzerine ayrıntılı çalışmamız var; ileride yazacağım.) Cem Sökmen de kitabında İkbal Kıraathanesi’ne ayrı bir yer ayırmıştır.

***

Cem Sökmen, bizi kültür mekânlarında dolaştırdı. Kendimizi tanımanın bir yolunu gösterdi. Çok rahat okunur, merak uyandırıcı bir kitaba imza attı. Üslûbu, eserlerinin arkasının geleceğini gösteriyor. Bizi merakta bırakma Cem!
(Eski İstanbul Kahvehaneleri, Ötüken Yay., 0212 252 03 50)

(YeniÇağ gazetesinden alınmıştır)