Akdeniz’de kılıçlar çekildi. Bir tarafta burnundan kıl aldırmayan Güney Kıbrıs, diğer yanda ise bu zamana kadar ılımlı havasını korumaya çalışan ülkemiz ve Türkiye Cumhuriyeti… Siyaset bilimi okumadım, petrol aramaları konusunda en ufak bir fikrim yok. Ancak yaşanılan bu gelişmeler üzerine bir şeyler yazmamak imkansız… Okuyacağınız bu yazıda tam anlamıyla konunun uzmanı olmayan, halkın içinden kopmuş gelmiş bir kişinin sondaj değerlendirmesini bulacaksınız.  Daha doğrusu endişelerini ve umutlarını…

Neyse konuya dönecek olursak, bir süredir adamızın dört bir yanında petrol ve doğalgaz yatakları olduğu konuşmaları gündemdeydi.  Bu dönemde en büyük zenginlik petrol zenginliği… Bu kaynağı elinde bulunduran ülkeler büyük bir kudrete de sahip oluyorlar. Tıpkı Amerika Birleşik Devletleri gibi…  Paraya da para demiyorlar. Dünya borsalarını ellerinde tutuyorlar, kafalarına estikçe endeksleri bir aşağı bir yukarı zıplatıyorlar. Yani hayatınızı ve geleceğinizi uzaktan kumanda ediyorlar.

Zaten her zaman için bir ‘Megalo İdea’ düşüncesinde olan Yunanistan ve Rum Yönetimi de bir anda kucağında bulduğu bu küçük servet için sessiz ve derinden pazarlıklar yapmaya başladı. Ben bu konunun aksedildiği gibi bir anda ortaya çıktığını düşünmüyorum. Anlaşılan o ki Güney, uzun bir süredir adadaki kaynaklarla ilgili hummalı bir çalışma içerisindeymiş. İşin garibi de yine her zaman olduğu gibi birileri çalışırken bizim hükümetimizin, devlet adamlarımızın başka boş işlerle uğraşmaları Alem aya gider biz yaya sözü resmen bizim için söylenmiş. Sendikalarla, gelmiş geçmiş hükümetlerle uğraşmaktan aklı-selim kişilerin yapacağı işleri bir yana bırakmış, gereksiz konulara harcamışız tüm gücümüzü…

 Her neyse… Adanın dört bir yanında zengin yataklar olduğu söylemleriyle birlikte bu sefer de bu kaynakların sahibi kim tartışmaları başladı. Yıllardır bir bölünmüşlük içerisinde olan Kıbrıs adası, bu yeni tartışmayla büyük bir ayrımın daha kıyısına geldi. Önce karşılıklı gözdağlarını izledik. ‘Ben bunu ararım da çıkarırım da’ diyen Rum tarafına, ‘hele dene de bir gör’ mesajları verdik anavatanımızın desteğiyle beraber…

 Avrupa Birliği’nin en şımarık çocuğu olan Rum Yönetimi de nasılsa arkamda ağabeylerim var’ diyerek zaman zaman çizmesini aştı ve bildiğini okudu. Televizyon kanallarını dolaşırken gördüm Güney’in arama faaliyetlerine başladığını. Türkiye televizyonları da dahil herkes son dakika olarak verdi gelişmeleri… Telefon bağlantıları, tehditkar açıklamalar ve ‘sıcak savaş kapıda’ söylemleri aldı başını yürüdü.

 Bense acaba Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı ne olur diye düşünürken gereken açıklama Sayın Erdoğan’dan geldi: Gerekeni yapacağız..

 Bu zamana kadar yahu Türkiye nereden hak sahibi oluyor, gözünü bizim petrolümüze dikti diyenlere sorarım, siz sahip çıktınız mı elinizde olanlara. Yahu bir bakmadınız bile bu adanın altında ne var üstünde ne var diye. Onu da mı istediniz başkaları yapsın da önünüze koysun. Saçma hem de çok saçma. Yahu Amerika  bile dikti gözünü be bu yataklara… Şirketler ihalelerini hazırlamaya başladılar. Üstelik daha ortada yatakların potansiyeline dair açıklanmış net bir veri bile yokken. Peki biz ne yaptık? Bu konuda uzmanlarımıza, avukatlarımıza, akademisyenlerimize fikir danışıp söz hakkı tanıdık mı? Hayır. Koskocaman bir hayır.

 Her neyse Allahtan Türkiye yine bizim yerimize düşündü gerekli açıklamaları yaptı da meydanın boş kalmadığını anladı herkes. Şimdi akıllarda kalan tek bir soru var: Sıcak savaş çıkar mı? Malum acılarla, savaşlarla yıpranmış bir milletiz.  Ben bu konuda bir sıcak savaş çıkacağını düşünmüyorum. Her iki ülkede bu riski göze alamayacak durumda. Çünkü her iki devlette dünyaya ‘ben barış istiyorum’ mesajı vermeye çalışıyor. Peki o zaman olacak olan nedir? Her iki devlet kendi sınırlarını çizecek, kendi bütçesi ve ekibiyle arama çalışmalarını gerçekleştirecek. Her zaman olduğu gibi onlar orada mesut mutlu, biz burada huzurlu yaşayacağız.