O dünyaya kulakları sağır olanların pek fark etmediği bir fırtınaydı bu.
Dilden dile dolaşarak dindar evlere girdi.
Başucu kitabı oldu.
Sattı…
Çok sattı.
Birkaç nesli etkiledi.
İSİMLERİ ÇOCUKLARA VERİLDİ
Bu ‘erken dönem’ hidayet romanı, o denli etkili oldu ki…
Romanın kahramanlarının isimleri, çocuklara verildi:
Bilal’ler, Feyza’lar, Hilal’ler…
Hep o romandan çıktı.
Yazarı Şule Yüksel Şenler şöhret oldu.
Şule Hanım o denli şöhret oldu ki…
Onun gibi baş bağlayanlar çıktı.
Onun gibi baş bağlayanlara ‘Şulebaş’ diye hakaret edenler de çıktı.
YOKSUL İSTANBUL SOKAĞI
Ne vardı romanda?
Şunlar vardı:
- Eski, yoksul bir İstanbul sokağı…
- O sokağın dinine bağlı, iyilik dolu insanları…
- Dindar ve yoksul sokağın gözbebeği üniversiteli Bilal…
- Sokağın dışarıdan gelen bir etkiye maruz kalması…
- Zenginlik sembolü bir apartmanın sokağın ortasına dikilmesi…
- O apartmandaki dejenere hayatın sokağı ufaktan tahribi…
- Apartmandaki güzel ve zengin kız Feyza’nın Bilal’e çengel atması…
- Küskünlükler, öfkeler, teslim olmamalar…
- Temiz bir aşk…
- Hidayete eriş…
- Başların örtülmesi…
Falan…
HİDAYETİ DOĞURAN AŞK
Naif bir öyküdür ‘Huzur Sokağı’nda anlatılan…
Çoğunluğun dejenere edici zalim baskısı karşısında direncini korumaya çalışan yoksul bir İstanbul sokağının öyküsü anlatılır öncelikle…
- Yoksul ama dindar…
- Yoksul ama mutlu…
- Yoksul ama dayanışmacı…
Sadece sokağın öyküsü yoktur romanda…
Yoz hayatlar yaşayan zengin Batılılaşmış tiplerin aşağılamalarına, alaylarına, acımasızlıklarına karşı, “Ben inancımı yaşamak istiyorum” diyenlerin vakur direnişi de vardır.
Aşka da yer verilmiştir.
Hidayeti doğuran aşka…
Ya da…
Aşkı da doğuran hidayete…
HÂLÂ UNUTULMADI
Bütün hidayet romanlarında olduğu gibi ‘Huzur Sokağı’nda da sorunlar vardır:
- Tek katmanlıdır mesela…
- ‘Dindar iyiler / din düşmanı kötüler’ kategorisine yaslanır.
- Maksadı ‘insanlık hallerini’ ortaya dökmek değildir, okuyanları hidayete erdirmektir.
Bütün bu sorunlara rağmen fena halde saf, temiz, alçakgönüllü, iyi niyetli bir romandır. Bunca zaman sonra hâlâ unutulamamasında ‘romanın gücü’nden ziyade bunların payı vardır,
Eski, yoksul bir İstanbul sokağı... Dindar ve yoksul sokağın gözbebeği üniversiteli Bilal... Zenginlik sembolü bir apartmanın sokağın ortasına dikilmesi... Apartmandaki güzel ve zengin kız Feyza’nın Bilal’e çengel atması... Temiz bir aşk... Hidayete eriş... Başların örtülmesi...
FİLMİ ÇEKİLMİŞTİ
‘Huzur Sokağı’nın filmini çekmişti Yücel Çakmaklı.
Adına ‘Birleşen Yollar’ demişti.
Türkan Şoray ve Ekrem Bora vardı başrolde…
Romandaki ‘bildiri’ filme tam olarak yansımamıştı ama yine de idare ederdi.
İslamcı / Mukaddesatçı / Maneviyatçı kesimler, menkıbelere bayılır.
O dönem Türkan Şoray’ın oynadığı rolden etkilendiği, gözyaşlarına boğulduğu, yaşadığı hayatı bıraktığı yolunda iddialar menkıbeler, dolaşıyordu küçük, yoksul ve dindar evlerde...
‘HUZUR SOKAĞI’NDAN BUGÜN DİZİ ÇIKAR MI
ATV kolları sıvamış…
Bilal bulunmuş, Feyza bulunmuş, Hilal bulunmuş…
‘Huzur Sokağı’ dizi oluyormuş.
Keşke yapmasalar…
Keşke vazgeçseler…
Çünkü…
‘Huzur Sokağı’ bugün için ancak ‘eskide kalan güzel günler’ öyküsünden başka bir şey değil.
‘Huzur Sokağı’ diye bir şey yok.
Roller değişti.
Duygular da…
Sınıflar da…
KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI
O yoksul dindar sokak yok artık…
O sokağın sakinleri zengin olan oldu, zengin olamayanlar da en azından orta sınıf oldu.
Apartmanları dejenere Batıcı tipler dikmiyor, muhafazakar müteahhitler dikiyor.
Bilal’in altında cip var…
Liberal tezlere bel bağlayan Bilal, muzaffer bir tebessümle gidiyor memleketin en mühim üniversitesine…
Romanda ‘ezici, baskıcı, Batıcı’ diye lanetlenen adam, ‘gittikçe yoksullaşmış tekaüt bir CHP’li’den başkası değil. Eski gücünden eser bile yok yani…
Buram buram iyilikle çevrili sokak sakinleri, intikam peşinde: Kendilerine kötülük yapanların defterlerini dürmekle uğraşıyorlar.
Yani demem o ki:
Köprünün altından çok sular aktı.
Eğer ‘Huzur Sokağı’nı dizi yapanlar...
Olaya ‘bir zamanlar böyleydiler’ perspektifiyle yaklaşacaklarsa sorun yok…
Ama hâlâ geçerliliğini koruyan bir öyküye yaklaşır gibi yaklaşacaklarsa…
İşte orada sorunlar başlar…
Çünkü artık ‘Huzur Sokağı’ndan, bugüne dair bir dizi çıkmaz.
Çıksa çıksa ‘belgesel’ çıkar, ‘tarihi film’ çıkar…
Olimpiyatlarda neden başarılı olamıyoruz
- Futbolla yatıp futbolla kalktığımız için… (Gerçi futbolda da halimiz harap ama neyse…)
- Çinlilerdeki azim bizde olmadığı için…
- Başbakan’ın atletlerimize “Hızlı koşun”, güreşçilerimize “Künde atmayı öğrenin”, boksörlerimize “Kontra yumruklara dikkat edin” türü taktiklerine gereken ehemmiyet verilmediği için…
- Tezcanlı olduğumuz için…
- Artistik hareketleri sadece sokaklarda birbirimize karşı yapmaya meyyal olduğumuz için…
- Fileli sporlarda kadın takım oyuncularına ‘peri’, ‘sultan’ türü lakaplar takarak hep abartılı bir gazlama içinde olduğumuz için…
- Başkaları tarafından yetiştirilen sporcuları, son anda ülke vatandaşı yapıp yarışmalara göndermeyi ihmal ettiğimiz için…
- “Hadi aslanım, hadi koçum, kap madalyayı gel” diyerek sporcularda aşırı strese yol açtığımız için...
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)