Tarih 23 Mart 1933 Perşembe… Almanya’da Hitler dönemi başlamıştır… Demokratik hakları rafa kaldıran yasalar birer birer çıkarılmaya başlanmıştır. Bunlar arasında “Devlet Memuriyetinin Meslek Olarak İfasına Yeniden Dönüş Kanunu” da vardır. Bu yasanın asıl amacı Yahudi’leri işten çıkarmak, yerlerine yeni rejime bağlı olanları yerleştirmektir. Üniversitelerde işten çıkarılacakların listesi elden ele dolaşmaktadır.

 

* * *

 

Frankfurt Üniversitesi Patoloji Kürsüsü Profesörü Philipp Schwartz, o gün öğleden önce Frankfurt Şehir Hastanesi bahçesinden geçerken meslektaşı Albert Wilhelm Fischer ile karşılaşır. Prof. Dr. Schwartz, anılarında şöyle yazıyor; “Endişeli bir şekilde bana hala niye Almanya’dan kaçıp gitmediğimi sordu. Hemen bugün ortadan kaybolmamı,  aksi takdirde tutuklanacağımı söyledi. Ardından da ‘umarım geç değildir’ dedi.” Prof. Schwartz’a kısa bir süre sonra bu kez  Öğretim Üyeleri Birliği Başkanı olan meslektaşı Dr. Kurt Rheindorf telefon eder ve “en kısa sürede Almanya’yı terk etmesini” önerir.

 

* * *

 

Prof. Dr. Schwartz, anılarında “Birkaç gün önce polisler evimde makineli tüfek sakladığım gerekçesiyle Frankfurt’ta oturduğumuz Haardtwald Caddesi 2 adresindeki evimizde arama yapmıştı. Ardından polis şefi, bana arkadaşım Dr. Viets aracılığıyla haber göndermişti… Aslında benim suçsuzluğuma inandığını, ama benim ve diğer bazı profesörler hakkında soruşturma açması için kendisini zorladıklarını arkadaşıma söylemişti… Ülkeyi terk etmemiz istendiği apaçık ortadaydı” diyor.

 

* * *

Prof. Dr. Schwartz, 23 Mart’ta kararını verir. Üniversitedeki odasında yıllarca biriken kitaplarını, araştırma notlarını, belgelerini daha sonra kendisine göndermesi için meslektaşı Bieling’e teslim eder.  Eve gidip yanına 6.5 yaşındaki oğlu Andre’yi alır,  Zürich’te yaşayan kayınpederi Sinai Tschulok‘un yanına gitmek üzere trene biner. Aynı gün gece yarısı Zürich’e ulaşır. 2,5 yaşındaki kızı Susan ve karısı Vera da birkaç gün sonra yine yanlarında birer bavul ile Zürich’e giderler.

 

* * *

Schwartz, 19 Temmuz 1894’da dönemin Macaristan İmparatorluğu’ndaki Banat kentinde doğmuş…  1914-18 yılları arasında Macaristan Ordusu’nda piyade birliğinde subay olarak görev de yapmış. Galiçya Cephesi’nde Osmanlı’nın müttefiki olarak çarpışan Macar birliğindeymiş. 1912 yılında başladığı Budapeşte Tıp Fakültesi’nden 1919’da mezun olmuş… Aynı yıl Macaristan’da Yahudilere karşı tutumun başlamasıyla Almanya’ya göç ederek Frankfurt Üniversitesi’nde göreve başlamış. Erken doğan bebekler üzerinde tanınan bir otorite olan Schwarz  1927’de profesör olmuş… 1930’da Alman vatandaşlığına geçmiş… Schwartz’ın kayınpederi Sinai Tschulok da “canlılar arasında evrimsel ilişkileri” inceleyen kladistik dalda dünyaca ünlü bir biyologdur. Ukrayna doğumlu Yahudi olan Tschulok 1905’teki Rus devriminden sonra Zürich’e göç edip yerleşmiş…

 

* * *

Zürich’te kayınpederinin Platten Caddesi 2 adresindeki evine yerleşen Prof.  Schwartz anılarında, “Paniğe gerek yoktu, organize almalıydık” diyor. Hemen kolları sıvar ve Hitler yönetiminden kaçan Yahudi bilim adamlarına iş bulmak üzere Zürih’te “Yurtdışındaki Alman Bilim Adamlarına Danışma Cemiyeti”ni kurar. Mayıs’ta faaliyete geçen derneğin adındaki “Danışma” daha sonra  “Yardım”a çevrilir.  Zürich’te yayınlanan Neue Zürcher Zeitung (NZZ) gazetesine iç sayfalarda kibrit kutusu büyüklüğünde bir de ilan verilir. Bilim adamlarından başvuru yağar. Bu arada kimin gönderdiği belli olmayan bir kart gelir derneğe… Üzerinde zor okunan bir yazıda, “Cenevreli Prof. Albert Malche ile temasa geçilmesi” öneriliyordur…

 

* * *

Genç Türkiye Cumhuriyeti, ilk on yılda önemli sosyo-ekonomik reformlar yapmasına rağmen bilimde beklenen ilerleme yapılamamıştı. Osmanlıdan devralınan Darülfünun medrese yapısından kurtulamıyordu. Atatürk ancak 1930lı yıllarda yüksek öğrenimle ilgili konulara el atabilmişti… Bu çerçevede üniversite reformuyla ilgili Cenevreli Pedagoji Profesörü Albert Malche, davet edilip bir rapor hazırlanması istenmişti…

 

* * *

16 Ocak 1932’de Türkiye’ye gelen Prof. Malche,  liseleri gezer, Darülfünun’da derslere girer, öğretim üyeleriyle görüşür,  kitapları inceler ve birkaç kez gelip gittikten sonra 1 Haziran 1932’de 66 sayfalık bir raporunu sunar. Atatürk raporu okuyarak önemli gördüğü konuların altını çizer, notlar alır. 13,5 x 18,5 cm. boyutlarında ve üzerinde G.M.K. (Gazi Mustafa Kemal) başlığını taşıyan bir deftere kurşun kalemle yazılan bu notlar, -Malche raporunun Atatürk tarafından okunan işaretli nüshasıyla beraber- Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Atatürk Arşivi’nde muhafaza ediliyor. “Rapport sur l’universite d’İstanbul” başlıklı daktilo ile yazılmış raporun bir kopyası da İsviçre’de Bern’de Devlet Kütüphanesi’nde bulunuyor.

* * *

Prof. Malche’nin raporu, hükümetin ve Atatürk’ün görüşü doğrultusunda Darülfünun kapatılıp yerine 1 Ağustos 1933’de İstanbul Üniversitesi kurulur. Ancak yeni üniversitede öğretim üyesi nasıl temin edilecektir…  Dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip, yeni üniversitede eski Darülfünün hocalarından olup görevden alınmayanların, yurtdışına eğitim için gönderilmiş olan gençlerin ve yabancı öğretim üyelerinin görev yapacağını açıklar.

* * *
Bu sorunun nasıl çözüleceğini düşünen Prof. Malche için aslında Zürich’teki dernek bulunmaz bir fırsattır. Çünkü, Prof. Malche, raporu hazırladıktan sonra da 1934 yılı sonuna kadar yeni üniversitede müşavir sıfatıyla görev yapar.  Prof. Schwartz, derneğe gelen karttaki telefonu arayınca karşısına Prof. Malche çıkar. Prof. Schwartz’a, Türkiye’nin öğretim üyesi gereksinimi olduğunu, hemen Ankara’ya gidip görüşmesini önerir. Ankara’ya sorulur. Gelen telgrafta derneğin bir temsilcisinin acilen Ankara’ya gelmesi istenir.

* * *

Prof. Schwartz, 5 Temmuz 1933 günü trenle İstanbul’a varır.  Trenden iner. Sağa sola bakınır, kimse yoktur. Neden sonra bir kişi gelip “Acaba Prof. Schwarz  siz misiniz” diye sorar. Bu kişi doktorasına Almanya’da yapan Prof. Dr. Kerim Erim’dir. Üniversite reform komitesi üyesidir. Erim, Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nden matematikçi Prof. Schwartz’ı tanımakta… O da uzun sakallı, filozof görünüşlü biri olduğu için sakalsız Philipp Schwartz’ı tanımaz ve görünce şaşırır. Onu alıp üniversiteye götürür, gezdirir. Ertesi sabah da Ankara’ya yolcu eder.

 

* * *

Ankara’da ertesi gün önce Prof. Malche, Salih Zeki Bey ve Bakanlık Müsteşarı Rüştü Uzel ile buluşan Prof. Schwartz, saat 14:00’de bakan Dr. Reşit Galip’in başkanlığındaki toplantıya katılır.  Toplantıda Fransızca konuşulur. Prof. Schwartz anılarında görüşmeyi şöyle yazıyor; "Unutamayacağımız o yedi saat boyunca olağanüstü bir çalışma gerçekleştirdik. Bitince dışarısı henüz aydınlıktı, vedalaştık. Zürich'e telgraf çektim. ‘Üç değil otuz bilim adamı için anlaştık’ diye yazdım"

 

* * *

Bakan Galip, toplantı sonunda şöyle konuşur: "Bugün emsalsiz bir işin yapıldığı çok önemli bir gündür. 500 yıl önce İstanbul fethedildiğinde Bizanslı bilim adamları İstanbul'u terk etmişlerdir. Buna mani olunamamıştı. Bunların çoğu İtalya'ya gitti. Bunun sonucu olarak da Rönesans İtalya'da doğdu. Bugün bunun tam tersi olarak Avrupa'dan bilim adamlarının İstanbul'a gelmelerinin anlaşmasını imzaladık. Bunun ülkemize katkıda bulunacağını ümit ediyoruz. Siz Avrupalı bilim adamları bize ilminizi, metotlarınızı getirin, gençlerimize ilerlemenin yollarını gösterin.”

 

* * *


İşte genç Türkiye Cumhuriyet’in, o dönem Hitler zulmünden kaçan Yahudi bilim adamlarıyla yüksek öğrenimde devrimi başlatan ilk adımı böyle atılıyor. Türkiye’ye gelen önemli bilim adamlarından Prof. Fritz Neumark ile 1980’li yıllarda Almanya’da bir akşam saray benzeri bir ortamda bir araya gelmiştik. Tek kişilik bir koltukta oturuyordu. Yaşlanmıştı. Yavaşça, alçak ses tonuyla konuşuyordu. Eşimin de bulunduğu akşam ben onun koltuğunun yanında yere dizlerimi koyup yanında aynı hizada anlattıklarını sessizce dinledim.

 

* * *

Konuşmasının bir yerinde hatırladığım kadarıyla şöyle demişti: “Bilimde Türk-Alman mucizesi için iki devrim var. Biri 1905 Rus devrimi, diğeri 1923 Cumhuriyet Devrimi… Atatürk olmasıydı kesinlikle bu olmazdı… Ama Rus devrimi de olmasaydı belki olmazdı… Tschulok Ukrayna’yı terk edip Zürich’e gelmezdi. Schwartz da kayınpederine sığınıp bunları organize edecek imkanı bulamazdı. Mucizeyi yaratan iki devrimdir… Ankara’daki ilk toplantı günü de Alman-Türk Mucize Günü’dür… ”

 

* * *

Bunları niçin yazıyorum… Son zamanlarda bir “Einstein’ın Atatürk’e Mektubu” hikayesi çıktı. Böyle bir mektup yok. Einstein imzalı Başbakan İsmet İnönü’ye 17 Eylül 1933’te yazılmış bir mektup var. 40 kadar Yahudi profesöre iş verilmesi için rica ediyor. 14 Kasım 1933’de verilen cevapta bunun mümkün olmadığı kibarca bildiriliyor. O tarihte Prof. Schwartz ile anlaşma zaten yapılmış.  Mektup Paris’te 1912 yılında kurulmuş “Œuvre de secours aux enfants” (OSE) adlı dernektan geliyor. Derneği başkanı Albert Einstein… Avrupa’da olmadığını gösteriyor. Einstein’ın muhtemelen derneğe ait boş bir kağıtlara gerekirse kullanılabileceği ümidiyle imza atıp bıraktığı tahmin ediliyor…

 

* * *

Bu mektubun hikayesi aslında başlı başına bir yazı konusu… Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bu mektubu ortaya çıkaran haber için yıllarca önce Cumhuriyet gazetesinde bir yazara araştırma ödülü vermişti. Ancak o günlerde tarihçi Murat Bardakçı, mektubu daha önce yayınladığını belirterek “Haberi ben yaptım, ödülü başkası kaptı” diye itiraz edince cemiyet ödülün verilmesini iptal etmişti. Bu arada mektuba aracılık eden ve tercümesini yapan diş hekimi Samy B. Günzberg’in hikayesi de ayrı bir yazı konusu olabilir.

 

* * *

Aslında ben Prof. Schwartz’ın yaptığı anlaşma ile o dönem toplama kampından çıkarılıp Türkiye’ye gelmesi sağlanan dünyaca ünlü diş hekimi Prof. Alfred Kantorowich’i yazacaktım. Dünyada diş sağlığının babası olan ve Türkiye’de diş hekimliğinin temeli atan Prof. Kantorowich 6 Mart 1962’de Bonn’da ölmüştü. Birkaç gün önce onun 53. ölüm yıldönümüydü. Onu anısına bir şeyler yazmak istemiştim. Onu gelecek sefere yazacağım.

Önce bu mucizenin mimarı Prof. Dr. Philipp Schwartz’dan başlamanın daha doğru olacağını düşündüm.

 

* * *

 

Çünkü Hitler sonrası dönmek için yaptığı başvurular Frankfurt Üniversitesi tarafından ret edilen Prof. Schwartz, Almanya’ya kırgın olarak 1 Aralık 1977’de ABD’nin Florida Eyaleti Fort Lauderdale kentinde öldü. 2014 sonlarında Frankfurt Üniversite Hastanesi’nin bahçesinde onun anısına bir anıt açıldı. Törende konuşan Frankfurt Goethe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.  Manfred Schubert-Zsilavecz, gerek Hitler döneminde gerekse daha sonraki yıllar üniversitenin Prof. Schwartz’a karşı tutumundan dolayı yıllar sonra özür diledi. 1933-1953 arasında Türkiye’ye hizmet veren Prof. Schwartz, Türkiye’de ise unutulmadı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından 2002’de ölümünün 25. yılında Avicenna (İbni Sina) Madalyası ile onurlandırıldı.

 

* * *

Türkiye bu bilim adamlarına genelde her zaman müteşekkir olmuş, onlar da aynı duygu içinde olmuşlar. Örneğin yine Prof. Schwartz’ın açtığı yoldan Aralık 1933’te Türkiye’ye gelenlerden Prof. Gerhard Kessler,  18 yıl İstanbul Üniversitesi’nde Sosyal Politika Kürsüsü’nde, sosyoloji, iktisadi bilimler, siyaset bilimi ve yerel yönetimler dersleri vermiş… Prof. Kessler, 1963 yılında 80. yaş gününe birkaç gün kala Kassel’de bir huzur evinde hayata gözlerini yummuş… Türkiye’de İşçi Sigortaları Kurumu ile  İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun kuruluşunda da görev alan Prof. Kessler,  konuşmalarında hep şöyle demiş… "Asil ve şövalye ruhuna sahip Türk ulusuna bana bu imkanı tanıdıkları için ebediyen müteşekkir kalacağım."