Batılı bir ülkenin Kıbrıs ile ilgili diplomatıyla öğle yemeğinde bitip tükenmeyen konumuz Kıbrıs diplomasisini tartışıyoruz.
“Herkes Kıbrıs Türk tarafının baş müzakerecisi Osman Ertuğ’dan ve katı yaklaşımlarıyla her konuda adeta tıpa vazifesi gördüğünden yakınıyor” dedi.
“Nasıl yani? Eskiden Mümtaz Soysal’dan yakınırlardı şimdi Osman Ertuğ’dan mı?” dedim.
“Aynen öyle… Her gelen diyor ki yaratıcılığı olmayan, her yeni fikre karşı çıkan adeta soğuk savaş dönemi Sovyet diplomatları gibi yaklaşan bir adam…”
Rum tarafının baş görüşmecisi ile yapılan ilk toplantıda Ertuğ’un çok tutuk olduğu, Rum görüşmecinin onu adeta çocuk azarlar gibi azarladığını ancak görüşme sırasında her iki tarafın sunduğu sözlü politika çerçevesinin çözüm umudunu güçlendirecek nitelikte olduğunu vurguluyor kaynağım.
“Yani niye Ertuğ hedefte?” diyorum, cevap alamıyorum… Ama bir süre sonra elime bir başka not geçiyor bir yerlerden. Ertuğ’un görüşmede neler üzerinde durduğunu içeriyor not. Bu metinde yazılanlara göre Ertuğ görüşmede son süreçte varılan görüş birliklerinin (ki bunlar Downer tarafından taraflara sunuldu) temel olması gerektiğinden, sürecin bir yol haritası olmasının şart olduğundan, al-ver prosedürü dâhil iki taraf arasındaki temasların en son 2014 baharına kadar tamamlanarak kalan pürüzlerin 2014 bahar aylarında, mesela Mayıs başında, toplanacak bir uluslararası konferansta ele alınıp nihayetlendirilmesinden bahsetmekte.
Rum görüşmecinin takvim ve yol haritası fikirlerine bilindik “Oxi” karşı duruşuna rağmen Ertuğ’un son bir mülakatında da dediği gibi “Bizim açımızdan yeni tur müzakerelerde görüşülecek noktalar nettir. Müzakereler somut bir noktaya ulaşmışken kesildi. Bazı görüş birliklerine vardık. Bunların müzakerelerin gidişatı için temel teşkil edebileceğini düşünüyoruz. 2010'da Cumhurbaşkanı Eroğlu, Talat-Hristofyas anlaşmalarına bağlı olduğunu netleştirdi. Bugün Kıbrıs Rum tarafından benzer tavrı sergilemesini bekliyoruz. Sayın Anastasiadis'in ve çalışma arkadaşlarının önceki dönemin görüş birliklerine sadık kalmaları halinde çözüm yolu kısa olacak. Ancak müzakerelerin başına dönmeye çalışırsak çözüm gecikecek” izahı aslında niye hedef tahtasına oturtulduğunu da gösteriyor.
Bilindiği gibi Rum tarafı ısrarla sanki müzakere zemini net değilmiş gibi “müzakere zemininin netleştirilmemesi ve Türk tarafının iki devlet veya konfederasyondan bahsetmekten vazgeçmemesi” talepleriyle kafa bulandırmaya çalışıyor. Nitekim bu konu Anastasiades’in BM Genel Sekreterine yazdığı 17 Eylül mektubunda da ağırlıklı olarak ele alınmış.
Diplomat kaynağıma soruyorum, “Anastasiades’te bir değişiklik fark ediliyor mu?”
Gülüyor. “Anladım sorunu… Evet, giderek cesareti artmakta. Hatta biraz ukalalaşmaya bile başladı. Downer ile yaptığı son görüşmede burnu oldukça havada bazı aşırı taleplerde bulunmuş.
Peki bu durum sağlıklı mıydı… Diplomat kaynağıma göre oldukça sağlıklı. “Nihayette aslına geri dönüyor. Bildiğimiz burnu havada, ukala Anastasiades geri geliyor.”
Peki Downer bu durumdan memnun mu? Kaynağım onu bilemeyeceğini ama giderek Rum kesiminin daha az “krizdeyiz” özrünü kullanabileceğini, işin artık yavaşça ciddileştiğini anlatıyor.
Nitekim Ankara’da artan Kıbrıs trafiği de Kıbrıs diplomasisinin tekrar canlanmakta olduğunu vurguluyor.
Önce İngiltere’nin Kıbrıs’ta görev yapan Yüksek Komiseri (büyükelçisi) Matthew Kidd buralarda idi. Birlikte çay içip görüşmelerde gelinen noktayı değerlendirdik. Yüksek Komiser Kidd gelinen noktadan çok umutlu ve gerek Rum basınında gerekse Türk basınında hakkında çıkan haberlere gülüp geçiyor, “önemli olan bir an önce bu sorunun anlaşma ile nihayetlendirilmesi, bir fırsatın daha heba edilmemesi” diyor.
İzlenimim Ekim başında– hatta BM çevrelerine göre bayram öncesi ve mümkün olabilirse New York genel kurul ziyareti sırasında bir sosyal yemek ile – başlayacağı beklenilen yeni sürecin dört-beş aylık bir süratli görüşme maratonundan sonra Şubat-Mart gibi Uluslararası Konferans aşamasına gelinebileceği hesaplanıyor.
Görüşmemizin kuralı gereği Kidd ile ne konuştuğumuzu tabii ki yazamam ancak benim değerlendirmelerimi itirazsız dinlemesinden anladığım benzer bir görüş sahibi İngiliz yüksek komiser.
Kidd’den hemen iki gün sonra BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer Ankara’da idi. Enteresan bir şekilde Yunanistan ile görüşmeden doğrudan adadan Ankara’ya geldi bu kez Downer. Demeseydi iyi olacaktı ama Rum tarafının “sözlü” Maraş önerisini iletmeye kalkınca soğuk rüzgarlar esmiş Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı toplantıda.
“Gündemimizde değil… Öncelikli hedef bütünlüklü çözüm. Bir adım ileride olma kararız devam ediyor ama daha önce attığımız adımların karşılığında Rum tarafı hiç adım atmadı. Hele biraz bize yanaşsınlar, durumu değerlendiririz Kıbrıs Türk tarafı ile birlikte,” gibi konuşmuş Davutoğlu.
Malum Kıbrıs Türk tarafı ve Ankara yeni sürecin takvimi olmasını, süreci akamete uğratan tarafın nasıl cezalandırılacağının veya diğer tarafın nasıl ödüllendirileceğinin şimdiden belirlenmesini talep ediyor. Eskiden kulağa hikâye gibi gelen bu talep KKTC’deki yeni hükümet ile daha da anlam kazandı. Koalisyon hükümetinin her iki kanadında “yerel siyaset” vurgusu yapılırken bilhassa Demokrat Parti kanadında takvim ve ceza maddesi talepleri çok eskiden beri talep edilmekte.
Geçen hafta kısa bir görüşme imkanı bulduğum Dışişleri Bakanı Nami Özdil de gayet net olarak hükümetin hedefinin bir an önce bütünlüklü çözüme ulaşmak olduğunu, Maraş ve sair tali hedeflerle temel hedefin sulandırılmasını kabul edemeyeceklerini vurguladı.
Doğrusu Özdil’in bu dönemde dışişleri koltuğunda oturması büyük bir kazanç Kıbrıs Türk tarafı için. Dışişleri Bakanlığı’na giden, hedefleri, politikaları anı anına takip eden, hamaset dışında fikir üretmeye çalışan siyasetçi eksiği felaket hissedilmekte idi. Nitekim Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile birlikte BM genel kurul çalışmalarına yıllardan sonra ilk kez bir dışişleri bakanının gitmesi çok doğru bir gelişme olmuştur. Özdil’in cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışmaya gayret ettiğini söylemesi de kanımca siyasi olgunluğun bir göstergesi niteliğinde idi. Güzel başlangıç ama siyaset belli olmaz, hayırlısı diyelim.
(Star Kıbrıs'tan)