On beş gün önce kalp krizi geçiren annemin anjio ile iki damarının açılması sonrası tüm aile derin bir nefes aldık. Geçen hafta ne olup bittiğine dair bişiler belli etmemeye çalışsam da bu hafta o korku dolu anları değilse de yaşamadan farkına varamadığımız bazı ayrıntıları paylaşmadan edemeyeceğim..

Mesela kaybetmeden sağlığımızın kıymetini bir türlü bilmediğimizi. Bunu paylaşmam lazım sizlerle. İlla kaybedeceğiz bir kez. Sonra bulursak o zaman dikkat etmeye başlıyoruz.. Kaybetmeden korumak çok az insana özgü... Oysa ki sağlık bir kez elden gitti mi ömür  kuşa dönüyor. Benim spesifik görüşümse yaratıcı bizleri yaratırken sağlıklı ve uzun yaşamanın sırrını da yüklemiş DNA’larımıza. Ama kaç kişi farkında.

Uzun ve hayırlı ömrün birkaç maddelik sırrı var pek çok otoriteye ve bana göre. Fiziki varlığımızı dengeli beslemek, hijyenik yaşamak ve ruhsal varlığımızı stresten uzak tutmak. İyimser olmak. Ve günde bir saat yürüyüş veya yüzmek. İşte bu kadar.

Yoo hayır hala ben her önüme geleni yer yutarım. Alkol sigara da içerim. Temizlikse ehh elimi yüzümü yıkarım sabah kalkınca. İyimserlikse o ne demek ya? Ya stres.

“Stresten uzak yaşanır mı, stres bizim mayamız, stressiz yaşama yaşamak mı denir” diyenler varsa hala içinizde... Ehh siz yaşamı hiçe sayanlardansınız. Otoriteler napsın!..

Bari hiç değilse gelin henüz vakit varken sevginizi yayın, pay edin yakınlarınıza, ailenize eşinize dostunuza.

Hatta ne bileyim aile üyelerine yarın ölecek ölümcül bir hastaymışınız gibi her an sevgi ve saygı ile davranın. Yine her an ölecekmişsiniz gibi iyimser bakın hayata. Ve hiç ölmeyecekmiş gibi de hayırlı ve sağlıklı beslenin ne olur.

Gerçi annemin rahatsızlığı ile bu yazdıklarım çok da yakından ilintili değil. Zira annem hayatı boyunca sağlığına dikkat eden, sevgi saygı dolu, iyimser ve hoşgörülü bir hanım.. Ve bu kadar ucuz atlatmasının ölümün kıyısından dönmesinin ve hayata hiç bişi olmamış gibi tekrar kaldığı yerden devam etmesi bunun kanıtı ama.

Mesela onun da tek eksiği ayağındaki rahatsızlık nedeniyle yürüyüşten spordan uzak yaşaması. Evde onca hareket yetmiyor işte.

Neyse yani kısacası lütfen sağlığımıza, yaşantımıza ve en önemlisi varlığımıza saygı gösterirken, yakınlarımıza da sevgimizi açık ve net göstermeyi ihmal etmeyelim.

İnsan olmak bu işte. Hadi bir daha düşünelim şimdi.

Bu hafta sağlığa hastalığa dair şöyle küçük bir dokundurma yaptıktan sonra bu haftaki yemeğimize dair de birkaç hatırlatma yapalım.

Hastamız olduğu için bizde evde yemeklerimize daha bir özen göstermeye başladık. Daha çok haşlama ve çiğden pişirmeye dikkat ederken etini, tuzunu göz ardı etmedik. Ve içlerinden klasik hasta yemeklerimizden dana etli patates yemeğini bu hafta sizlere tarif edeceğim.

Sadece hastalar için değil bebekler ve yaşlılar için de çok sağlıklı. Yanına ise marul cacığı çok yakışıyor. İkisini birlikte sunarsanız iyileşmeyecek hasta yoktur inanın 

Sağlıklı, huzurlu ve uzun ömürler hepinize. Sevgilerimle.

Dana Etli Patates

Malzemeler
Yarım kg kuşbaşı dana eti
1 kg patates
4 adet domates
1 adet kuru soğan
3 yemek kaşığı sıvı yağ
Yarım çay kaşığı tuz

Hazırlama
*Et yıkanarak ateşe konur, suyu çektirilir.
*Yemeklik doğranmış soğan ve sıvıyağ ilave edilir şöyle bir döndürülür.
*Küp doğranmış domates eklenerek sıcak su ilavesiyle et yumuşayıncaya dek pişirilir.
*Pişmeye yüz tutan etin üzerine kuşbaşı doğranmış patatesler yerleştirilir.
*Tuz eklenerek pişmeye bırakılır.

Marul Cacığı

Malzemeler
7-8 adet marul yaprağı
5-6 yemek kaşığı yağsız yoğurt
1 diş sarımsak
1 yemek kaşığı kuru nane

Hazırlama
*Marullar ince ince kıyılır.
*Yoğurt hafifçe sulandırılarak marullar ilave edilir.
*İnce kıyılmış sarımsak eklenerek karıştırılır.
*Üzeri ayrılmış  kıyılı marul ve kuru nane ile süslenir.

Not: Normalde koyun yoğurdu ile yapılan cacığa hasta yemeyecekse yarım çay kaşığı tuz da ilave edilir.