Benim bugünkü konum bu değil. Yozgat Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi’nin Kemal Bey aleyhine şahitlik yaptığı ve Kemal Bey’in bu yüzden idam edildiği, dolayısıyla müftünün “hain” olduğu iddiası üzerinde durmak istiyorum.
Bu iddia iki yıldır servis ediliyor. Tarihe meraklı olanlar ve tarihi gerçeği arayanlar tarafından değil. Mehmet Hulusi Efendi benim büyük amcam olduğu için, akıllarınca yıpratma kampanyası yürütüyorlar. Bu dar kafalı fanatiklere iki yıldır cevap vermeye tenezzül etmedim. Bazı dostlarım tarihi hakikat adına konuyu aydınlatmamı istedikleri için bugün kısaca yazıyorum.
Arşivlerde ne yazıyor?
Bu konuda Prof. Taha Niyazi Karaca’nın “Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey Olayı” adlı bilimsel bir çalışması vardır, değerli bir eserdir. (IQ Yayıncılık)
Prof. Karaca kitabının ilk baskısında, Ermenilerin ve Kemal Bey’in şahitlerinden ayrı olarak “tarafsız şahit” sıfatıyla ifadesi alınan “Yozgat Müftüsü Mehmet Hulusi Efendi”nin, Ermenilerin öldlürülmesi konusunda özetle “görmedim ama söylentiler duydum, şeriat insanlara iyi davranılmasını gerektirir” diye ifade verdiğini yazıyor.
Fakat Prof. Karaca, kitabın ikinci baskısında bunu düzeltiyor, ifade veren Yozgat Müftüsü’nün Mehmet Hulusi değil, “Mehmet Hüsnü Efendi” olduğunu, arşiv kaydının isim ve dönem benzerliğinden dolayı yanlış okunduğunu yazıyor.
Prof. Karaca’nın belirttiği gibi, dönemin Yozgat Müftüsü Mehmet Hüsnü Efendi’ydi, Mehmet Hulusi Efendi ise Birinci Dünya Harbi döneminde ve tabii 1915 olayları sırasında askerlik görevini yapıyordu. Tehcir’den 4 yıl sonra 1919 Mart’ında Mehmet Hüsnü ölmüş, yerine, askerden dönen Mehmet Hulusi atanmıştı. Genç Müftü Mehmet Hulusi Efendi 1920’de Yozgat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucu başkanı olacak, İstanbul fetvasına karşı Mustafa Kemal’i destekleyen Anadolu fetvasını imzalayarak Milli Mücadele’de yerini alacaktır. (s. 7-8, 246)
Cahil fanatiklerin “Hain” dedikleri müftünün, nasıl bir vatansever olduğunu kamuoyuna açıklamak tarihi bir görev olduğu için yazıyorum bunları.
Milliyetçilik ve genetik
Halktan okuryazar bile olmayan sade bir insan irfan ve itidal sahibi olabilir. Fanatik yarı cahillerin ise bilgisi de irfan ve itidali de yoktur. Hain damgası vurup ardından “genetik hükümler” çıkarmak, ırkçılığın bir alamet-i farikasıdır. Ve “şecere çıkarmak” büyük sosyolog Ziya Gökalp’in yazdığı gibi, bir “fenn-i mevaşi” (hayvanat bilimi) konusudur. Gökalp, “ırkın içtimai hasletler üzerinde hiçbir tesiri bulunmadığını” yazmıştır. Irkçılık, yaklaşık yüzyıl önceki Ziya Gökalp’in de gerisine düşmüş hastalıklı bir kafadır.
Taksim Meydanı’nda Hocalı Katliamı’nı protesto gibi fevkalade önemli ve değerli bir mitinge iğrenç ırkçı sloganlarla leke düşürmek de bu zihin hastalığının başka bir tezahürüdür.
Birçok müftünün, halktan insanların, vali ve kaymakamların tehcir sırasında Ermenileri koruduklarını, Halide Edip’in Türk Ocağı merkezinde tehcire karşı konferans verdiğini, Ziya Gökalp’in “tehcirin aldığı şekle” (öldürmeler) karşı çıktığını da belirtmeliyim.
Fanatizm bütün fikirler için seviyesizlik göstergesidir. Zira fikirlerin kıymeti renginden çok kalitesinden gelir.
Hürriyet