Sevgili Okurlar,
Bu ay başında katıldığım bir televizyon programı hakkındaki izlenimlerimi sizinle paylaşmak istedim. NTV kanalındaki bir programa davet edilmiştim ve Londradaki farklı alanlarda başarılı olan kişilerle samimi ve açık bir sohbet yapma fırsatı buldum.
Programın konusu, Londradaki Türk göçmenlerin durumu, ekonomik, sosyal ve ruhsal durumları ve günümüzün sartlarında kişilerin kendilerini bu alanlarda nasıl geliştirebilecekleri idi.
Konuklar, kendi alanlarında oldukca deneyimli, bilgili ve başarılı kişilerdi ve bu farklı alanlardaki kişilerin özellikle kişisel deneyimlerini dinlemek oldukca ilginç ve eğitici oldu. Katılan herkes, program sonrasında sohbetten farklı noktaları öğrendiklerini ve paylaşımın gücünün altını cizmiş oldu.
Programın akışı içinde kendi bölümümden bir takim önemli noktaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Konumuz göçmenler olduğu için öncelikle psikolog olarak öncelikle göçmenlerin, göç sonrası yaşadıkları psikolojik değişimlerden bahsettim. Öncelikle ‘entegrasyon’ denilen nosyondan bahsettim. Entegrasyon dediğimiz süreç, göçmen grubun hem kendi kültürünü koruması hem de gittiği yerin kültürünü benimsemesi demektir. Entegrasyon esnek olmayı ve yeterliliği de beraberinde getirir elbette! Işte bu anlamda esnek, toleransı yüksek ve kendi yeterliliklerini farkında olan kişiler entegrasyon süreçinde olabilir. Işte ancak o zaman göçmen kişiler müthiş bir renkli zenginlik içinde olabilirler. Bu süreçte toplumumuzda çok dikkat ettiğimiz ve değer verdiğimiz ‘gençler’ konusuna oldukca değinmek durumunda hissettim kendimi.
Gençlerimiz! Onların başarıları ve farklılıkları ile övunebilmek ne harika bir duygu değil mi? Ancak bu hissi toplumumuzda ne derece yoğun bir şekilde hissedebiliyoruz? Malesef son zamanlarda yaşadığımız, izlediğimiz ve gözlemlediğimiz kadarı ile, gençlerimizin sorunları oldukca yoğun olabiliyor. Işte bu konuda bilimsel araştırmalara bakarsak onlara nasıl yardımcı olabiliriz?
Gençlerimizin en yoğun olarak yaşadıkları konu olan ‘depresyonu’ engellemek için ihtiyaçimiz olan nedir? Bize araştırmalar ergenlik depresyonunu önleyici en önemli faktorun ‘ebeveyn destegi’ oldugunu soyluyor. Araştırmalar aynı zamanda göçmenliğin stress boyutunu arttırdığını ve bu durumun da mental yani zihinsel hastalıkları beraberinde getirdiğini ifade ediyor. Epidemolojik araştırmalar, göçmen kişilerin statusu ile psikolojik rahatsızlıkların arasında muthiş bir ilişki olduğunu acıklıyor. Bu noktada önemli kriterler, göçmen olan kişinin sosyal konumunun özellikleri, göç olayının nasıl yaşandığı, göçün nereden ve nereye yapıldığıdır.
Bu noktada ilginç bulgu, çocukluklarında göç eden gençler ile, farklı bir ülkede doğmuş olan gençler arasındaki farktır. Göç olayını yaşamamış gençler de psikolojik rahatsızlıkların daha az olduğu gözlenmiştir.
Aslında araştırmalara bakılacak olursa, tüm dünyada, farklı ülkelerde de özellikle gençler ile ilgili aynı sonuçlar alınmakta. Kanada, Isvec, Almanya gibi göçün fazla olduğu ülkelerde özellikle gençlerin uyum konusunda oldukca zorlandığı tespit edilmiş. Peki en çok hangi sorunları yapıyor göçmen gençler? Sırası ile, öncelikle davranışsal problemler, kişilik celişkileri, endişe ve kaygı bozukluğu ve depresyon yaşamaktalar. Bu sorunların semptomları ise özellikle ilk yıl daha da fazla ve yoğun görülmekte.
Göç edilmiş olan ülkede eğer ırkcılık söz konusu ile, bu nokta gençler için özellikle tehlikeli bir hal alabiliyor. En önemli koruyucu faktor ise, gençlerin kendi aileleri ile kuvvetli bağları olması. Ergenlik özellikle kişilik gelişimi için oldukca kritik bir zaman dilimi olduğu için, gençlerin kendilerinin nasıl görüldüğü ve alğılandığı ile ilgili görüşleri oldukca değerlidir. Işte bu noktada eğer genç, içinde bulunduğu ortamda irkcilik ile karsılaşıyorsa bu onun kişilik gelişiminde oldukca olumsuz bir rol oynar. (Taylor, 2008)
Bu konuda Londrada yaşanan ceteleşme konusuna değinmek gerekli. Essex universitesinden Umit Cetin’in yaptığı bir araştırmaya göre, yeni jenerasyonunun yaşadığı en büyük problem kendilerine rol model bulamamalari. Özellikle Türk ailelerin sahip oldukları restaurant veya coffee shopların gelecek kuşaklara bırakılması düşüncesi ile, aileler çocuklarının ve gençlerinin eğitimine yeterince önem vermiyor ve bu da gençlerimizi eğitim konusunda kayıtsız bir durum içinde olmalarına olanak veriyor. Gençler arasında ‘okusam da okumasam da aynı durumda olacağım. Nasılsa babamın veya ailemin coffee shopu bana kalacak ve o işte calışmam gerekecek’ gibi bir düsünce oluşuyor. Iste bu noktada da genç eğitimi bir gelecek yatırımı olarak görmekten uzaklaşıyor. Bu konumda olan genç ise, okuldan uzaklaşıyor, cetelere yakınlaşabiliyor. Üstelik de yaşadığı yerlerde ırkcılık söz konusu ise, cetelere karşı iyice bir sempati duyuyor. Zaman içinde cetelerde yer alan gençler siddete daha eğilimli olabiliyor ve sonunda okuldan atılabiliyor. Işte gelinen son nokta ise, okuldan atılan çocuklarin, işsiz kaldıkları zaman ve ailelerinden de uzaklaştıkları zaman intiharlara yönelmeleri.
Tüm bu yaşanan süreçte ise, kimlik kargaşası geçiren genç, hem kendi toplumundan hem de içinde bulunduğu toplumdan uzaklaşarak, yabancılaşma yani margınalizasyon yaşıyor.
Gelin bu konuda biz yetişkinler tekrar tekrar düşünelim ve cevremizdeki düşündürelim! Çocuklarimizin ve gençlerimizin eğitimini her zaman destekleyelim ve onlara eğitimin önemini yansitalım ve aktarmaya calışalım!
Sevgili okurlar, bu yazımda göçmenlik konusunda araştırdıklarımın ve programda aktardıklarımın sadece bir bölümünü sizlerle paylaşabildim. Önümüzdeki haftalarda ise, aynı konuda, yani göçmenlik konusunda sizlere bilgi vermeye devam edeceğim.
Sevgilerimle