Ergenekon, faili meçhuller ve çete davaları için kritik öneme sahip 'gizli tanıklık' ile ilgili 'çok tuhaf gelişmeler' yaşanıyor.
Hem 'dışarıdan' hem 'içeriden' tanıkları deşifre çalışmaları var. Güvenlik bürokrasisinde konuşulanlara bakılırsa tanıkların gizliliği kalmamış.
Sistemin kendisinden kaynaklanan eksiklikler olduğu gibi birtakım 'görünmeyen networkler' de el altından sisteme müdahale ediyor.
Detaylara geçmeden önce gizli tanıklığın ne olduğunu ne olmadığını açmakta fayda var.
Benzerleri tüm dünyada olan gizli tanıklık 2007'nin sonunda yasalaştı. Kurumsallaşması ise Temmuz 2008'de oldu.
Amaç, organize suç ve terör örgütlerinin çökertilmesiydi.
Bu tip 'gizlilik esaslı' örgütlerin soruşturulmasında klasik ceza muhakemesi usulleri yetersiz kaldığı için gizli tanıklık önemli bir formül.
Gizli tanıklar yıllarca bu örgütlerle içli dışlı olmuş ve vereceği bilgiyle soruşturmaya katkı sağlayacak kişilerden oluşuyor. Kanunda sıkı kurallar getirilmiş.
Yani önüne gelenin gizli tanık olması mümkün değil.
Ayrıca anlatımları diğer soruşturma teknikleriyle destekleniyor. İlgili yasa gereği kurul Adalet, İçişleri ve Milli Savunma bakanlıkları ile Jandarma, Emniyet ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları'ndan seçilen toplam 11 kişiden oluşuyor.
Maalesef bugüne kadar gizli tanıkların birçoğu deşifre oldu.
Bir kısmı sanık avukatlarının çabası, bir kısmı da bizzat savcı ve hakimlerin dikkatsizliğiyle açığa çıktı.
Sanık avukatlarının organize bir şekilde gizli tanıklar üzerine oynaması da bir başka önemli nokta.
Normal şartlarda avukatlar delilleri çürütmeye çalışır. Bizde ise sanık avukatları delillerle uğraşmak yerine gizli tanıkları deşifreye uğraşıyor, hatta onları televizyonlarda ilan ediyor.
Nitekim bu durum İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 3 Eylül'de kamuoyuna açıkladığı 68 sayfalık raporuna da girdi. Kurul, kritik davalardaki tanıkların korunamadıklarını, baskıya uğradıklarını açıkladı.
Özellikle faili meçhullerden yargılanan Albay Cemal Temizöz davasında tanıklara baskı yapıldığı sıklıkla konuşuluyor.
Öyle ki cezaevlerinde muhtelif şekillerde tehdit edildikleri de sır değil.
Sanık avukatlarının gizli tanıkları etkisizleştirmek için takip ettiği bir diğer yol ise itibarsızlaştırmak. Tanıkların 'müebbet yemiş sanıklar' olduğunu, 'para için konuştukları'nı söyleyerek tanıklıklarını boşa çıkarmaya çalışıyorlar.
Fakat unutmamak gerekiyor ki mafyatik örgütlenmeler ya da PKK ile ilgili; hiç suç işlememiş ve sicili temiz bir tanık bulamazsınız.
Eğer gizlilik konusunda gerekli çalışmalar yapılamazsa hem sürmekte olan davalar ciddi zarar görür hem de tanıkların hayatı tehlikeye girer.
Her iki durumda da kaybeden Türkiye olur.
CHP'nin gensorusu sürprizlere gebe
Meclis henüz açılmadı ama siyaset sahnesi ısındı bile.
CHP yönetimi Meclis açılır açılmaz Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru vermeyi planlıyor.
Kılıçdaroğlu'na göre Erdoğan ve Davutoğlu yürüttükleri politikayla Türkiye'yi bataklığa sürüklüyorlar.
CHP yönetimi Türkiye'de böyle diyor ama katıldığı Sosyalist Enternasyonel'de (SE) tam tersini yaptı.
İki önceki yazıda Kılıçdaroğlu'nun Suriye konusundaki çelişkilerini anlatmıştım. SE sonuç bildirgesi tam anlamıyla Türkiye'nin tezini savunuyor.
Bu kez de sonuç bildirgesindeki Kürt sorununa ilişkin çarpıklıklara değinelim.
Bildirgede Kürt sorunu İsrail-Filistin sorununa benzetiliyor ve "Irak, İran, Türkiye, Suriye ve Kürt halkı ile BM ve uluslararası kuruluşlar çözüm için çalışmalı" deniliyor.
Kürt sorunu için başka ifadeler de var.
Kılıçdaroğlu 33 başkan yardımcısından biri olarak bu bildiriye imza attı.
Açıkçası SE metnindeki ifadeler kabul edilebilir değil. Çünkü Kürt sorununu İsrail-Filistin meselesine benzetmek Türkiye'yi işgalci yapar.
Ayrıca BM'nin 'Filistin Devleti' kararı da var.
Kılıçdaroğlu'nun Ankara'da Başbakan'a hitaben "Bu sorun uluslararası olursa çözümü daha da güçleşir. Gel çözelim" deyip, SE'de skandal bir metne imza atması anlaşılabilir gibi değil.
CHP heyeti metne tutuklu vekillerle ilgili bölüm koydurabiliyorsa Suriye ve Kürt sorunuyla ilgili kararlara da itiraz etmeliydi. En azından itirazlarını kayda geçirmesi gerekirdi.
Oysa Umut Oran çıkan haberler üzerine yazılı açıklamayla 'SE ile tam uyum halindeyiz' dedi.
Kılıçdaroğlu'nun metni okumadan imzalamayacağını düşünürsek ortada iki farklı CHP var demektir.
Bu arada TBMM'deki gensoru görüşmelerinin de hayli heyecanlı olacağını şimdiden söyleyebilirim. Sadece SE'nin sonuç bildirgesi bile Davutoğlu'nun CHP'yi hırpalaması için yeter de artar bile.
(Bugün gazetesinden alınmıştır)