Fetih 1453 filmi tahmin ediyorum Türk sinemasında bir çığır açacak ve yepyeni projeler için yapımcıları cesaretlendirecek.
Filmin çok beğendiğim sahneleri var. Özellikle tarihî mekânların aynıyla canlandırılması ve bu mekânlardaki çekimler, insanı bizzat tarihin içinde yaşatıyor. Yer yer çok başarılı bulduğum bu filme bir tek eleştirim var. O da filmin merkezine Ulubatlı Hasan\'ın alınmış olmasıdır. Onun yerine Akşemseddin ya da Molla Gürani gibi isimlere ağırlık verilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Eğer merkeze Akşemseddin ya da Molla Gürani alınsaydı, Fatih Sultan Mehmet Han, hırsından köpüren, sadece zafer ve yenme duygusuyla kendini yiyip bitiren bir şahsiyet gibi görünmezdi. Akşemseddin\'le birlikte fethe de filme de bir ruh üflenmiş olurdu. Çünkü İstanbul\'un asıl fatihi, Akşemseddin\'de sembolleştirebileceğimiz bu ruhtur. Tıpkı Osmanlı devletinin asıl kurucusunun Şeyh Edebali olması gibi. Ruhu olmayan her savaş bir katliamdır, erdemli hedeflerden uzak her yönetim de diktatörlükten başka bir şey değildir.
Akşemseddin\'in gözetimindeki Fatih, fethettiği şehre hak ve hukuk götürerek \'öteki\'nin malını, canını, ırzını garanti altına almıştır. Bizans\'ın hafızasında, daha elli yıl önce kendi dindaşları olan Latinlerin yaptığı talanlar taptaze duruyorken, başka bir dinin mensupları emin insanlar olarak gelmiş ve savaştan sonra talanı değil, adaleti getirmişlerdi. Bunun da en büyük sebebi; hocaları Molla Gürani\'nin, Akşemseddin\'in Hak\'la olan sürekli ve çok derin irtibatıydı. Muzaffer bir komutan olarak büyük bir güç sahibi haline gelen Fatih\'in elde ettiği başarılarla darmadağın olmamasını bu alimler, ruh mimarları sağlamıştı. Dolayısıyla asıl fatih, bu ruh mimarlarıydı. Fatih\'in bu ruhu olmasaydı Cengiz\'den ne farkı kalırdı?
Fatih Sultan Mehmet\'i, Cengiz Han\'dan ayıran en önemli özellik Akşemseddin\'di ya da onunla temsil edilen ruhtu. O ruh, onun haktan ayrılmasına müsaade etmedi. Elde ettiği zafer ve güçle, bir zulüm makinesi haline gelen Cengiz Han, gittiği bölgelerde taş üstünde taş bırakmamıştı. Cengiz\'in yanında, onu gücün yerle bir etmesini engelleyecek bir Molla Gürani\'si maalesef yoktu. Bunun içindir ki, gittiği her yere kan ve acı bıraktı.
Yöneticilerin isimleri ya da ırkî yakınlığı değil, Hak ile ne kadar irtibatlı oldukları önemlidir. Bunun için Fatih, İstanbul\'u fethettikten sonra Bizanslılar yer altına inip örgütlenmedi. Şehirde yaşayan Bizans halkı, hak ve hukuk ile muamele gördüğü için memnuniyetsizlik izhar etmedi, başka yerlere göçme yoluna gitmedi. Osmanlı\'nın son günlerine kadar şehirde güvenle yaşamaya devam ettiler.
Ruhu ve hukuku olmayan her yönetim başkası için bir tehdit unsurudur. Ruhu olmayan her savaş bir katliam, her yönetim de diktatörlüktür aslında. Sadece kendi çıkarlarını ve kendi güvenliğini önceller. Yönetimleri zalim olmaktan isimleri ya da mensubiyetleri değil hakla ve hukukla irtibatları alıkoyar.
Kurucu ruhu, Şeyh Edebali ya da Molla Gürani gibi Hak ile çok yoğun irtibatı olan kâmil insanlar şekillendirmemiş olsalardı Osmanlı bir talan devleti olurdu.
Her neyse, Fetih 1453\'ün Türk sinemasında yeni çığırlar açacağı muhakkak.
(ZAMAN)