‘Bildik’ manşetler, 2015’te Mustafa Akıncı seçildiğinde “Erdoğan kaybetti, ‘Yine kaybetti’, ‘AK Parti çuvalladı’ diye yazdığı için şimdi kaybedince ‘Erdoğan kazandı’, ‘Ak Parti çalıştı, Tatar aldı’ başlıklarını garipsemek ne kadar mantıklı?

“Yerleşiklerin” oyları diyerek “Satıldık, İrade Lefkoşa’da” vurgusu yapanlar, Mustafa Akıncı’yı Saraya taşıyanların da bu ‘yerleşikler’ olduğunu elbette biliyor…

Yoksa 5 yılda vatandaşlık alanların sayısı 10 bin mi de bizim haberimiz yok!

Taraftarları, Mustafa Akıncı’nın pandemi öncesi adaylığını ilanında ‘Linç kültürünü içselleştirenlerden oy istemiyoruz’ dediğini unutup şimdi oy diye ağlamamalı…

Çünkü o lafı üzerine alınan çok oldu.

**

Ayrıca yine unutulan şu ki;

‘Devleti kurmakla’ övünen Ulusal Birlik Partisi’nin Derviş Eroğlu eli ile paramparça olduğu dönemde “Tatar ailesi”, en azından medyadaki ‘yarısı’, kimin yanında idi o seçimde?

Yani 2015’te…

Akıncı’yı getiren dönemin skandallarını unuttuk mu?

UBP’de kurultay süreçlerini atlıyor muyuz acaba?

**

Demokrasi denen oyun, ‘demokrat’ bir nüveden neşet etmediği için siyaset gücü elinde tutabilme meselesi…

Öyle olunca da “satıldık, bittik” tadında yaklaşımlar, evet işin bir yönüne dikkati çekiyor ama asıl resmi gölgeliyor.

Evet, Türkiye müdahalesi hiç olmadığı kadar açıktı. Bunu kimse inkâr etmiyor ve bunun bir başlangıç olduğuna ilişkin endişeler artıyor.

Ama ‘dikleniş’ de hiç olmadığı kadardı.

Peki, ‘Türkiye ile uyum’, ‘Anavatanla eşgüdüm’ ne demek?

Bunu anlamamız lazım ve bunu yaparken de teorik ‘uydurmalar’ yapmamıza gerek yok.

Mâziye bakmak kâfi

**

Türkiye ile, yani hükümetleri ile en uyumlu Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’tır.

Bu tartışılmaz.

Üstelik her bakımdan…

Önce bunu bileceksiniz.

Talat’ın görsel imajının tertibine kadar Annan Planı döneminde Ak Parti hiç olmadığı kadar “Lefkoşa’da” oldu.  

Öyle ki ‘emekli’ iken bile AK Parti’ye oy veririm, demişti Talat ve linç edilmişti…

O dönem asıl soru, Ak Parti’lilerin Talat’a oy verip vermediği idi.

Talat Ak Parti’ye oy vermek istemiş ama verememiştir!

Ancak Ak Parti’liler İskele’de ve Karpaz’da Talat’a oy vermiştir.

Tıpkı Akıncı’ya olduğu gibi…

Bir demecinde Mehmet Ali Talat, “Ak Parti Kıbrıs politikasını değiştirmeseydi şu an bu koltukta oturabilir miydiniz?” sorusuna ‘Hayır, ne ben otururdum ne de plan referanduma sunulabilirdi’ diyecektir…

**

Türkiye ile, yani hükümetleri ile en ‘uyumsuz’ KKTC Cumhurbaşkanı da merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’tır.

Annan Planı dönemi ve sonrası değil sadece.

Denktaş’ın Türkiye hükümetleri ile çok önceden yaşadığı ‘uyumsuzluklar’ ve ‘çatışmalar’ bir cilt kitap anısı ediyor…

KKTC'yi kucağında bulan merhuma 'Özal’dan daha kızgın' kim vardır ki?

Bazı büyükelçilerle AK Parti öncesinde de doğrudan takıştığını hepimiz biliyoruz.

**

‘Uyum’ ve 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu mu?

Derviş Eroğlu’nun sendikaları ‘sokağa sürmeyi organize ettiğine’ dair kanaati net olan iki büyükelçi tanıyorum.

Ankara’dan bakan aradaki bürokratları saymıyorum…

Demek ki “uyum-ahenk” öyle Sağ’dan Sol’dan bakınca anlaşılacak yekpare bir şey değil…

Kıbrıs Türk siyasetini ‘bilmeyenler’ bilmez: Ada’nın Kuzey ve Güney Sağ’ında oyun bitmez!

2003 seçimlerinde şimdi çok aşağıladığımız göçmenlerden ikisi CTP’den meclise girmişti.

Bayram Karaman ve Nuri Çevikel.

UBP’den ise sadece bir: Kemal Yılmaz.  Yani toplam zaten 3 kişilerdi…

Yeri gelmişken şunu da soralım: Seçmenlerin 3’te biri göçmendir. Neden mecliste göçmenlerin sayısı 3’ü geçmez?

Yani yüzde 6'yı…

**

Herkes geçmişte ve şimdi Türkiye’nin istediği adayların kazanıp kazanamaması üzerinden yürütüyor tartışmayı…

Şimdi soruyu tersten de sormak lazımdır: Türkiye’nin istemediği bir adayın KKTC de kazanma şansı var midir?

Bunu en iyi bilenler, toplum lideri olarak andığımız Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş olduğu için zamanı geldiğinde ‘aday olmamayı’ bilmişlerdir.

Belki de bu gerçeği idrak edecek olgunlukta olabildikleri için de toplum lideri olabilmişlerdir…

Akıncı’nın öteden beri eleştirdiğimiz kibri, bu gerçeği görmesini engellemiştir. Bu da bizim de eleştirdiğimiz ‘yakışıksız’ Türkiye desteğine konfor sağlamıştır.

Bu gerçek, sadece iç siyasette geçerli değil, Kıbrıs meselesinde de aynı durum geçerli...

Müzakerelerde Türkiye’nin her istediği olmayabilir, ama istemediği hiç bir şey olmaz!

Rumların bile anladığı, bizim romantik fedaralcilerin anlamadığı bir gerçektir bu da…

**

'Biat değil, özgürlük' diyordu Mustafa Akıncı...

Peki Ersin Tatar kimdir, biatçı mıdır?

Sorunun yanıtı bir başka soruda…

KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı Ersin TatarTürkiye’ye anavatan-tırnak söylemi ile bağlı gözüken ama rant ve patronaj sisteminin de devamını dileyen ve ötesi bu çarklara Türkiye’nin kaynak aktarımını da dayatan ‘derin sağ’ ekibin evladı mıdır, değil midir?

Ya da ne denli kuşatılacaktır.

Bütün mesele ‘şimdilik’ bu…

(kibrispostasi.com)