Cumhurbaşkanı Gül, Başbakanlığı zamanında, PKK lider kadrosunun dağıtılması karşılığında, tüm dağdakilerin affedilmesi yönünde bir plan geliştirmiş, ama plan akamete uğramış.
Yani hiç ölümsüz barış yolu.
Eminim ki Başbakan Tayyip Erdoğan da, böyle hiç ölümsüz bir projenin gerçekleşmesini ister.
Ama dağda ya da ülke içinde silahlı adam bulundukça, bunlar bir tehdit odağı gibi iş gördükçe, devletin müdahalesi de, dolayısıyla çatışma ve ölümler de bitmez.
Nasıl biter?
PJAK'ın ateşkes talebi gibi biter.
Ya da ETA'nın gidecek yolu kalmaması ile biter.
Yani terör örgütünün mücadele gücü kalmayınca biter.
Şimdi bizde PKK ya da KCK hâlâ kendisini çok güçlü, silahla devletle yarışacak, şehirleri terörle pusturacak ve ülkenin belli yörelerinde hakimiyet sağlayacak nitelikte görüyor. Dolayısıyla mücadele sürüyor, o da ölümleri doğuruyor.
Deniyor ya:
-Kandil'e operasyon yapıp oradaki 5 bin kişiyi öldürecek misiniz? Ardından gelecek 5 bin kişiyi de mi öldüreceksiniz?
Oysa hiçbirini öldürmeye gerek yok.
Yeter ki savaşmasınlar...
"Savaşmasınlar" sözüm, birilerini kahkahaya boğuyor biliyorum, "Onların işi savaşmaktan başka ne ki" dediklerini de duyar gibi oluyorum.
Savaşırsanız ölür veya öldürürsünüz.
Bu, ölümü göze almak demektir.
Ne yazık ki böyle bir yapı var. PKK ya da KCK bu yapının ismi.
Devlet olan hiçbir devlet de, kendi bünyesinde olsun, bir başka bünyede olup da kendisine yönelmiş bulunduğu açık olsun, böyle silahlı hiçbir yapıya göz yummaz. Gücü yetiyorsa o yapıyı bitirir.
PJAK örneği ne?
İran güç kullandı ve PJAK'ı pes ettirdi.
Bütün PJAK militanlarını öldürdü mü, hayır, işte ateşkes ilan edildi ve PJAK'ın bitiş şartları konuşulmaya başlandı. İran güç kullanmasaydı, PJAK da daha sittin sene devam edecek, İran halkından ya da PJAK'tan birçok insan ölecekti.
İspanya'da ETA aynı durumda.
İşte Yasemin Çongar'ın ETA'nın bitiş sürecine ilişkin notları:
"2007'den bu yana ETA'nın 700'e yakın militanı İspanya ve Fransa polisi tarafından yakalanıp cezaevine kondu. Batasuna'nın kapatılmasına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden onay çıktı. Dahası Batasuna yerine kurulan 'Sortu' adlı parti, geçen mart ayında 'şiddetle arasına mesafe koymadığı için' İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından 'illegal' ilan edildi ve yerel seçimlere katılması önlendi. Sortu'nun yerine kurulan Bask ulusalcı solunun çatı partisi 'Bildu'nun kaderi de az kalsın aynı olacaktı ki Zapatero devreye girdi ve örgütün belediyelere aday gösterdiği kişilerin 'ETA şiddetine karşı olduklarını bildirmeleri koşuluyla' yerel seçimlere katılmaları son anda sağlandı; Bildu, bölgede yüzde 26'lık bir oy oranına erişti.
"Zapatero ve Bask bölgesinin Sosyalist yöneticileri, bir süre önce ETA'ya son bir teklif yapıp, şiddetle siyaset arasında net bir tercih kullanmasını, 'Sortu'ya da başka bir kimlik altında seçimlere girebilmek için silah bırakmasını istediler. Tabii bunu önerirken, ETA üyelerinin yüzde 90'ının artık hapiste olduğunu, dışarıdaki serbest militan sayısının elliyi geçmediğini de biliyorlardı. Sonunda, geçen hafta ETA üyesi mahkumlar adına yapılan ortak açıklamada, 'örgütün şiddete son vermeye hazır olduğu' bildirildi."
İşte bu.
Sayın Çongar, bu notların sonunda "Bu haliyle 'Bask barışı', tamamına erse dahi, Türkiye açısından 'emsal' teşkil edebilecek bir süreç sonunda gerçekleşmiş olmayacak." notunu da düşüyor ama... biz de "Neden olmasın!" sorusunu sorma imkanını buluyoruz.
Evet, neden olmasın?
PKK hâlâ meydan okuyabildiği, KCK şehirleri hâlâ ateşe verebildiği için mi? Yoksa bizdeki terör örgütünün arkasında hâlâ Avrupa ülkelerinin kimisinin lojistik desteği bulunduğu için mi?
Bunların hepsi değişir. Nitekim değişiyor da...
Kimse KCK operasyonunu engellemeye çalışmasın. Aslında KCK operasyonları dağa çıkışı engelliyor, yani ölümleri...
Evet, hiç ölüm olmaması için terör örgütünün silah bırakması en kestirme yol. Başbakan da "Silahlı örgüt durursa operasyon olmaz" demiyor mu?