Günlerdir tartışılıyor ama Dersim’de binlerce insanı vahşice katledenlerin hangi motivasyonla hareket ettiklerini hâlâ anlayabilmiş değiliz. Bir taraf “Dersim’de bir isyan gerçekleşti, devlet de bu isyanı bastırdı” diyor. Diğer taraf ise “isyan yok katliam var” görüşünde. Gerçekten de konuya ilişkin ciddi kaynaklarda bir “ayaklanma” söz konusu edilmiyor. Bu durumda “devlet durup dururken mi böyle bir harekât gerçekleştirip binlerce insanı öldürdü” sorusu ortaya çıkıyor.
İsyan yoktu diyenlerin bu soruya cevabı “burada yaşayan insanlar Kürt ve Alevi oldukları için böyle bir saldırıya maruz kaldılar” biçiminde. Devletin kendi vatandaşlarına karşı bir “soykırım” uyguladığı suçlamasına varılıyor buradan da.
Ama bu suçlamayı inandırıcı bulmamızı zorlaştıran başka ayrıntıların da çözümlenmesi lazım: Tamam, o dönemde devletin özellikle Kürtler konusunda bir etnik asimilasyon politikasını benimsediğini biliyoruz. Ama silahlı bir kalkışma ortada yokken böylesi bir askeri harekâta gerek duyulmasının mantığı ne olabilir?
İkincisi, Dersimli Kürtlerin daha önceki yıllarda yaşanan büyük Kürt isyanına iştirak etmediklerini, Şeyh Sait hareketinin “Sünni karakteri” karşısında Kemalist rejimi kendilerine daha yakın gördüklerini biliyoruz. Dolayısıyla devletin “Kürtleri temizlemek için” Dersim bölgesine öncelik vermesi zayıf ihtimal.
Üçüncüsü, etnik asimilasyon arzusunun ifade edildiği bütün belgelerde bunun kültürel vasıtalar kullanılarak gerçekleştirilmesinin amaçlandığı görülebiliyor. Askeri tedbirler yalnızca silahlı gruplar konusunda söz konusu ediliyor.
Demek ki Dersim’de gerçekleştirilen vahşi katliamı yine de Kürtlere yönelik bir “soykırım” saymak en azından abartılı bir yorum olur.
Öyleyse geriye bir tek sebep kalıyor. Dersimlilerin Alevi kimliği. Bu tezi savunanlar şunu söylüyorlar: Sünnileştirme politikaları doğrultusunda Dersim’de Alevileri ortadan kaldırmak üzere soykırım yapıldı.
Ne var ki benim bugüne kadarki okuduklarımdan bildiğim kadarıyla Atatürk’ün özel olarak Alevilere ilişkin bir rahatsızlığı söz konusu değil. Kemalizm genel olarak dinin toplum üzerindeki etkisini kırmak istiyordu. Bu amaç doğrultusunda Alevilikten ziyade Sünni inanışın ve Sünni kurumların engel teşkil ettiğini düşünüyordu Kemalist kadrolar.
Peki, Alevilerin veya Kürtlerin ortadan kaldırılması amaçlanmıyorsa, 73 yıl önce yaşanan katliamı nasıl açıklayacağız?
Hadisenin aslı şu: Ankara’nın gözünde Cumhuriyetin kurulduğu tarihten itibaren bu bölgede devlet otoritesini tanımayan feodal bir yapı var. Ne jandarmanın ne de vergi memurunun giremediği “kurtarılmış” bir bölgeden söz ediliyor.
Bunun karşısında Ankara’da ise her türlü sosyal problemin askeri güç kullanarak çözülebileceğini düşünen, bundan başka yol bilmeyen “aşırı otoriter” bir yönetim anlayışı var.
O günün dünyasında (1930’lar) pek bir revaçta olan bu aşırı otoriter yönetim anlayışı, devlet otoritesini tanımamakta ısrarlı feodal bir yapıyı tasfiye etmenin başka bir yolunu bilmediği için Dersim’in üzerine bomba yağdırarak sonuç almaya çalışıyor.
Belki bu hadisede Ankara’daki bazı iktidar kavgalarının da rolü olabilir. Mesela İsmet Paşa kliğini zayıflatacak bir dehşet ortamı yaratma arzusu... Muhtemelen bunlar da zamanla ortaya çıkacaktır.
Bugünden baktığınızda ise demokratik bir devletin bu cinayeti 73 yıl önce işlenmiş bile olsa yok sayması düşünülemez. Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın bugün çıkıp devlet adına özür dilemesi son derece yerinde bir tutumdur.
Ama -bazı aydınlarımızın yaptığı gibi- Dersim’de işlenen bu cinayeti Aleviliği veya Kürtlüğü ortadan kaldırmayı öngören bir “soykırım” girişimi saymak hem hadisenin doğru anlaşılmasına engel olur hem de yeni toplumsal problemlerin zuhuruna davetiye çıkarır. Ona da dikkat etmek gerekir.