Kadınlara şiddet olaylarında gösterdiğim 'reaksiyon' birçok insanın gösterdiği reaksiyondan çok farklıdır. Size tuhaf gelecek belki ama mesela sokakta filan rastgeldiğim bir karı-koca kavgasının karşısında kilitlenir kalırım ben. Adam kadına yumruk yumruğa girişir gözümün önünde ben tek bir hareket yapmadan, tek bir cümle söylemeden seyrederim sadece olup biteni.
Karısını ahalinin önünde pataklayan ayıya bırakın "N'aapıyorsun sen?" filan diye çıkışmayı polisi aramak ya da çevredeki insanlardan yardım istemek bile gelmez aklıma o an! Uzun yıllar evvel oturduğum bir apartmanda kocasının tekme tokat dövdüğü komşu kadının imdat çığlıklarına eşim dahil bütün apartman sakinleri koşarken ben kadının çığlıklarını ilk duyduğum anda bulunduğum koridorda dikilmiş kalmıştım dakikalarca.
Neden sonra eşim eve dönüp kavganın bittiğini, kadının ve adamın sakinleştiğini ve onları barıştırdıklarını haber verdiğinde ise onu hayretler içerisinde bırakacak şu cümleyi kurmuştum; "Aman çok şükür!" Mizacımı az çok bilenler açısından bile oldukça absürd ve anlaşılması güç bu durum emin olun beni çok rahatsız ediyor. Defalarca uğraştım aşmak için.
Ama olmadı.
Olmayacakda!
Çünkü kadına dayağın bendeki karşılığı travmatik boyutlarda. Ben kadına dayağın makbul sayıldığı, doğal kabul edildiği, dayak atılan kadınlara bırakın devletin, ailelerinin dahi sahip çıkmama geleneğine sahip olduğu, günde üç öğün dayak yiyen zavallı kadınların, 'Ne olur beni kurtarın!' yakarışlarına rağmen babalarının, 'Bu evden ancak kefeninle çıkarsın' karşılığını verdiği bir ortamda büyüdüm. Bütün çocukluğum babamdan dayak yiyen annemin, kocalarından dayak yiyen komşu teyzelerin, yengelerimin, ablalarımın acılarını saniye saniye izlemekle geçti.
Bugün bile tüylerim diken diken oluyor, kadınların ağlayışlarını, bağırışlarını duymamak için kulaklarımı iki elimle kapatıp kah dolapların, kah divanların altına saklandığım o anlar aklıma geldikçe. Berbat bir psikolojiydi. Meslektaşım arkadaşım Serra Karaçam ve halasına eşi Eyüp Özgüç tarafından şiddet uygulandığı haberlerini ilk gördüğümde de kilitlenip kaldım. Ne yaşandığını ve nasıl yaşandığını ve böyle bir vukuatın ilk kez mi olup olmadığını bilemediğimden de detay alana kadar bir tepki vermemeyi yeğledim. İyi de yapmışım.
Çünkü dün Serra'nın Hürriyet Gazetesi'nde yer alan, "Şoktayım! Psikolojik destek alacağım. Bu aile içi bir mesele. Bir evladımız var. Ve şu anda boşanma davası açmayı düşünmüyorum. Kocam özür dilerse ne olur onu da bilmiyorum!" açıklaması onun, "Hadi boşa o hayvanı! Kaldır at! Yüzüne bile bakma bir daha!" mealinde tavsiyelere değil, düştüğü güç durumu anlayacak destek mesajlarına ihtiyacı olduğunu işaret ediyordu. Belli ki yaşamış olduğu bu korkunç olaya rağmen evliliği sürdürme yönünde bir düşüncesi de vardı. Bebeğini babasıyla bir arada büyütme niyetini çok açık gösteriyordu.
Bazıları bunu gurursuzluk, onursuzluk filan olarak görebilir ama ben görmüyorum. İstenmeyen bir şey yaşanmıştır ama bir daha da yaşanacak diye bir şey yoktur. Serra kocasından sürekli şiddet gören bir kadın olsa ilişkilerinin bu noktaya gelmesine zaten müsaade etmezdi. Ayşe Paşalı ve onun gibi devlet korumasına ihtiyaç duyan kadınlardan biri değil o.
Aklı başında ne yaptığını bilen ve kesinlikle yalnız olmayan böyle güçlü bir kadın ve anneye verilecek mesajlardaki 'popülist' yaklaşımlar sadece kararına etki yapar. Peki, hayat, aile, koca ve yaşadıkları tamamen onun özeliyken bunu yapmak ne kadar doğru? Onun için dün ona şöyle bir mesaj attım; "Çok üzüldüm. Olur böyle şeyler demek kolay.
Ama gerçekten de olur böyle şeyler. Sıkma canını ne olur. Eyüp'ün eşşekliği affedilmez ama haklısın nihayetinde ortada bir çocuk var! Mühim olan senin kararın. Herşeyin hayırlısı olur inşallah!" İzin almadığım için ikimizin arasında geçen mesajlaşmayı yazmayacağım. Çünkü derdim Serra'ya destek olmak.
Eğer niyetleri iyiyse diğer meslektaşlarının da alması gereken tavır benzer olmalı. Ona destek olacağım diye sosyal âlemde, "Dayak yiyen bir meslektaşımız. Bakıyorum medyadaki kadın gazetecilerden çıt yok.
Orada mısınız? Alooo" şeklinde yaygara koparanlar bilmeli ki ( Özellikle de sevgili Cüneyt Özdemir) onun şu anda ihtiyacı olan şey bu türden gazlamalar değil, zaman ve yaşadığı sıkıntıları hafifletecek birkaç güzel söz!
(Sabah gazetesinden alınmıştır)