7 Şubat bir dönüm noktası oldu. MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmasıyla başlayan süreç, özel yetkili mahkemelerin sorgulanmasını beraberinde getirdi.


Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın korumasına rağmen MİT yöneticileri hakkında, "yakalama kararı" nın çıkarılması ise, bardağı taşıran son damla olmuştu.


O gün, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ciddi bir şekilde tartışılmıştı.


Bir maddelik yasa çıkarılmak suretiyle yapılacak bir işti bu.


Ancak kızgınlıkla verilen kararın, başka olumsuzluklara kapı aralamasından kaygı duyuldu.


Ama özel yetkili mahkemelerle ilgili bir düzenleme yapılmasında görüş birliğine varıldı.


Buna rağmen CMK 250. maddenin değiştirilmesi ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasını görüşünü savunlar da var. Örneğin hükümetin etkili bir üyesi olan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, özel yetkili mahkemelerin kaldırılabileceği görüşünde:


"Hem devlet güvenlik mahkemeleri, hem de özel yetkili mahkemeler normal bir hukuk devletinde olmaması gereken mahkemelerdir. Çünkü mahkemeler arasında bir hiyerarşi yoktur. İhtisas mahkemeleri olabilir, ama aynı alana bakan mahkemeleri birbirinden ayırdığınızda farklı sıkıntılar oluyor."


Bekir Bozdağ, hukuk dilini çok iyi bilen bir insan. Şu sözler de ona ait: "Özel yetkili mahkemeler bir ihtiyaçtan doğdu ve bu ihtiyaç varlığını muhafaza ettiği sürece bu mahkemelerin varlığının da devam etmesi gerekir."


Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi ikisi arasında bir durum söz konusu.


Ne zaman ki biz, ülkemizde özel yetkili mahkemeler kaldırıldı, Türkiye, bu tür mahkemelere ihtiyaç duymayacak bir hukuk düzeyine ulaştı diye yazabileceğiz işte o zaman sorun çözülecek.


Hükümet kanadında neler oluyor?


Adalet Bakanı Sadullah Ergin birinci adres. Ancak konunun önemine binaen Adalet Bakanı konuşmuyor. Bence doğru olanı yapıyor. Yürüyen davaları da etkileyecek ve işin gizlilik gerektiren yanları var.


Peki değişiklik ne yapılıyor?


İddia edildiği gibi Balyoz davasını sonuçsuz kılacak, Ergenekon başta olmak üzere darbelere ve çetelere karşı yürütülen mücadeleyi akim kılacak bir düzenleme mi geliyor? Silivri boşalacak, Balyozcular salıverilecek mi?


Böyle bir izlenim edinmedim.


Özellikle darbelerle mücadeleyi baltalayacak bir adımın atılmasının söz konusu olmadığı ifade edildi.


"Bazı ufak değişiklikler yapıyoruz" denildi.


1- CMK 250'de yapılan düzenlemenin darbelerle mücadeleyle bir ilgisi yok. Darbecilerin salıverilmesi ya da Ergenekon'la mücadeleden taviz verilmesi gibi bir durum söz konusu değil.


Balyozcular salıverilmiyor, ama ince bir ayar getiriliyor.


Burada bir parantez açmak istiyorum. Sık sık Balyoz davası gündeme getiriliyor. Hükümette başından beri bir tartışma yaşanıyordu. Özellikle de Balyoz özelinde toplanıyordu bu sorgulama. Balyoz darbe planı seminerini, darbeyi amaçlayarak düzenleyen yetkili rütbelerde olanlarla, görevi gereği plan seminerine katılma durumunda olanlar arasında bir tasnife gidilmesi gerektiğini savunanlar vardı. O açıdan bu düşünce yeni değil. Ama zaman içinde gelişti, güçlendi.


2- Kataloğ suçlarda bir sadeleştirme yapılıyor. Çetelerle ve uyuşturucuyla mücadele gibi alanlarda bir sadeleştirme söz konusu.


3- Çanak çömleğin patladığı nokta burası. MİT soruşturmasında görüldü ki, bir mekanizma bilgi vermesi gereken makamları By-Pass edebiliyor, Cumhurbaşkanı ve hükümet iradesine meydan okuyarak, "Yakalama kararı" çıkarabiliyor. İşte yeni düzenleme ile savcıların yetkileri hukuk devletine uygun olarak yeniden düzenleniyor.


Benim edindiğim bilgiler bunlar.


Türkiye darbelerle hesaplaşabiliyor ve Derin devletten hesap sorabiliyorsa, bunda siyasi iradenin payı çok büyük. Eğer Başbakan Erdoğan bu işin arkasında durmasa, millet yüzde 58 gibi bir desteği vermese, bu mücadele yürütülemezdi. "Askerlik Şubesi" nin önünden salavatla geçilen bir ülkede, "Kozmik Oda" ya girildi. Özel yetkili mahkemelerin savcıları da kelle koltukta tarihi bir görev yaptılar. Ta ki, "aşırı güç zehirlenmesi" hastalığına tutulan bazı savcılar kendilerini, "Kanun" yerine koyana dek...


İşte o noktada alarm zilleri çaldı.


Dikkatle takip etmemiz gereken bir süreç. Birileri yanlış yaptı diye, başbakanlar asmış darbelerle ve Ergenekon türü yapılarla mücadele yara almamalı.


"Deveye sormuşlar inişi mi seversin, çıkışımı diye. O da, 'Düzün suyu mu çıktı?' demiş"


İntikam ya da rövanş gibi duyguların esiri olup, ifrat ya da tefrite düşmeden, hukuku zedelemeyip, darbelerle ve çetelerle mücadeleye zarar vermeden, "Hukuk devletine" uygun olanı yapmalıyız.


Düzün suyu mu çıktı?

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)