Eğer Yalçın Akdoğan, bu baştan sona yanlış okuma biçimiyle Başbakan Erdoğan’a danışmanlık hizmeti veriyorsa… Başbakan Erdoğan ile medya arasındaki ilişki için “Yine de iyi canım” derim

Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan Star gazetesinde ‘medya’yı yazmış.
Şöyle diyor:

* Türkiye’de medya ile halk ayrı gündemlerde yaşıyor.
* Artan nüfusa karşın gazete tirajlarının yerinde sayması sadece ilgisizlik ve okuma tembelliğiyle izah edilemez.
* Halkın gündemi farklı, medyanın gündemi farklı…
* Medyanın gündemi kara bulutlarla kaplıyken halkın gündemi bahar güneşini yaşayabiliyor veya tam tersi olabiliyor.
* Onlarca köşe yazarının doğru olarak gördüğünü halk yanlış olarak görebiliyor.
* Medyanın destekledikleri bir arpa boyu yol alamazken medyanın savaş açtıkları alıp başını gidebiliyor.
* Son günlerde tartışılan konularda medyadaki hakim kanaatlerle toplumdaki hakim kanaatler arasındaki makas gittikçe açılıyor.
* Medya hükümetin yıprandığı ve baş aşağı gittiği yönünde psikoloji pompalarken, anketlere göre hükümet seçimlerin üç-dört puan üzerinde seyrediyor.
Evet…
Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan’ın Türkiye’deki günümüz medyasını okuma biçimi böyle…
Güzel bir okuma…

GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMİŞ TEZLER

Fakat üzülerek söyleyebilirim ki, baştan aşağı yanlış bir okuma…
Neden mi?
İzin verirseniz sekiz maddede izah edeyim:
BİR: Yalçın Akdoğan’ın tezlerinin tümü geçerliliğini yitirmiş tezler… Eskiden durum tam da anlattığı gibiydi ama ‘Yeni Türkiye’de her şey baştan sona değişti.
İKİ: Her şeyden önce artık Türkiye’de eskiden olduğu gibi tek bir medya yok… Hükümet eliyle oluşturulan bir medyadan söz ediliyor. Hükümeti destekleyen büyük gazeteler var, orta boy gazeteler var, küçük gazeteler var, berber gazetesi bile var. Televizyonların sayısı arttı... Gün aşırı ortaya çıkan haber kanallarının sayısını takip etmek bile zor. Ayrıca ‘Cemaat medyası’ diye bir olgu da var.
ÜÇ: Hükümetin doğrudan kontrolü altında olmayan medyaya bakalım: Orada da kesinlikle ‘hükümet karşıtı’ bir yayıncılık yapılmıyor. Hele ‘hükümet gidiyor’ diye bir psikolojisinin pompalandığı iddiası tamamen gerçek dışı… Hürriyet’in, Milliyet’in, Akşam’ın manşetlerine bakın! Hangisinde ‘hükümete savaş açmış bir medya’ tavrı var?
DÖRT: Artan nüfusa karşın artmayan tirajların bin türlü sebebi var. Artmayan tirajları, “Halkın gündemi başka / medyanın gündemi başka” diye izah etmeye kalkarsanız, sorarlar size: “Sizin yazdığınız gazete niye tiraj rekorları kırmıyor? Niye yazdığınız gazetenin de tirajı eriyor? Yoksa sizin gazete de halkın gündemine kayıtsız mı?”
BEŞ: Bugün Türkiye’de ‘medyadaki hakim kanaatler’ diye bir nitelemede bulunamaz. Nedeni açık: Tek bir medya yok, tek bir hakim kanaat yok…
ALTI: ‘Halkın gündemi’ nitelemesi de son derece yanlıştır: Türkiye’de aynı şeyleri düşünen, aynı şekilde yaşayan ve aynı şekilde hareket eden tek bir halk yok... Bin türlü anlayış, bin türlü yaşam biçimi ve bin türlü algı var... Dolayısıyla tek bir gündem yok, bin türlü gündem var.
YEDİ: “Toplumda güller açarken medyada karabulutlar yükseliyor” cümlesi de doğru değil… Çünkü ülkenin her yerinde güller açsa bile toplumun tamamı “Oh ne güzel güller açıyor” demez. Sosyolojik gerçektir: Toplumun bir bölümü güller açıyor der, bir bölümü karabasan yağıyor der… Medyada da durum farklı değildir: Bazıları güller açtırır, bazıları karabasanlar yağdırır. Bazılarıysa bazen gül açtırır, bazen karabasan yağdırır.
SEKİZ: Yalçın Akdoğan’ın şu cümlesine bir bakalım: “Medya hükümetin yıprandığı ve baş aşağı gittiği yönünde psikoloji pompalarken…” Merak ediyorum: Yalçın Akdoğan, “medya” derken sadece Sözcü, Aydınlık ve Yurt gazetelerini mi kastediyor acaba? Çünkü sözünü ettiği psikolojiyi bu gazeteler biraz pompalıyor. Yandaşların bastıkları tersinden pompayı saymazsak diğerlerinde bir pompa mekanizması çalışmıyor.

İLİŞKİ YİNE DE İYİ

Eğer Yalçın Akdoğan, bu baştan sona yanlış okuma biçimiyle Başbakan Erdoğan’a danışmanlık hizmeti veriyorsa…
Başbakan Erdoğan ile medya arasındaki ilişki için “Yine de iyi canım” derim.
Çünkü…
Yalçın Akdoğan’ın okuma biçimiyle…
Erdoğan’ın yandaş medyaya bile hayat hakkı tanımaması gerekir.

İktidar milletvekilleri bu filmi izlemeli


Bir Romen filmi…
Adı: ‘9 Ay 3 Hafta ve 2 Gün’.
Kesinlikle bir başyapıt…
2007’de Cannes’da ‘Altın Palmiye’ aldı.
Hani izledikten sonra etkisinden çıkılamayan filmler vardır ya…
İşte o tür filmlerden bu…
Sarsıcı… Kusursuz… Gerçeğin ta kendisi…
Ama durun bir dakika!
Benim bu filmi milletvekillerimize tavsiye etmemin nedeni ‘sinemasal gücü’ değil.
Ele aldığı konu…

DÖRT AYLIK HAMİLE

Filmin öyküsü kısaca şöyle:
Çavuşesku Romanya’sı…
Yoksulluk var, yasaklar var, sosyal ve politik çürüme var, sınıf ayrımı var.
Fonda köhnemişlik var, çirkin tablolar var, toz var, rüşvet var, her türlü desise var, karamsarlık var.
O dönemin Romanya’sında kürtaj yasaklar kapmasında…
Yasak katı bir şekilde uygulanıyor.
İşte böyle bir ortamda dört aylık hamile bir kadın yasadışı bir yolla kürtaj olmak istiyor.
Sonunu söylemeyeyim de milletvekillerimizin seyir zevki bozulmasın.
Neden milletvekillerine tavsiye ediyorum bu filmi?
?undan dolayı:
Madem ki kürtaj yasağı için düğmeye basıldı, o halde milletvekillerimiz, kürtaj yasağının uygulandığı bir ülkede nelerin döndüğünü gözleriyle görsünler diye…
Bizlerin binbir diller dökerek anlatamadığını…
Bu harikulade sanat eseri gayet çarpıcı bir şekilde anlatıyor.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)