Harika ya!
Tamam, AKP’li milletvekilleri birer “parmak çocuk” gibi, etik midir, ayıp mıdır, günah mıdır demeden “bal tutan parmak” olup kabul verdiler “kıyak emeklilik”e.
Tamam, çok muhalif MHP, iktidarla hemen mutabık oldu.
Tamam, onca insan içeri atılırken, BDP’liler de yazılıverdi, “kıyak gelecek daha uzun sürer”e.
Tamam, CHP genel başkanı filan ayıplıyor bu işi; CHP oyları çok kısıtlı bu torbada.
Lakin, bakın imzası olan CHP’li milletvekili, bu ülkede siyasetin oluş, var oluş, çürüyüş, fiilen yok oluş biçimini nasıl örnekliyor.
***
Mebuslara kıyak emeklilik önerisinde imzası bulunan CHP Milletvekili Tanju Özcan.
Şöyle diyor:
1. Grup Başkanvekilimiz Akif Hamzaçebi arayıp beni Meclis’e çağırdı.
2. İmza at dedi, attım.
3. Ne olduğunu ertesi gün basından öğrendim.
4. Grup başkanvekiline hayır mı deseydim?
***
Bu kadar işte.
Dört adımda siyaset, dört adımda halkın temsili, dört adımda muhafazakâr yahut sosyal, demokratlık, dört adımda cumhuriyetçilik, halkçılık böyle bir şey.
Gel. İmzala. Asla sorma. Asla hayır deme.
Sorsaydın, ne olurdu?
Hayır deseydin, ne olurdu?
Ne olurdu buna “ahlaksız teklif” diyebilseydin; “ne olduğunu bile bilmeden… imza at” komutuna uymak yerine.
***
Şu olurdu:
Türkiye’de bunlar olabilseydi; bunlar çoğalabilseydi…
Bağımsız siyaset, bağımsız siyasetçi…
Bağımsız medya, bağımsız yargı, bağımsız vicdanlar daha fazla olurdu.
O zaman…
İktidar yahut muhalefet; milletvekilleri; ayıp, günah, etik, hakkaniyet, hak, insaf, izan gibi vicdanda vuku bulabilen çeşitli sarsıntılara daha duyarlı olur…
İnsanların temel hakları, temel özgürlükleri için;
Bu ülkede temel acıların ve oluk oluk kanın dindirilmesi için yırtınırdı.
***
Memlekette kimi yargı mensubu TSK veya iktidar telkiniyle iş yaparsa…
Kimi gazeteci itaat, biat, emir komuta zincirine gönüllü yahut zorla mıhlanmışsa…
Ordudan piyasanın çok serbest şirketlerine kadar; yüz binlerce insanın itirazı kafadan sindirilmiş, bastırılmışsa…
Cemiyetlerin, cemaatlerin en büyük telkini; haddini, sınırını bilmekse…
Milletvekilleri iktidarda parmak çocuğa, muhalefette parmağını nereye bastığını dahi sormayan “hayır”sız kullara dönüşmüşse…
Çok normaldir:
İşyerinde haklı itirazı olanın dahi kovulması.
Siyasette otoriteye karşı lafı olanın kazınması.
Gazetecilikte tek sesin ideal vücut ölçüsü sanılması.
Hakkının H’sını sorgulayan askerin oda hapsine tıkılması.
Yargı bağımsızlığına titizlenenin tasfiyesi.
Dayatılanı kabul etmeyen öğrencinin aylarca içeride tutulması.
***
Çok normaldir; sokaktan, okuldan, evden, basından, adliyeden onca insanın; sırf itirazları var diye toplanması…
Ne olduğunu merak eden, hayır diyebilen nice insanın cefa, eza ve cezaya müstahak sayılması, çok normaldir!
Devlet otoritesi, baba otoritesi, lider otoritesi, komutan otoritesi, örgüt otoritesi, parti otoritesi, patron veya müdür otoritesi; aşiret, cemiyet, cemaat otoritesi; tabu, ezber, dogma otoritesi derken…
Çok normaldir…
İnsanın kişiliğinin, haysiyetinin, hakkının, özgürlüğünün, ufkunun bunca sıkışıp havasız kalması…
Havanın bunca ağır olması!