HP'nin iki gün sürecek olan, adı 'Demokrasi ve Değişim Kurultayı' olarak da ifade edilmeye çalışılan 34. Olağan Kurultayı salı günü başlayacak. Sayın Kılıçdaroğlu'nun 'Yeni CHP' kavramının alt açılımlarını bu kurultayda vermesi bekleniyormuş. Seçimler ikliminde tüm stratejiyi belirleyecek ve CHP'yi temsil edecek olan, 'Kılıçdaroğlu damgasını' bu sefer tam olarak taşıyacak 60 kişilik Parti Meclisi bu Kurultay'da seçilecekmiş.
Ne partide bir heyecan var ne de medyada...
'Daha dün gibi' duygusu herkes gibi bende de var. Büyük kurultaylar, büyük sözler ve vaatler... Sonuç? Yenilenmişlik duygusunu bir türlü kendi içlerine sindiremedikleri için dışarıya da yansıtamayan Parti Meclisi üyelerinden kaçı geldi geçti? 'Yeni CHP' sloganı o vakitler için çok mu erken ortaya atılmıştı; yoksa çok gecikildiği için mi taşlar bir türlü yerine oturtulamadı, bilinmez... Anlaşılan o ki Başkan Kılıçdaroğlu'nun yeterince umut vaat ettiğine ve vaatlerinin uygulamaya geçirebileceğine inananlar ona son bir kredi daha verecekler.
Krediyi verenler, 'Yeni CHP'nin slogandan öteye geçmesi için vadenin dolmakta olduğunu ve şunun şurasında bir yıl kalmış seçimler için mücadele sahasının bu stratejinin geçerliliğini sınamak açısından son şans olduğunu da hatırlatıp duruyorlar.
Medyada pek çok köşe yazarının tutturduğu 'ton' da 'meli', 'malı'lar üzerine kurulu zaten. Necati Doğru'nun dünkü yazısı bu 'temenni'lerin (wishfull thinking) zirvesiydi mesela: 'Kurultay Parti'nin ülküsünü (hedefini) ilan edebilmeli'... 'Kurultay yeni bir ses vermeli'...
Doğru'nun, yazısının satır aralarından pek ümitli olmadığı anlaşılıyor. Türkiye'deki 2903 belediyenin 503'ünün yönetimini elinde tutan CHP'nin bunlardan 10 tanesini daha kaybetmesi halinde Türkiye'nin demokrasiye sarılarak yürüme umudunun 'pelteleşeceğini' ileri süren Doğru, AK Parti'nin oy artışının durdurulmaması halinde Erdoğan'ın 6'ncı büyük seçim zaferini kazanacağını tespit ediyor...
Necati Doğru'ya göre medyanın 'Kurultay yazarlarından' da fazla ses yok.
Neden yok? Çünkü iktidar alternatifi güçlü bir muhalefet için gerekli olan üç şey yok ortada. Ya da var da gösterilemiyor.
Bir kez daha altını çizelim: 1. Doğru'nun da 'yeni ülkü' diye tanımladığı 'Büyük Fikir', 2. Kılıçdaroğlu'nun varsa 'Büyük Lider' vasıflarının ortaya konması, algılatılması süreci; 3. 'Büyük bir teşkilat'a sahip olunduğunun algılatılması ve nihayet bu üç 'Büyük' unsurla CHP'yi iktidara, Türkiye'yi de geleceğe taşıyacak 'marka vaadinin' oluşturulması... Eksik olan bu...
Bugün tüm şirketler, tüm futbol takımları için bile geçerli olan bu üç unsuru CHP bu Kurultay'da tesis edebilir mi? Zor... Oysa güçlü muhalefet sağlam demokrasinin, o da güçlü bir ülkenin değişmez ön koşulu... Eyüp'te yine bir 'soft issue' meselesi...
Efes Pilsen 11 yıldır kendi adıyla anılan 'Efes One Love Festivali'ne sponsorluk yapıyor. Bu yıl aniden müzik gruplarının sahne aldığı bu festivali halkımızın istemediğine hükmedilmiş ve 'Eyüp'te Bira Festivali İstemiyoruz' kampanyası başlatılmış..
'Vatandaşlar' adına konuşan Eyüp Belediyesi yetkilileri 'Eyüp'e böyle bir festivalin özellikle Ramazan ayının yaklaştığı bir dönemde yakışmayacağına dair tepkiler aldıklarını' söylerken Yeşilay da tutmuş, 10 Temmuz'da festivalin iptali istemiyle Valiliğe başvurmuş.
Festival sponsoru Efes Pilsen ise herkesi Festival mekanı Santral İstanbul'a beklediklerini duyurmuş. Dün Festival'in ilk günüydü. Bugün ise özellikle 'Neo-soul ve dans müzik etkileşimli pop'un yeni kraliçesi' diye sunulan Kimbra sahne alacakmış. (Bu arada Kimbra'nın Nina Simone ve Björk'ün halefi olarak gösterildiğini de öğrenmiş olduk)
Şimdi 'Farklı dünyalar içinde özgürce düşünen ve yaşayan gençleri karşı karşıya getirmekten kimin eline ne geçer?' sorusundan yola çıkarak düşünelim... Bir de AK Parti yöneticilerinin kemik seçmenleri dışındakilerden aldığı, nerdeyse %25'leri aştığı tahmin edilen oyları veren seçmen kitlesine vaadini hatırlayalım: Hiç bir grup hiçbir başka bir gruba inancını, yaşam biçimini zorla kabul ettirmeye çalışmamalı... Biz kimseye başörtüsü tak demeyeceğiz, kimse de bize başörtüsünü çıkar, demesin...
Hard issue'larda elde ettiği başarıyı soft issue'larda tekrarlayamadığını defaatle burada gündeme getirmeye çalıştığımız (Akşam 30 Mayıs) AK Parti'yi ve Başbakan'ı, 'Ucube meselesinde, Şehir Tiyatroları konusunda, Kürtaj tartışmasında vs' olduğu gibi bir kez daha zor durumda bırakmaya çalışıyorlar. Gerekli kontrollerle tereyağdan kıl çeker gibi yapılacak bir etkinliği Türkiye gündemine sorun olarak getirmek kimin işine yarıyor acaba?
Eyüp Belediyesi'nin mi?..
Çünkü akla hemen şu üç soru geliyor:
Bir: 11 yılda ne değişti? İki: Yeşilay ve 'Vatandaşlar' adına konuşan birileri öyle istiyor diye İstanbul'un bir metropol olduğunu unutalım mı? Üç:
Kapitalizm bir sistem olarak Eyüp sınırlarının dışına mı çıkartıldı?
Bu dört sorunun karşılığı olarak 'Ramazan geliyor... Eyüp dini hassasiyetlerin yoğun yaşandığı bir semttir. Konserin yapılacağı yer de oraya yakındır...' türünden takılmış plak gibi tekrarlanan yanıtlar kemik tabanı kısmen tatmin edebilir; ya geri kalan, ortadaki milyonlarca 'muhafazakar' ama 'modern' seçmen ne olacak? O kitleyi 'soft issue'lara takılarak korkutmaya devam ederseniz, ilk güçlü alternatifte sizi terk ediverir...
(Akşam gazetesinden alınmıştır)