Büyük bir heyecanla beklenen Cenevre görüşmelerine önce Anastasiadis’in iki şapkası, sonra da 12 Ocak’ta yapılacak ikinci ayağında da Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocias’ın huzursuzluğu damgasını vuracak.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun geçen gün gerçekleştirdiği ABD ziyaretinde New York’ta bulunan BM Genel Merkezinde yaptığı temaslar ve açıklamaları gerçekte Cenevre Müzakerelerinin içeriğine ve sonucunun ne olacağına ışık tutmakta.
Özellikle Sayın Çavuşoğlu’nun masada “12 Ocak'ta iki taraf, üç garantör ülke olacak” sözleri, Kıbrıs'ta Türk askeri bulunmasına ilişkin, “Türk askerinden rahatsız olunmamalı. Eğer geleceğe yönelik kafanızda hasmane tutumlarınız yoksa orada Türk askerinin bulunmasından da rahatsız olmamanız gerekiyor" demesi ve Kıbrıs konusu ile ilgili olarak da Yunan halkı ile Rum halkının tavırları ile ilgili olarak "Bu konuda Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin daha fazla problemi var. Halkı ikna etmeleri gerekiyor. Türk tarafında bu kadar ciddi bir sıkıntı yok. Tabii Türk halkının kaygıları da göz ardı edilemez" yorumunu yapması bana Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC’nin müzakereler konusunda ne denli rahat ve hazırlıklı olduklarını söylemekte. Kırmızı çizgiler belirlenmiş.
Buna karşın Rum lider Anastasiadis ile Yunanistan tam bir paranoya içinde.
Türkiye, 4 Mart 1964 tarihinden sonra siyaseten Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımamakta. Bunun da gerekçesi, dönemin Makarios hükümetinin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini sağlayan 13 Anayasa maddesini iptal edip Kıbrıslı Türklerin azınlık statüsüne düşürmek istemesi. Türkler böylesi bir değişikliği kabul etmeyince 21 Aralık 1963 günü Kıbrıslı Türklere silahlı saldırı başlatmış, sonra da BM’ye Türkler isyan etti mesajını verip, önce Temsilciler Meclisinden, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olarak sadece Rum Milletvekillerinin oyu ile uluslararası hukukta hiçbir geçerliliği olmayan (uyduruk) Gereklilik Yasası’nı (Law of Necessity) geçirmişti. Sonra da bu yasanın arkasına sığınarak önce silah zoru ile Kıbrıslı Türk Milletvekillerini Temsilciler Meclisinden uzaklaştırmış, sonra da (Bakınız My Deposition, Glafkos Klerides) 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı tek taraflı olarak sadece Rum milletvekillerinin oyları ile değiştirip kurucu ortak statüsündeki Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini sağlayan 13 Anayasa maddesini iptal etmiş ve Kıbrıslı Türkleri, kurucu ortaklıktan azınlık statüsüne düşürmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti, bu tiyatrovari siyasi oyundan sonra açıklama yapmış ve “Ben, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında belirtilen Kıbrıs Cumhuriyetinin Garantörüyüm ve sadece 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ile tanımlanan devleti tanımaktayım. Bu korsan devleti tanımamaktayım” diyerek Makarios’un başında olduğu sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” ile bütün ilişkilerini kesmiş, defterinden silip atmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti sadece bir kez, o da 20 Temmuz 1974 Barış Harekatından sonra, o dönemde, 15 Temmuz 1974’de Yunanistan’ın gerçekleştirdiği darbe nedeni ile adının ve başkanının ne olduğu meçhul olan “Kıbrıs Rum Toplumu” temsilcileri ile Viyana’da “Ateşkes ve Barış Görüşmeleri” için masaya oturmuş, bir daha da muhatap almamıştı.
12 Ocak tarihinde Cenevre’de yapılacak “Beşli Konferans”a Anastasiadis’in günümüz (uyduruk) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı sıfatı ile Türkiye’nin karşısına aynı haklara sahip ve eşit statüde masaya oturmak istemesi ve bunda ısrar etmesinin, daha ilk günden küçük boyutlu da olsa bir kriz çıkaracağı kesin.
Sonra da kriz çıkarmayı kendisine görev edinmiş olan Yunanistan Dışişleri Bakanı Kocias’a sıra gelecek. Kocias, Güvenlik, Garantörlük ve Türk Silahları Kuvvetlerinin adadaki varlığı ve geleceği konusunda küçük çaplı bir kriz çıkaracak.
Son 43 yıldır müzakereler tarihinde yaşadıklarımız bana aynen böyle söylüyor.